top of page

OPR. DR. HÜSEYİN MÜNİR DERMAN’IN SIRLI SÖZLERİ VE ÇÖZÜMLEMELER…

“Bu sırların çoğu veli insana aittir… İş, onun kokusunu alıp yanına yanaşabilmekte… Bazıları şekil değiştirirler… Bakarsın herif veli gibi görünür… Birden bir iş çevirir ki sonra: “Zındıktı!” dersin… Onlar bulutludur, kaparlar kendini… Yağma yok! Yakala kendin ye! Kopar ye! Yok, öyle iş! Salak gibi görürsün bazen, dünyanın hali bu! Deliye sormuşlar aşk nedir?, diye de… Deli “Ben, neden bu hale geldim?” demiş.” –Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman


Âlemlerin Rabbi olan Allah, veli kullarına pek çok sır vermiş. İlham, feyiz, keşif, tasarruf ve keramet gibi… Bu ilahi sırların çoğu; yalnızca velilere özgü… Veli olmayanların ilahi sırlarla hiçbir işleri olamaz… Böyleleri; yemedikleri balın tadını anlatmakla avunanların yolunun yolcularıdırlar… Balın tadı şöyle, balın tadı böyle… Sen yedin mi? Yok! Şu yemiş, bu yemiş… Sana ne şunun bunun yediği baldan!  Velilerin kendilerine özgü kokuları vardır… Özellikle de terleri… Bu kokuyu almak da, her insana nasip olmaz… O kokuyu alanlar, ömürleri boyunca bu güzel kokuyu unutamazlar…


Ricalül gayp velileri, dışlarıyla halka görünürler… Cübbe, sarık, şalvar gibi kıyafetleri giymezler… Bir bakmışsınız kot pantolon giymiş, saç uzatmış, spor şapka takmış, bıyıksız ve sakalsız bir şekilde sokaklarda dolanıyorlar… Bir bakmışsınız, siyah güneş gözlüğü takmışlar, bir bakmışsınız kısa pantolon, kapri, giymişler, bir bakmışsınız spor tişört giymişler, bir bakmışsınız walkmenle müzik dinliyorlar… Bir bakmışsınız kafede, kızların ortasına oturmuş kahvelerini yudumlayıp sigara tüttürüyorlar. Kıyafetten yana, ricalül gayp velileri sürekli olarak şekil değiştirirler… Şekilden şekle girerler. Bütün bunlar; veliliklerini halktan gizlemek ve kendilerini inkâr ettirmek çabalarından başka bir şey değildir… Ricale gayp velilerinin kıyafetlerine bakan sosyal çevredeki insanlar, kendileri için çoğunlukla şöyle düşünürler: “Ahlaksız zibidi adam!”  


Bir bakarsınız aynı kişi, veli gibi görünür… Bakışlarında ilahi kudretin ışınları, çevresine, ilahi nurlar sağanak sağanak yağmakta…  Bu durumu gözünüzle göremezsiniz, yalnızca ruhunuzla hissedersiniz. Yerin ve göğün nuru kendilerini kuşatmıştır. Böylesi anlarda, o velinin yanında bulunanlar, söz konusu o ilahi nur tecellisini kaldıramayıp sarsıntı yaşarlar… Bu nuru kaldırmaya takat getiremezler… İsterse o kimseler veli olsunlar, değişen bir şey olmaz… “Bize müsaade…” diyerek yanlarından kaçmaya çalışırlar…  Böylesi anlar; o ricalül gayp velisinin veli gibi göründüğü, velayetinin açığa çıktığı anlardır… Yanında bulunan kimseler, çoğunlukla ilahi nurun ve tecellinin kudretine dayanamayıp, gerildikçe gerilirler… Tıpkı davul gibi… Bir an önce yanından kaçmak için saatlerine bakar dururlar. Bu duruma tanık olanlar, sosyal çevrede o kimseyi veli olarak övmeye başlarlar… “Yanına gittiğimizde, üzerine inen nur tecellisine on dakika dayanamadık… Çevresinde Allah’ın bir nuru vardı ki, sormayın gitsin… O nuru kaldırmak imkânsız! O insan, Allah’ın yüce bir velisi!.. Veli, veli, veli, veli….


Gün gelir, o ricalül gayp velisi, sosyal hayatta birdenbire öylesine müstehcen bir iş yapar ki, bu, zahirde tamamen şeriata aykırıdır… Bunu da bilinçli yapar… Ya evli bir bayana evlilik teklif etmiştir ya da boşanmakta olan bir bayana… Hem de müstehcen bir tutum ve davranış sergileyerek, müstehcen şeyler konuşup kendileriyle oturup kalkarak… Bu duruma tanık olan ve kendisini veli olarak ön gören sosyal çevrelerindeki insanlardan çoğunun anında şeriat damarları tutar, mideleri bulanır, kendisini ahlaksızlıkla suçlamaya başlarlar… Sövüp sayar, tehditler savururlar… Evlilik teklif ettikleri kimseler büyük çoğunlukla velinin yakınında olan, kendisiyle aynı manevi yolun yolcusu kimselerdir… Veli, onları sınar; büyük çoğunlukla da karşıdaki kimseler bu sınavı kaybedip manevi yollarından olurlar… Yıllarca, veli, veli, veli diyerek övüp durdukları o kimseyi ahlaksız bir sapık olarak ön görür ve karalamaya başlarlar. Artık o kimse bir veli değil, ahlaksızca şeyler yapmış olan bir sapıktır! Sapık, sapık, sapık, sapık…


Ricalül gayp velileri; içleriyle de dışlarıyla da halka hep parçalı bulutlu görünürler… Böyle görünmek, o velilerin adeta bir alınyazısıdır. Velayet sahillerine; bazen velilik, bazen meczupluk, bazen de zındıklık dalgaları gelir… Bütüncül olarak onları sevip saymaya tahammül göstermek, her insanın harcı değildir… Onların velayetinden yararlanmak isteyenler, kendilerinden manevi emanetler almayı umanlar, meczupluk ve zındıklık dalgaları önünde çer çöp gibi savrulup giderler… Çünkü ricalül gayp velileri önünde sonunda onları sınarlar… Bu sınavı aşabilmek neredeyse olanaksızdır, çünkü insanı can alıcı noktasından yakalarlar… Kendilerinden manevi himmet ve yardım uman böylesi kimselere o veliler, lisanı halleriyle adeta şöyle derler: “Yakala kendin ye! Kopar ye! Yok, öyle yağma iş!” Kopar ye, kopar ye, kopar ye….


Sosyal hayatta ricalül gayp velileri bazen de “salak” gibi görünürler. Halk arasında kaba bir deyim vardır: Salağa yatmak… İşte o türden bir şey… Salak; kıyafet ve davranışlarından akılsız oldukları anlaşılan aptal kimse, demektir. Ricalül gayp velilerinin dünyasında bazen işler şalakça yürüyor: Veli, meczup, zındık, salak, zibidi, sapık, şeriat düşmanı… Sen en iyisi git dergâhlarda kendine bir veli ara… Ricalül gayp velileriyle yolculuk yapmaya, asla tahammül edemezsin! İşin iç yüzünü bilmediğin konularda, onlar gibi zındıklarla yolculuk yapmaya nasıl tahammül edebilirsin?..


Gavs Es-Seyyid Abdulaziz Debbağ Hazretlerinin müritleri; üstünü başını açıp, evleneceği bayana topluluk içinde avret yerini gösterip, kendileriyle müstehcen, ahlaksız, sapıkça şeyler konuşan kimi ricalül gayp velilerinin bu zındık tutum ve davranışları hakkında kendisine bir sual sorarlar. (Bkz. Bu kişi büyük evliya Abdulkadir Es-Subki’dir. Mana kahramanı bir zat. Kimi zaman avret yerini açıp gösteren, sapıkça ve müstehçen konuşan Hak erenlerinden biri… Kuran okuması çok... Kimse onunla olmaya dayanamazdı, büyük veliler hariç. Acayip bir hali vardı, Bazen öyle müstehcen, sapıkça sözler ederdi ki insan o sözleri duymaktan utanç duyardı…) Şeyh Debbağ Hazretleri müritlerine şöyle bir yanıt veriyor: 


“Veliden başkası avret utanç yerini açınca, melekler ondan nefret edip uzaklaşır. Çünkü meleklerdeki edep ve terbiye daha üstün bir anlam taşımaktadır. Burada sözünü ettiğimiz avret yerlerinden maksat hissi olan avret yerleridir. Bu da açıktır. Manevi avret ise müstehcen şeylerden bahsetmek ve havai kelimeler kullanmaktır. Veliye gelince, onun böyle bir hali meydana çıkınca melekler ondan nefret etmezler. Çünkü velinin böyle yapmasında sıhhatli bir maksadı vardır ki bu yüzden avret yerini örtmeyi terk etmiş bulunuyor. Çünkü o durumda avret yerinin açılması daha uygun bir seviyede bulunuyordur. İki maslahatla karşılaştığımızda onlardan en sağlam olanıyla amel edilir ya da en yararlı kabul edilene doğru gidilir. Bu durumda o maslahatı yerine getirmek  vacip olur. Bununla beraber avret yerini örtmekten dolayı da sevap kazanır. Örtmediği takdirde ise bir şey gerekmez. Çünkü onu bundan alıkoyan daha kuvvetli ve yararlı bir maslahattır. Eğer böyle bir maslahat olmamış olsaydı, o da avret yerini açmaz, kapalı tutardı. Böylece o sanki her ikisini de yerine getirmiş, yani hem avretini örtmüş hem de en yararlı olan şeyi yapmış sayılır. Bunun üzerine şeyhime sordum: “Efendim, sözünü ettiğiniz bu en yararlı maslahat nedir ki o sebeple avret yerini açık tutuyor? Bir de müstehcen olan sözler nelerdir?'' Allah kendisinden razı olsun şu cevabı verdi: “Zatı kendi âlemine doğru çeviren ve aklını da ona doğru döndüren şey. O halde avret yerini açmak o şahsa gerekliyse bunu yapar. Müstehcen sözler söylemek, gayri ciddi kelimeler kullanmak o şahsa gerekiyorsa bunları da yapar… Bundan başka fani şeylerden bir şey o şahsa gerekiyorsa onları da yapar ve böylece işler sürüp gider...” -Abdülaziz Debbağ: El İbriz, cilt 2, sayfa 189, Demir kitabevi 2014, çeviri: Celal Yıldırım


Akıllılar deliye sormuşlar: “Aşk nedir?” Deli, “Ben neden bu hale geldim?” demiş… Yani ey akıllı! Aşk, deli olmaktır! demek istiyor. Bu aşk da, karşı cinsin aşkı değildir ha… İnsanı deli divane eden ilahi bir aşktır! Bu manada bir hadis,


“Allah’ı öyle çokça zikredin ki, ta insanlar size mecnun / deli desinler…” -Ahmed b. Hanbel, 3/68; Hâkim, 1/499; Mecmau’z-Zevaid, 10/16.


Ferhat Saul Aaron

Hizirlayolculuk.com


bottom of page