top of page

OPR. DR. HÜSEYİN MÜNİR DERMAN’IN SIRLI SÖZLERİ VE ÇÖZÜMLEMELER…

“Kur’an-ı Kerim Arapça değildir, Allah’ çadır… Arapça olsaydı; her Arap, Kur’an’ı baştan sona anlardı…” – Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman


“Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın sıfat ve zat tecellisi sonsuzdur; aynen öyle de Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın indirdiği Kuranı Kerimdeki surelerin, ayetlerin, kelimelerin dahi sıfattan, zata doğru sonsuz tecellisi ve anlamları var…”


Âlemlerin Rabbi olan Allah; yarattığı varlıkların yaşam sürme koşullarından tümüyle uzaktır. Allah, doğmamıştır, doğurulmamıştır, yemez, içmez, uyumaz ve her şeyden kesinlikle haberdardır. Âlemlerin Rabbi olan Allah, sonsuz aşkın ta kendisidir. Ne ki yaratılmıştır, bu yaratılanlardan hiçbiri, Allah’ı hakkıyla bilip tanıma kudretine sahip değiller… Çünkü kendilerine böyle bir idrak verilmemiş… Âlemlerin Rabbi olan Allah, insan, cin, melek ve ruha “kendini görüp bilme hassası” vermemiştir. Yaratılan varlıklar; yalnızca Allah’ın sıfat tecellisinden yansıyan kudretleri görebilirler. Büyük meleklerden, peygamberlerden, evliyalardan bazıları; Âlemlerin Rabbi olan Allah ile konuşmuşlar, O sonsuz aşkın tecellisinin görmüşler… Ancak bu görülenler; Allah’ın sıfat ve zat tecellisidir, bu tecellilerin sonu yoktur. Söz konusu tecelliler; kesinlikle Allah’ın zatı değildir… Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz s.a.v, Allah’ın zat tecellisini gören tek Peygamber… Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın zat tecellisini görmek dahi O’nu görüp bilmek değildir… Çünkü Allah’ın zatından tecelliler sonsuzdur, sürekli değişir… Allah’ın zatı kesinlikle görünüp kavranamaz… Allah’ın zatını hakkıyla bilen; yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın kendisidir. Hiçbir melek, peygamber, evliya kesinlikle Allah’ın zatını kavrayamaz…


Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir: “Peygamber Efendimiz, Cennetteki kulların Allah’ı göreceklerini söylüyor. Cennetlik kullar nasıl olur da Allah’ı görüp kavrayamazlar?” Cennetteki kullar, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ı, kendi nefis mertebelerine uygun bir şekilde görüp kavrarlar. Peygamberlerin Allah’ın cemal tecellisini görmeleriyle, peygamber olmayanların; veli olanlarla, veli olmayanların Cennette Allah’ın Cemal tecellisini görmeleri kesinlikle bir değildir… Cemal tecellisinden aldıkları haz dahi farklı farklı olur. Peygamberlerin gördüğü cemal tecellisinin yanında halkın gördüğü Cemal tecellisi; okyanusta damla hükmünde kalır. Dünyada velayeti elde eden bir velinin gördüğü cemal tecellisiyle, halkın gördüğü cemal tecellisi de kesinlikle aynı değildir… Velilerin gördüğü cemal tecellisinin yanında halkın gördüğü cemal tecellisi, gölde damla hükmünde kalır… Aralarında hiçbir ilgi yok… Cennetteki kulların güzellikleri dahi makam ve derecelerine göre farklıdır. Örneğin Peygamber Efendimizin Cennetteki güzelliği bir güneşse; Cennetteki kulların güzelliği mum alevi hükmündedir. Aynı şey veli olanlarla olmayan için de geçerli… Cennette yiyip içtikleri nimetler, barındıkları yer, eşlerinin güzelliği dahi makamlarına göre farklı farklı olur…


Hiçbir peygamberin; hiçbir büyük meleğin, Allah’ın zat tecellisini görüp bilmesi ve o tecelliden aldığı haz; Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizin s.a.v, Allah’ı görüp bilmesine ve ondan aldığı hazza kesinlikle denk değildir… Allah’ın sonsuz zat tecellisini tümüyle kavrayıp bilmek; yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın zatına özgüdür…


Kuranı Kerim; Allah’ın zatının yüce bir eseridir, Arapça olmasına karşın; Arapça bilenler, bütüncül olarak Kuranı Kerimi okuyup anlayamazlar. Anlayacakları şey Kuranı Kerimin zahiri anlamıyla sınırlıdır… Peygamberler, evliyalar, veliler hariç…


Kuranı Kerimin zahiri anlamını bilmek; Kuranı Kerimi bilmekle aynı şey değildir. Çünkü Kuranı Kerim; Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın mucize bir kelamıdır. Kuranı Kerindeki surelerin, ayetlerin; zahiri anlamı, batıni anlamı, cifir anlamı, havas anlamı, ledün anlamı vardır; bu mertebelerden her biri, sonsuz anlamları bünyelerinde barındırırlar… Örneğin, Hurûf-ı mukattaa harflerine bir göz atalım.


Harf kelimesinin çoğulu olan hurûf ile “kesilmiş, ayrılmış” anlamındaki mukattaa kelimesinden meydana gelen bir tamlamadır. Mukattaa, “kesmek, bir şeyi bütününden ayırmak” manasına gelen kat‘ kökünden türemiş bir sıfat olup söz konusu harfler kelimeyi oluştururken okundukları gibi değil kendi isimleriyle telaffuz edildiklerinden “bağımsız ve ayrı harfler” anlamında “hurûf-ı mukattaa” diye adlandırılmış. Aynı sebeple, bu harflere hurûf-ı teheccî adı verildiği gibi surelerin ilk harflerini oluşturduklarından “evâilü’s süver ve fevâtihu’s-süver” de denilmiş, ayrıca ne manaya geldikleri veya bu surelerin başında hangi amaçla yer aldıkları kesin olarak bilinmediğinden “hurûf-ı mübheme" olarak da adlandırılmıştır.


Hurûf-ı mukattaa Arap alfabesindeki on dört harften (ا، ح، ر، س، ص، ط، ع، ق، ك، ل، م، ن، هـ، ى) teşekkül etmiş olup bunların üçü tek, dördü iki, üçü üç, ikisi dört, ikisi de beş harflidir. Tekrarlarıyla birlikte yirmi dokuz üniteden oluşan hurûf-ı mukattaa, ikisi Medenî olmak üzere, yirmi dokuz sûrenin başında bulunur. Mükemmel derecede Arapça bilen biri söz konusu huruf-ı mukattaa harfleri karşısında susup kalmakta… Sorun nedir? Çünkü Huruf-ı mukatta harflerinin zahiri hiçbir anlamı yoktur da ondan, yani söz konusu harfler, kelime değil harftir… Öyleyse Huruf-ı mukattaa harfleri Arapça değil, Allah’çadır… Bu harflerin zahiri anlamı yoktur. Bâtıni anlamı, cifir anlamı, havas anlamı ve ledün anlamları vardır… Bu anlamlardan her biri; mertebe mertebe ilerler ve her bir mertebe de sonsuzluğa açılır… Huruf- ı mukattaa harflerinin okyanusta damla sırrına; havas ilmiyle uğraşan pek çok evliya sahip olmuş… En yüce mertebede de, İmam Ali Hazretleri, bu harflerin cifir, havas ve ledün sırrına mazhardır… Binlerce ciltlik eser yazarak, huruf-ı mukatta harflerinin batın, cifir, havas, ledün sırlarını anlatmak kesinlikle olanaksız… Çünü bu harfler, Allah’ın sıfat ve zatından sonsuz ledün ilmini bünyelerinde barındırmaktalar. Bu harfler; cifir ve havas algoritmaları olarak Kuranı Kerimin sayısal mucizeleridir…


Kuranı Kerimin ilk ayeti “oku” emriyle başlar. “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” –Alak suresi, 1. Ayet. İslam âlimleri bu ayeti Kuranı Kerimi zahiri olarak okuyup anlama kapsamında tefsir ediyorlar… Oysa, Kuranı Kerimi okuyup anlamak; kesinlikle Kuranı Kerimin zahirini anlamak değildir. Çünkü Kuranı Kerim Allah’çadır… Sureler, ayetler, esmalar; her mertebede sonsuzluğa açılır… Peygamber Efendimiz s.a.v, “Oku” emriyle; Kuranı Kerimin sıfat tecellisini, zat tecellisini, zahiri anlamını, batıni anlamını, cifir anlamını, havas anlamını, ledün anlamını okuyup bütüncül olarak Kuranı Kerimi anlamıştır… Bu anlama da; yalnızca Alemlere Rahmet olan Peygamber Efendimize s.a.v özgüdür…


Muhammed ümmetinin en temel sorunlarından biri; Peygamber Efendimizin s.a.v, ilimi ledün kudretini hakkıyla anlayamama cehaletidir. Bugün velayet caddesindeki evliyalar öylesine faziletlerle anlatılıyorlar ki –haşa- sanki Peygamber Efendimizde bu ilimlerden hiç biri yoktur… Yine Hızır aleyhi selamı, öylesine yücelterek anlatıyorlar ki- haşa- sanki Hızır aleyhi selamın ledün ilmi Peygamber Efendimizden s.a.v’den çok yüceymiş gibi… Oysa, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz s.a.v; hiçbir peygamberin ulaşamayacağı eşsiz mertebe ledün ilmine sahiptir… Buna; büyük meleklerden Azrail, Mikail, Cebrail, İsrafil aleyhi selam da dâhildir…


Kuranı Kerim Arapça değil; Allah’çadır. Çünkü her surenin, her ayetin, her kelimenin ulvi-sufli manevi bekçileri var… Ayet bekçilerinin dahi o ayetin cifir, havas, ledün sırrına sahip liderleri var… Bu ayet bekçilerinin liderlerinin emrinde; ayetin cifir sayısınca ruhaniler ve cinler var… Tümü de sureye ve ayete hizmet ederler… Söz konusu ruhaniler de, kendi mertebelerine göre ayetin cifir, havas, batın, ledün sırlarına sahipler… Örneğin “Bismillahirrahmanirrahim” kutsi kelimesine bir bakalım… Bu mucize kelime on dokuz harftir. Ebcet sayısal değeri 786’dır. Bu mucize kelimenin lider ayet bekçileri, Abdullah, Abdurrahman, Abdurrahim adlı ruhanilerdir… Bu liderlerinin emrinde, ruhanilerden ve cinlerden sayısız ayet bekçileri var… Bunlardan her biri de kendi mertebelerine göre besmelenin cifir, havas, ledün sırlarına sahipler...


Arapça bilen biri “Bismillahirrahmanirrahim “ kutsi kelimesinden ne anlar? Zahiri olarak bu kutsi kelimenin “Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla” anlamında olduğunu söyler… Hepsi bu kadar! Bu durum, diğer kuran ayetleri için de aynıdır… Oysa bu kutsi kelimenin batın, cifir, havas, ledün anlamları vardır ve bu anlamlardan her biri sonsuzluğa açılır… Cifir, havas, ledün ilmine sahip bir evliya sayısal algoritmalar oluşturup, Kıyamete kadar devletlerin başına hangi liderler gelecek, ne kadar hüküm sürecekler, bunların adları nedir? Tümünü besmelenin cifir, havas, ledün sırrından çıkarabilir. Çünkü besmele, bütün havas sırrını bünyesinde barındıran mucize bir kelimedir. O velinin bildiği ise yalnızca okyanusta damla misali olur… Çünkü Kuranı Kerimdeki her sure ve ayet, batın, cifir, havas, ledün sırlarını bünyesinde barındırır ve bu sırlardan her biri sonsuzluğa açılır…


Âlemlerin Rabbi olan Allah; Süleyman ve Davud peygambere besmelenin ledün sırrını verdi… Her iki Peygamber de bu ilimle cinleri ve şeytanları emirleri altına alıp çalıştırdılar… Tayyı mekânla eşyaları getirdiler… Bunların tümü de besmelenin Allah’ça olma sırlarındandır… Diğer sureler ve ayetler de böyledir… Evliyaların Şahı İmam Ali Hazretlerinden bu manada bir söz…


“İlahi kitapların sırrı Kur’an’da, Kur’an sırrı ve özeti Fatiha’da, Fatiha’nın sırrı ve özeti Besmelede, Besmelenin sırrı ve özeti “Be” harfinde, onun da sırrı, özeti altındaki noktadadır. O nokta da benim…”


Cennet mertebe mertebedir; olağanüstü güzellikte bir Cennet vardır ki buraya; yalnızca besmeleyi çokça zikredenler girebilirler… Bu müjdeyi; Peygamber Efendimiz veriyor… Bu yüce kelimeyi okumaya devam edenler, isteseler de Allah’tan başkasını sevemezler, besmelenin içinde saklı olan Sabur sıfatını dahi elde ederler, borçlarından kurtulup dünyalıktan yana kimseye muhtaç olmaksızın hayat sürerler. Besmele cinlerin, şeytanların önüne set çeker… Yaratılan bütün âlemler; Kuranı Kerimdeki sure, ayet ve kelimelere bağlı olarak hareket ederler… Yıldızlar, esrarlı kara delikler, ruhlar, ruhaniler, melekler, insanlar, cinler kısaca bütün varlıklar; yaşamlarını, alınyazılarını Kuranı Kerimdeki surelerin, ayetlerin, kelimelerin nuru, tecellisi ve tasarrufu ile sürdürürler…


Âlemlerin Rabbi olan Allah; Kuranı Kerimdeki ayetlerin, esmaların tecellisini âlemlerden çekse her şey birbirine girip yok olur. Yani Kıyamet kopar… İşte yüce Kuranı Kerim böyle bir mucize kitaptır!


Kuranı Kerin Arapça değil; Allah’çadır. Kuranı Kerimdeki bütün surelerin ve ayetlerin tayyı mekân, tayyı zaman yaptırma sırrı vardır… Bu sırra ulaşan bir veli, tayyı mekân, tayyı zaman, tayyı eşya yapabilir…


Kuranı Kerin Arapça değil; Allah’çadır. Kuranı Kerimdeki her sürenin, her ayetin ledün sırları vardır… Bu ledün sırları mertebe mertebedir. Bu sırlar Allah’ın sıfatından zatına doğru sonsuzluğa açılır…


Kuranı Kerin Arapça değil; Allah’çadır. Âdem Aleyhi selamdan; Kıyamete kadar ne kadar bilimsel gelişme olacaksa bunların tümü de Mübin esmasının ledün sırrı içinde saklıdır… Bu ilimlere, cifir, havas, batın, ledün sırları da dâhil… Arapça bilen bir âlim Mübin esmasından ne anlayabilir? Yalnızca zahiri anlamını… … Çünkü ayetlerin, esmaların batın, cifir, havas, ledün sırlarına sahip değil… Kuranı Kerimin zahiri anlamı sınırlıdır; oysa batın, cifir, havas, ledün anlam derinliğiyle Kuranı Kerim, her bir mertebede sıfattan zata doğru sonsuzluğa açılır. Mübin esmasının üç harfi ismi azam harflerindendir. Mübin esmasında, insan simasını büyüleyici ve çekici yapan, rızk bereketi getiren sırlar dahi mevcut… Hatta Mübin esmasında, hayvanları emri altına alıp çalıştırma sırrı dahi bulunmakta… Diğer esmaları da, varın Mübin esmasıyla kıyas edin…


Kuranı Kerin Arapça değil; Allah’çadır. Yaratılmış hiçbir atom, gezegen, yıldız, âlem, kara delik, melek, ruhani, cin, şeytan, insan, varlık, bitki, hayvan vb. yok ki Kuranı Kerimdeki bir surenin, ayetin, kelimenin hükmü altında alınyazısını sürdürüyor olmasın… Kıyamete kadar gelecek olan bütün insanların, isimleri, kaderleri, rızkları kısaca her şey kesinlikle Kuranı Kerimde mevcut… Bu var olma şekli; Kurandaki surelerin, ayetlerin batın, cifir, havas, ledün sırları içinde, iç içe ve karma bir halde bulunmakta… Buraya ulaşmak dahi her evliyanın harcı değildir… Ayrıca Kuranı Kerimde, her insanın kendi yaratılışına uygun esması ve ayeti bulunmaktadır… Bu bilgilere ulaşanlar; seri bir şekilde yol alırlar. Şartı, yetkili bir velinin eliyle Allah’a biat etmek…


Kuranı Kerimi; Cebrail Aleyhi selamın- haşa- Peygamber Efendimize s.a.v indirdiği görüşü, İslam âlimlerinin bin yıllardan bu yana dillendirdikleri öğrenilmiş çaresizlik… Kuranı Kerimi Peygamber Efendimize s.a.v, Cebrail aleyhi selam indirmemiştir, Âlemlerin Rabbi olan Allah, Peygamber Efendimizin s.a.v kalbine, sadrına indirmiştir… Bu manada bir ayet…


"Biz Kur'an'ı sana her şeyin apaçık bir beyanı olarak indirdik." (Nahl suresi, 89. Ayet.


İslam ümmeti; Peygamber Efendimizi s.a.v, Cebrail’den haber alan biri gibi düşünerek hayatlarının en büyük hatasını yapmakta… Ehli tarikat dahi; Cebrail Aleyhi selamı Peygamber Efendimizin mürşidi bilme vartasına düşmüşler.


Velayet caddesindeki kimi evliyalar, kerametleriyle, ledün ilim derinlikleriyle öylesine övülüyorlar ki –haşa- sanki Peygamber Efendimizde s.a.v, bu faziletlerden hiçbiri yoktur ve Peygamber Efendimiz s.a.v, haber almak için Cebrail aleyhi selamın yolunu gözleyip durmaktadır…


Peygamber Efendimizin s.a.v şanını, yücelerden de yüce yapan şey; sahip olduğu cifir, havas, zahir, batın, ledün ilimlerinden hiçbirini, çoğunlukla dışa yansıtmaması, bu ilimleri sinesinde saklayıp sindirme yüceliğidir. Gelmiş geçmiş hiçbir evliyanın, hiçbir peygamberin ledün ilmi, ki buna Hıdır aleyhi selam da dâhil, Peygamber Efendimizin ledün ilmine ulaşamaz… Bütün peygamberlerin, evliyaların ledün ilimlerinin toplamı; Peygamber Efendimizin s.a.v, ledün ilmi yanında okyanusta damla hükmünde kalır… İslam ümmetinin yeniden Peygamber Efendimizi s.a.v ve Kuranı Kerimi anlamaya kesinlikle ihtiyaçları var…


Kuranı Kerim tefsirleri, Kuranı Kerimin; yalnızca zahir anlamıyla ilgilidir… Bu tefsirlerin kahır çoğunluğunda da ayetlerde Allah’ın murat etmediği bolca hurafe bilgiler var…Kuranı Kerim Allah’çadır; bundan dolayı da hiçbir tefsir kitabına sığmaz… Okyanuslar kadar mürekkep tüketilse yine de Kuranı Kerimin zahir, batın, cifir, havas, ledün sırları kesinlikle yazılamaz ve bu yazılanlar da yalnızca okyanusta damla misali kalır… Çünkü Kuranı Kerimin batın, cifir, havas, ledün anlamları vardır ve bu anlamlardan her biri de sıfat tecellisinden zat tecellisine, sonsuz mertebelere açılırlar… Kuranı Kerim, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın zatına aittir ve tümüyle mucizedir… Bundan dolayıdır ki Kuranı Kerim Arapça değil; Allah’çadır ve çok büyük bir mucizedir… Kuranı Kerim; öpüp başa koyulacak, duvara asılacak bir kitap değildir; okunup sırları üzerine kafa yorulacak bir mucizedir. Bu mucize eser de Âlemlerin Rabbi olan Allah’ındır…


Bu makale, inanan Müminlere mübarek olsun… Kuranı Kerim çizgisinde bir hayat sürmeniz dileğiyle…


Anlattıklarımızın en doğrusunu; yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah bilir…


Ferhat Saul Aaron

Hizirlayolculuk.com

bottom of page