OPR. DR. HÜSEYİN MÜNİR DERMAN’IN SIRLI SÖZLERİ VE ÇÖZÜMLEMELER…
“Ebette bir gün olur sırrımız âyan
O zaman anlayalar, kimdük biz?..
Bir keramet çıkacak, ortaya vakti gelince
Biz bu Dünyadan, Hakk’a doğru göç edince...”
“Benden yüz yıl sonra Dünyaya birisi gelecek, o bizim kim olduğumuzu açıklayacak ve ilân edecektir… O zaman anlayalar kimdük biz?..” –Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman
DİVAN EHLİ RİCALÜL GAYP VELİLERİ ve OPR. DR. HÜSEYİN MÜNİR DERMAN’IN VELAYET SIRLARI…
Peygamber Efendimiz’e s.a.v henüz peygamberlik vazifesi gelmeden önce, zaman zaman içine girip tefekkür ettiği Medine’deki Hira mağarası, Peygamber Efendimizin s.a.v vefatından sonra Ricalül Gayp Divan ehlinin toplantı merkezi olmuştur.
Toplantılarda Divan ehli velilere başkanlık eden “gavs”, çoğunlukla mağaranın dışında durur. Çünkü gavsın nuru, tahammül hududunun dışındadır, her evliya, onun nuruna yakın olmaya güç yetiremez.
Gavsın sağında dört azametli kutup durur. Üçler denen kutuplar da gavsın sol tarafında saf tutarlar.
Gavsın emriyle Tasarruf, Yedi kutup tarafından gerçekleştirilir. Yedi kutbun emri altında da özel sayıda veliler vardır. Bu veliler Yedi Kutbun vesayeti altında tasarruf ederler. Yani kendi başlarına, Yedi kutuptan bağımsız olarak tasarruf edemezler.
Divanda yedi saf vardır. Yedi kutup birinci safta bulunur. Sonra da ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı saf halkaları iç içe şekillenir.
Divan ehli içinde kadınlar da vardır. Bunların yüzleri peçelidir, tanınmazlar. Kadın ricalül gayp velileri üç saf halinde halkada yer alırlar, sol taraftan üçüncü kutbun hizasında saf bağlarlar.
Divan toplantısına ölüp gitmiş kimi evliyalar da katılırlar. Bunun nedeni, yaşayan evliyalar içinde o makama gelen herhangi bir velinin olmamasıdır. Böylesi durumlarda ölüp gitmiş kimi ricalül gayp evliyaları yeri boş kalan makamı temsilen toplantıya katılırlar.
Divan toplantısına katılan ölmüş evliyalarla yaşayan evliyalar arasında kimi farklılıkları vardır.
Divan toplantısına katılan yaşayan velilerle, ölmüş evliyalar arasındaki bazı farklar:
Ölmüş olan evliyaların üzerlerindeki elbiseler Berzaha aittir ve bu elbiseler hiçbir zaman değişmez. Her zaman için aynı elbiselerle toplantıya katılırlar. Yaşayan Divan ehli veliler ise üzerlerine giydikleri kıyafet neyse o kıyafetle Divan toplantısına katılırlar. Bu kıyafetler de her toplantıda farklı farklı olabilir.
Ölen velilerin saçları, sakalları uzamaz. Çünkü, Berzah hayatında; saç, sakal uzunluğu hep aynı kalır. Yaşayan Divan ehli velilerinse saç, sakal uzunlukları değişkendir.
Divana katılan ölmüş evliyaların güneş altında gölgeleri olmaz, çünkü ruhani bir şekilde temessül etmektedirler. Hayatta olan Divan ehli velilerin ise güneş altında gölgeleri yere düşer. Güneş altında gölgesi yere düşmeyen birini görürseniz anlayın ki o kimse ölüp gitmiş bir evliyadır.
Divan toplantısına katılan ölmüş evliyalar, Berzah âleminden uçarak yere inerler. Yaşayan Divan ehli velilerine hürmeten bir menzil mesafesindeki Hira mağarasına yürüyerek gelirler. Divan toplantısına katılan yaşayan evliyalardan bazıları ruhlarıyla yolculuk yaparlar. Hira mağarasına yaklaşınca cisimleşir zati varlıklarıyla mağaraya doğru yürürler. Tayyı zaman yoluyla cismen toplantıya katılanlar da olur…
Divan toplantısına melekler ve cinlerden kemal mertebesine ulaşmış ruhaniler de katılırlar. Divan toplantısına katılan melekler ve cinler Divanda bulunan velilerin en gerisinde saf tutarlar.
Meleklerin ve cinlerin Divana katılma nedeni vardır: Divan toplantısına katılan kutuplar, bazı durumlarda tasarrufa güç yetiremezler. Böylesi durumlarda melekler ve cinler devreye girerler. Divandaki kutupların emriyle yerine getirilmesi güç olan söz konusu tasarrufu gerçekleştirirler.
Divan toplantısında bazen Peygamber Efendimizin s.a.v ruhaniyatı gelir ve Divan toplantısında hazır bulunur. Böylesi durumlarda Peygamber Efendimiz s.a.v gavsın yerine, gavs da vekilin yerine oturur. Gavs vekili de Divan safına doğru çekilip geride durur. Peygamber Efendimiz s.a.v Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın zatından nur tecellilerine sahip olduğundan, o anda güç getirilmesi olanaksız nurlar zuhur eder. Bu nurlar; yakıp kül edici ve korkutucudur, Allah’ın zatından celal, azamet ve ululuk nurlarıdır. Şayet âlemlerin Rabbi olan Allah, o anda Divan toplantısına katılan velilere güç kuvvet vermese Divan toplantısına katılan veliler bu nur karşısında yıldırıma çarpılmış gibi yanıp kül olurlar…
Peygamber Efendimiz s.a.v Divan toplantısına katılınca gavsda da dayanılması güç Allah’ın zat nurları açığa çıkar. Divan toplantısına katılan veliler gavsın nuruna yanaşmaya güç yetiremezler. Bundan dolayı da gavstan uzakta dururlar…
Âlemlere Rahmet olarak gönderilen ve Allah’ın zatının nur tecellisine mazhar olan Peygamber Efendimiz; Allah’tan inen emri gavsa iletir ve toplantıdan ayrılır. Allah’tan inen emri gavstan başkası kaldırmaya güç yetiremez. Gavs, Peygamber Efendimizden s.a.v aldığı emri 7 kutba (Yedilere) iletir. Yediler de gavsın ilettiği ilahi emri Divana katılan diğer velilere iletirler.
Divan ehlinin toplantı saati; Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizin s.a.v doğum saatine denk gelir. Bu saat, duaların kabul olduğu bir saattir.
“Her gece, gecenin son üçte biri kaldığı zaman Rabbimiz dünya semasına iner ve: ‘Bana kim dua eder ki onun duasına icabet edeyim! Benden kim bir hacet ister ki ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki onun için mağfiret edeyim!' buyurur.” (1)
Peygamber Efendimizin s.a.v dünyaya teşrif ettiği saat 02.15’tir. Ricalül gayp Divan ehli velileri de saat 02.15’te toplanırlar. Bu saatte edilen dualara, şimşek hızıyla karşılık verilir. Âlemler yedi kattır, Fatiha yedi ayettir. Divan ehli velileri yedi daireden oluşurlar. Dua için bu saat feraset sahibi Müminler için bir rahmet ve mucizedir. Dua dileği olan Müminlere önerim yedi gün ara vermeden saat 02.15’te dua etmeleri… Saat 02.15’ten önce 70 istiğfar, 70 Salavat, 70 Fatihayı okuyup saat tam 02.15’te Fatiha’yı şefaatçi ederek Allah’a yakarabilirler… Bu saat ileri-geri saat uygulamasına göre ön görülen bir saat değildir, normal saatten söz ediyoruz. Bu duayı yapacak olan Müminlere önerim: Dil damağa yapışık, kendi kalplerine teveccüh ederek kalpleriyle bu duayı yapmaları… Bu şekil yapılan dualarda inanılmaz sırlar gizli...
Fatiha’da üç nur vardır: Beyaz, yeşil ve siyah nur. Beyaz nur dünya hayatı dilekleri içindir, yeşil nur Ahiret dilekleri içindir. Siyah nur ise celal nurudur. Düşmanlardan intikam alıp onları Allah’a havale etmek içindir. Kalp gözü açık olan kimi veliler Fatiha’nın siyah nurunu “sarı” olarak gördüklerini söylerler; ancak bu gördükleri, Fatiha’nın siyah celal nurunun arştaki zuhuru değildir. Siyah nur kendilerine sarı olarak gözükmüştür, çünkü bu nurun aslı siyahtır. Söz konusu dua 02.30 ‘a kadar bitirilmelidir. Dua bitiminden sonra, Peygamber Efendimize s.a.v 70 defa salavat getirilmelidir. Bu şekilde, hiç ara vermeden yedi gün duaya devam edilir… Yedi günlük duadan sonra sabra çekilip Allah’ın takdiri beklenir ve olanlar olur…
Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz s.a.v. dünyaya teşrif etmeden önce Divan toplantısına yalnızca melekler katılırlardı. Peygamber Efendimizin s.a.v zuhurundan sonra Divan toplantısına o makama yükselen ricalül gayp velileri gelmeye başladılar. Ricalül gayp velileri Divana gelince, söz konusu melekler Divan dairesinin arka safında yer tuttular.
Divan toplantısının arka safında bulunan melekler, dünyada iken Peygamber Efendimizi s.a.v koruyan meleklerdir. Peygamber Efendimiz s.a.v hayattayken nurları Divan ehli velilerine dağılınca, söz konusu melekler Peygamber Efendimizin s.a.v zatından nurlarla Divanda kaldılar.
Peygamber Efendimiz s.a.v ruhaniyatıyla Divan toplantısına iştirak edince, takat getirilmesi olanaksız Allah’ın zat nurları açığa çıkar. Divanda hazır olan melekler, o anda Peygamber Efendimizin s.a.v zat nurunun içine girerler. Efendimiz Divanda durdukça söz konusu melekler ortaya çıkmazlar. Efendimiz Divandan ayrılınca söz konusu melekler görünür olup ortaya çıkarlar.
Ricalül gayp velilerinin yaşadıkları şehirde yetmişe yakın melek bulunur. Bu melekler o şehirde yaşayan velilerin yardımcılarıdırlar. Çoğunlukla da insan suretinde gezerler. Bazen aksakallı bir âlim, bazen bir fakir, bazen de bir çocuk şeklinde görülürler…
Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman’ın biyografisi, öz yaşam öyküsü, sohbet kayıtları, mürşidi, eserleri, menkıbeleri, hatıraları, ailesi ve ricalül gayp Kırklar evliyası olduğuna yönelik açık kaynaklarda bolca bilgi var. Bu yazımızda, söz konusu başlıklar üzerinde durmayacağız. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın yardımıyla Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman’ın bilinmeyen velayet sırlarını açıklayıp insanların istifadesine sunmaya çalışacağız.
Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman, Divan toplantısına katılan veliler topluluğu içindedir. Evtad denen dört kutba bağlı olarak görev yapmış… Divan toplantısının dili Süryanicedir. Süryanice konuşamayan bir veli Divan toplantısına katılamaz. Bu arada sanılanın aksine Cennet dili Arapça değil, Süryanicedir. Cennetten dünyaya inen Âdem ve Havva’nın konuştukları dil de Süryanicedir.
Kırklar evliyası olarak Divan toplantılarına düzenli olarak katılan Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman; Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimizi s.a.v, gavsı, kutupları, melekeleri ve ruhanileri görmüş, Divanda alınan kararların icrasında tasarruf yapmış bir velidir.
Son dönemlerde, Münir Derman’ın katıldığı Divan toplantılarına Pakistanlı bir gavs (…) başkanlık etmiştir. Münir Derman Divan toplantısına katıldığı için bu gavsı çok iyi tanımaktadır. Münir Derman hayattayken, söz konusu gavs vefat eder. Yakın talebelerinden kimilerinin “Şu anda dünyada gavs var mı?”sorularını yanıtlamaz ve sükût eder… Bu sükûtta, ilahi bir sır saklıdır…
“Bir evliyanın gavs olduğu nasıl anlaşılır?” Bu sualin net yanıtı şudur:
Dünyadaki bütün dilleri konuşurlar.
Bitkilerin, hayvanların dillerini bilirler.
Bunlar, bir velinin gavs makamında olduğunun güçlü kanıtlarıdır.
Üçler, Dörtler, Yediler, On ikiler, Kırklar vb. içinde yer alan evliyalar dünyadaki bütün dilleri konuşabiliyorlar mı? Hayır. Bitkilerle, hayvanlarla konuşabilirler mi? Hayır. Çünkü dünyadaki bütün dilleri konuşmak, bitkilerin, hayvanların lisanını bilmek; yalnızca “gavs” makamındaki evliyaya özgüdür…
Ricalül Gayp Kırklar velileri gavs olabilirler mi? Hayır. Bu mümkün değil… Çünkü Kırklar Evtad denen dört kutba bağlı olarak vazife yaparlar. Kırkların makamı sabittir. “Öyleyse nasıl oluyor da Kırklar evliyası olan Münir Derman gavs oluyor?” Şeklinde bir sual hatıra gelebilir…
Münir Derman, Kırklar içinde vazife yapmıştır; fakat tarikat velayeti caddesinde de kutup mertebesine yükselmiştir. Münir Derman’ın sağlam bir tarikat silsilesi var ve bu tarikat silsilesinde kutup mertebesine yükselmiş.
Gavsları Peygamber Efendimiz s.a.v seçer. Gavs olacak bir velinin kutup mertebesinde olması şarttır. Münir Derman, tarikat velayet caddesinde “kutup” mertebesine yükseldiğinden, Pakistanlı gavsın vefatından sonra gavslık makamına getirilmiş, gavs olarak da Divan toplantısına başkanlık yapmış bir evliyadır. Münir Derman, “gavs” olduğu için dünyadaki bütün dilleri Allah vergisi konuşma sırrına sahiptir. Münir Derman; aynı zamanda da bitkilerin, hayvanların lisanını bilip onlarla konuşmuş. Bu, Münir Derman’ın “gavs” mertebesinde olduğunun çok güçlü bir kanıtıdır. Horozla, kediyle, aslanla, vahşi kurtla, ağaçlarla, kesilmiş ve kurumuş ağaç kütüğüyle vb. konuşması Münir Derman’ın gavs olduğunun apaçık bir göstergesidir. Gavs makamında olmayan bir evliya hayvanlarla, bitkilerle vb. konuşamaz…
Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman’ın yakın talebeleri, yaşamları boyunca kendisini hep ricalül gayp Kırklar velisi olarak bilip sevmişler. Münir Derman; kendini gavs bilmek şöyle dursun bir veli olarak dahi görmemiş… Kendisini hep bir “Hiç” olarak nitelendirmiş… Evliya, veli, efendi, hazret, şeyh vb. unvanları kesinlikle reddetmiş… Parmakla gösterilmekten nefret etmiş… Bu durum, ricalül gaypların ve ricalül gayp meşrep velilerin karakteristik bir özelliğidir. Münir Derman’ın eşi, dayısının kızı Cahide Hanımefendi dahi Münir Derman’ın manevi hayatıyla ilgili hiçbir şey bilmemekte… Çünkü Münir Derman manevi sırlarını eşine anlatmamış. Bu ne yüce bir sır saklama böyle… Büyük olasılıkla bu durum, Münir Derman’ın ismi azam mertebesinde “Settar” ( Bilinmez, örtülü) olmasının bir sonucu…
Münir Derman, yaşadığı zaman diliminde talebelerinden ve aile fertlerinden hiçbirine “gavs” olduğunu söylememiş. Talebeleri ve aile fertleri, Münir Derman’ı Kırklardan bir veli olarak sevip saymışlar… Kimileri de kutup bilerek… Oysa Münir Derman, yaşamının bir kesitinde “gavs” makamına yükselmiştir ve Pakistanlı gavsın vefatından sonra da Divan toplantılarına “gavs” olarak başkanlık yapmıştır…
Burada şöylesi bir sual hatıra gelebilir: “Bütün gavslar aynı makamda mıdır?” Kesinlikle hayır… Gavs makamında olan veliler velayet derecesi bakımından farklı farklıdırlar. Dünyada iki türlü gavs olur.
Allah’ın zat tecellisine mazhar olan gavslar,
Allah’ın sıfat tecellisine mazhar olan gavslar…
Allah’ın zat tecellisine mazhar olan gavslar ile Allah’ın sıfat tecellisine mazhar olan gavslar arasında fark vardır.
Allah’ın zat tecellisine mazhar olan gavsların anne-baba tarafından soyları Peygamber Efendimize s.a.v ulaşır. Yani hem Hasanî hem de Hüseynîdirler. Allah’ın sıfat tecellisine mazhar olan gavslar ise kahır çoğunlukla evladı Resul, seyyid, değiller.
Allah’ın zat tecellisine mazhar olan seyyid gavslar Peygamber Efendimizin s.a.v. vefat ettiği yaştan fazla yaşamazlar. Peygamber Efendimiz s.a.v gibi tam 63 yaşında vefat ederler. Allah’ın sıfat tecellisine mazhar olan gavslar ise 63 yaşından fazla yaşarlar. Yetmiş, seksen, doksan…
Allah’ın zat tecellisine mazhar olan gavslar beş yüz, yedi yüz, dokuz yüz yıl gibi çok uzun zaman diliminde zuhur ederler. Allah’ın sıfat tecellisine mazhar olan gavslar ise günlük, haftalık, aylık, yıllık vb. zaman dilimlerinde zuhur ederler.
Allah’ın zat tecellisine mazhar olan gavsların ledün ilimleri sonsuz bir okyanus, Allah’ın sıfat tecellisine mazhar olan gavsların ledün ilimleri ise göl gibi… Aralarında kıyas kabul olmayacak bir fark var…
Allah’ın zat tecellisine mazhar olan gavslar, hakiki İncil, Tevrat, Zebur, Suhuf’u vb. ezbere bilirler. Allah’ın sıfat nuruna mazhar gavslar ise yalnızca Kuranı Kerimi ezbere bilirler.
Allah’ın zat tecellisine mazhar olan gavslar kalplerden geçen bütün düşünceleri bilirler. Kalpten sorulan bütün sorulara cevap verirler. Allah’ın sıfat tecellisine mazhar olan gavslarda ise bu ilim yoktur.
Allah’ın zat tecellisine mazhar olan gavslar dünyada hayat süren bütün insanların isimlerini ve Âdem aleyhi selama kadar uzanan nesillerinin adlarını bilirler. Allah’ın sıfat tecellisine mazhar olan gavslarda bu, söz konusu değil…
Allah’ın zat tecellisine mazhar olan gavslar kanser, felç, doğuştan delilik vb. bütün çaresiz hastaları dualarıyla iyileştirebilirler. Allah’ın sıfat tecellisine mazhar olan gavslarda bu hasletler yoktur.
Allah’ın zat tecellisine mazhar olan gavsların dahi velayet dereceleri farklıdır. Bu gavsların en kudretlisi, bin yıllar içinde zuhur eden hatemül gavstır.
Bin yıllar içinde zuhur eden gavs, Âlemlerin Rabbi olan Allah ile konuşur. Ölüleri diriltme sırrına sahiptir. Allah’ın izniyle ölmüş bir kimseyi diriltip Allah’tan ömür alabilir. Allah’ın izniyle duasıyla kaderi değiştirebilir. Bu gavslar bin yıllar içinde zuhur ederler. Bin yılların gavsı 19. Yüzyılda Irak’ta zuhur etmiş… Söz konusu gavs, Allah ile konuşan son hatemül gavstır. O gavsla birlikte Allah ile konuşan gavsiyet kapısı kapanmıştır. Allah’ın sıfat tecellisine mazhar olan gavslar ise Kıyamete kadar devam eder. Allah’ın sıfat tecellisine mazhar olan gavsın olmadığı zamanlarda da zamanın “kutbu” vekâleten gavsiyet makamını yürütür. Bazen de bu vazifeyi Ricalül Gayp Yedilerin Reisi yapar…
Velayet sahasında bir de “müceddid” terimi vardır. Dilimize Arapçadan geçen müceddid kelimesi tecdit etmek fiilinden türemiştir. Tecdit etmek, yenilemek, düzenlemek, yeniden yorumlamak ve değiştirmek anlamına gelir. Müceddid; değiştiren, yenileyen kimse demektir. Müceddid; dinde yeni, özgün eserler ortaya koyan evliyaların unvanıdır. Her müceddid evliyadır; ancak her evliya müceddid değildir…
"Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir."(2).
“Kimler müceddid olabilir?”, şeklinde bir sual hatıra gelebilir. Bir kimsenin müceddid olabilmesi için o kimsede şu özelliklerin olması gerekir:
Sağlam bir tarikat silsilesinin olması
Velayet sahasında en az “kutbul azam” mertebesinde olması
Gavsa özgü ledün ilminin olması
Havas ve cifir ilmini çok iyi bilmesi
Dünyada daha önce hiç yazılmamış, özgün konularda “ledün ilmiyle” eser yazması
Kendinden önce gelen müceddidden yüz yıl sonra söz konusu eseri yazması…
Tarikat-ı Aliye silsilesinde Mevlana Halid Bağdadi, hem evliyadır hem de tartışmasız olarak bir müceddiddir. Hızır Tezkiresini yazmıştır, bu eser yeryüzünde eşi benzeri görülmedik bir eserdir. Kıyamete kadar da böyle bir eserin yazılması mümkün değil. Buradan bakıldığında, Mevlana Halid Bağdadi’nin dinde yenilik ortaya koyan bir müceddid olduğu apaçık bir şekilde görülüyor. Mevlana Halid Bağdadi, Söz konusu eseri “ledün ilmiyle” yazmıştır.
Mevlana Halid Bağdadiden sonra gelen müceddid Bedüzzaman Said Nursi Hazretleridir. Mevlana Halid Bağdadi 1779’da dünyaya gelmiş. Bedüzzaman Said Nursi Hazretleri ise Mevlana Halid’den yüz sene sonra dünyaya gelmiş bir müceddid… Dünyada eşi benzeri olmayan Risaleyi Nur Külliyatını yazmış. Söz konusu Risaleyi Nur külliyatı “ledün ilmiyle” kaleme alınmış. Bedüzzaman Said Nursi Hazretleri hem kutbul azamdır hem de müceddiddir. Kıyamete kadar hiçbir evliya, Risaleyi Nurların bir benzerini kesinlikle yazamaz… Bedüzzaman Said Nursi Hazretleri, Risaleyi Nurları “ledün ilmiyle” yazmış…
Bedüzzaman Said Nursi Hazretleri 1878’de doğmuş. Yüz yıl sonrası 1978 yılına denk gelir. Bu zaman diliminde Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman'ın hayatta olduğu ve “Allah Dostu Der ki, Su ” gibi eserleri yazdığı görülüyor. Münir Derman’ın bir müceddid olarak yazdığı söz konusu eserleri, Kıyamete kadar hiçbir evliya yazamaz, bu, kesinlikle mümkün değil… Münir Derman, bu sırdan dolayıdır ki eserlerine “Yazılmamış Sırların İlki Yazılacak Sırların Sonu…” mührünü vurmuş… Münir Derman, söz konusu eserleri yoluyla dinde yenilikler ortaya koymuştur. Münir Derman’ın eserlerindeki bilgiler müceddid evliyaya özgüdür. Münir Derman, eserlerini “ledün ilmiyle” yazmıştır, baştan sona özgündür ve bu eserler yoluyla dinde yenilikler ortaya koymuştur. Buradan bakıldığında Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman'ın, hem gavs hem de müceddid olduğu açıkça görülüyor…
Burada şöylesi bir sual hatıra gelebilir: “Olanca gücüyle kötülüğü emreden nefsi emmare söz konusu müceddidlerin eserlerini okuyarak ıslah olabilir mi? Söz konusu müceddidlerin eserlerini okumak bize ne katar?”
Tarikat berzahına girmeden, herhangi bir tarikata intisap etmeden nefsi emmarenin ıslahı sırrı yalnızca Risaleyi Nura özgü bir durum… Risaleyi Nurların böyle bir sırrı var. Bu ıslah da “levvame” nefis konağına kadardır. Levvameden öteye geçmek için velayet yoluna intisap şart… Mevlana Halid Bağdadinin eserlerini, Hızır Tezkiyesini vb. okumak nefsi emmarenin ıslahına katkı sağlar mı? Hayır. Sadece Allah’ın kudreti tefekkür edilir, bilimsel düşünce ufkunda zenginlik olur. Mevlana Halid Bağdadi’nin eserlerini okumak, tefekkür sevabı kazandırır, nefis tezkiyesi yaptırmaz.
“Münir Deman’ın Allah Dostu Der ki, Su vb. eserlerini okumak, sohbet videolarını dinlemek nefsi emmarenin ıslahına katkı sağlar mı? Diğer bir deyişle seyri süluk yaptırır mı?” Hayır. Bu eserleri okumak yalnızca imanı pekiştirir ve Allah’ın kudretini tefekkür sevabı kazandırır… Söz konusu eserleri okumak nefsi tezkiye etmez; çünkü nefsi emmare; yalnızca Allah’ı anmakla mutmain olur. Mutmain nefis, dördüncü nefis mertebesidir ve velayeti elde etmiş velilere özgüdür. Kitap okuyarak, sohbet dileyerek kesinlikle mutmainne nefis mertebesine gelmek söz konusu değildir.
“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı zikretmekle huzura kavuşanlardır. İyi biliniz ki, kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (3)
Bağlı bir soru: “Münir Derman’ın velayetinden istifade etmek için ne yapmak gerekir?” İki şey. Birincisi Münir Derman’ın tarikatına ders vermekle yetkili olan kimseyi bulmak, ikincisi de o yetkili kişinin Münir Derman’a vekâleten tarif ettiği tarikat tespihini ön görülen şekilde düzenli olarak yapmak… Buna ilave olarak da eserlerini okuyup sohbetlerini dinlemek ve zaman zaman kabrini ziyaret etmek… Böyle yapanlarda harika gelişmeler olur ve seyri süluk başlar…
Ehli tarikat yolunun yolcularına Münir Derman’ın sohbet videolarını dinlemelerini öneririz. Dünyada Kırklar içine girmiş hangi velinin sohbet videosu var? Yok! Münir Derman’ın sohbetlerini dinlemek ehli tarikat kimseler için çok büyük bir kazanım… Yalnızca ehli tarikat için mi? Hayır, tüm inanan Müminler için… Allah, istifade etmeyi nasip etsin… Âmin.
Buraya kadar anlatmış olduklarımızın en doğrusunu; yalnızca âlemlerin Rabbi olan Allah bilir…
Ferhat Saul Aaron
Hizirlayolculuk.com
Kaynak
1. İmam-ı Hâkim'in, Müstedrek, Ebu Davud Kitab-ı Sünen, Beyhakî Şuab-ı İman
2. Ebu Davud, Melahim, 1.
3. Ra’d Suresi, 28. Ayet