top of page

OPR. DR. MÜNİR DERMAN’IN SIRLI SÖZLERİ ve ÇÖZÜMLEMELER 

“Velayet halinin işareti vardır. O işaretler, velilerin yüzlerinden okunur. Onu anlayış sahipleri sezer. O işaretler, velayet halini anlatmaya yeter. Dile hacet yoktur ” (Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman).


Yüzler vardır, sevginin, hoşgörünün, iyimserliğin, doğruluğun, yardımseverliğin, dürüstlüğün, merhametin aynası; yüzler vardır, ikiyüzlülüğün, serseriliğin, günahkârlığın, sapkınlığın, dedikoduculuğun, yalancılığın, dünya malını amaç edinip ona tapınmanın aynası… Yüzler vardır cehennemin aynası, yüzler vardır cennetin aynası... Yüzlerde, iyilik de kötülük de; cennet de cehennem de açığa çıkar. Yüzler vardır, ağarmıştır; yüzler vardır, kararmıştır. Yüzlerde açığa çıkan halleri anlayabilmek için “iman nuru velayeti” gereklidir. Bu da bazı velilere özgü bir durumdur. Yüzlerde açığa çıkan halleri; her göz göremez, her idrak anlayamaz. Çünkü yüzlerde açığa çıkan haller, ilahi bir sırdır. Gizli bir görseldir, alfabesiz bir sestir, gizli bir yansımadır.


Feraset; anlayış, seziş, sezgi anlamına gelen Arapça bir kelimedir. Her insanda az çok feraset vardır. Ancak bu ferasetin, bir sınırı ve kapsamı vardır. Söz gelimi kimilerinde, meslek feraseti oldukça gelişmiştir. Bir öğretmen, öğrencisinin ileride ne olacağının az çok sezer, yetkin bir doktor, hastasının durumunu anlar, bir hâkim yargıladığı kişinin suçlu olup olmadığını hisseder. Bu örnekleri çoğaltmak olasıdır.


Yalnız yüzde değil, seste de ilahi sırlar gizlidir. Bir insanın yalancılığı, ikiyüzlülüğü, samimiyeti, sevgisi, tutkusu, aşkı, dürüstlüğü, iyilikseverliği vb seslerinde açığa çıkar. İnsanların parmak izleri gibi, sesleri de tümüyle farklıdır. Sessel okumayı bilen kimi veliler, ferasetleriyle karşılarındaki kişinin durumunu algılayabilirler. Bir insanın sesinden; cehennemlik mi cennetlik mi olduğunu anlamak, söz konusu veliler için güç bir şey değildir. İnsanların sessel sırlarını her kulak işitemez, her idrak kavrayamaz.


Veli kimdir? Cübbesi, sakalı, şalvarı olan mı? Değil tabii ki de… Çünkü kıyafetle, veliliğin bir ilgisi bulunmamaktadır. Öyleyse kalp gözü açık olanlar mı velidir? Bu da tartışılır… Çünkü kalp gözü açık olan nice küfür ehli, medyum, kâhin, şaman, cindar, yogist vardır ve yine kalp gözüyle sınanan bir yığın sufi mevcut… Bunlardan hiç biri de veli değil. Bunların yanı sıra kalp gözü açık olan veliler de var; ancak veliliğin şartı, kalp gözünün açık olması değil…


Velayet hali; bir tarikata intisap edip hak bir mürşidin ruhani rehberliğinde seyri sülük yaparak nefis konaklarını geçen velilerle ilgili... Ricalül gayb dairesinde olan bütün veliler de hiç kuşku yok ki velayet hali kapsamı içindeler.


Sosyal hayatta iki tür veli bulunur: İnsanların veli yaptığı, diğeri ise Allah’ın veli yaptığı… İnsanların yaptığı velilerde hayır yoktur. Çünkü bunların kahır çoğunluğu veli değildir, zanla, veli oldukları sanılan kimselerdir. Allah’ın veli yaptığı kimselerin yüzlerinde ilahi bir sır açığa çıkar. Yüzlerine bakıldığında; Allah’ı hatırlatırlar, simalarında korku ve heybet hali açığa çıkar. Yüzlerinde, veli olduklarına yönelik ruhani ve gaybi ilahi bir sır olur. Bu hal, Allah katında o kişinin veli olduğunun gaybi iz ve işaretidir. Bunun ayrımına, ancak feraset sahibi Müminler varabilirler. Bu sırrı, herkes anlayamaz. Velilerin simaları, gün boyu değişir. Ay’ın hilalden dolunaya değişimi gibi velilerin de yüzleri değişip durur. Bazen hüzünlü, bazen sevinçli, bazen celalli, bazen şefkatli haller; ardı ardına yüz aynalarına yansır. Velilerin yüzüne baktığınızda, elde olmaksızın sesinizi alçaltıp kendilerine karşı saygılı, edepli bir tavır takınmak zorunda kalırsınız. Velilerin yüzünde açığa çıkan gaybi velayet hali, Allah katında o kimsenin veli olduğunun apaçık göstergesidir. Anlayış sahipleri için velilerin yüzünde açığa çıkan bu haller onun veli olduğunu anlamaya kâfidir. Onların yüzlerinde açığa çıkan gaybi velayet işaretleri, veli olduklarını anlamaya yeterlidir, bu durumu sözle açıklamaya gerek de yoktur. İnsanları yüzlerinden ve seslerinden tanımayla ilgili bir ayet:


“Biz dileseydik, onları sana gösterirdik. Sen onları simalarından tanırdın ve onları sözlerinin üslubundan tanırsın.” (Muhammed suresi, 47/30)


Bir kimsenin veli olup olmadığını anlamanın başka iz ve işaretleri de vardır: Yanlarına vardığınızda gam ve kederiniz kalkıyorsa, konuşması içinizi ısıtıyorsa, yanından ayrılmak istemiyor, sizi güven hissi sarıyorsa, velinin aurasındaki ilahi enerjiyi bedeninizde hissediyorsanız, kendilerine çatanların başlarından şiddetli belalar eksik olmuyorsa bunun bedelini feci bir şekilde ödüyorlarsa, sözlerini dinlemeyenler iflah olmuyorlarsa, Allah onların sözlerini yerde koymayıp önünde sonunda gerçekleştiriyorsa anlayın ki o kimse Hakkın velisidir.


Bunlar neden mi önemlidir? Çünkü bir veli; kesinlikle ben veliyim demez. Tıpkı bir evliyanın da ben evliyayım demeyeceği gibi… Onların veli olduğunun ayrımına varıp kendilerine karşı saygıda, hürmette kusur etmemeniz, kendilerinden istifade etmeniz, Hakkı incitmemeniz ve kendilerinin değerini bilmeniz için bu bilgiler önemlidir.


Veliler, yeryüzünde yürüyen Kutup Yıldızı gibidirler. Onlar, iki cihanda da mahzun olmayacaklardır.


“İyi biliniz ki Allah velilerine asla korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler” (Yunus Suresi, 62. Ayet).


Velilere düşmanlık edenlere gelince kendilerine söylenecek söz şudur: “Altın kalemle yazsın bunu yazan, kendi düşer velilere kuyu kazan.” Dünyada, ölüm anında, kabirde, mahşerde Allah’ın velilerine düşmanlık edenleri dehşetli belalar, korkular, bunalımlar yakalar. Bu, Allah’ın bir vaadidir. Velilerin düşmanları iki cihanda da sürünerek helak olmaya mahkûmdurlar. Velilerin düşmanlarına, Âlemlerin Rabbi olan Allah doğrudan harp ilan eder. Allah’ın harp ilan ettiği bir kimsenin de iki cihanda da sonu hüsran olur. Bu, veli düşmanlarının hem dünyada hem de ahirette kaçınılmaz sonlarıdır. Bu manada bir hadisi şerif:


“Allah şöyle buyurdu: "Kim benim bir veli kuluma düşmanlık ederse, ben de ona harp ilân ederim. Kulum, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder, ta ki ben onu severim. Sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden isterse muhakkak ona istediğini veririm. Bana sığınırsa muhakkak onu korur ve kollarım." (B6502 Buhari, Rikâk, 38)


Ferhat Saul Aaron

hizirlayolculuk.com

bottom of page