İsa Mesih Söyleşisi
“Beklenen İsa Mesih’in sırrıyla ilgili yazılanların ilki; kıyamete kadar yazılacakların sonuncusu…” - Ferhat Saul Aaron
İsa aleyhi selamın babasız olarak dünyaya gelmesindeki hikmet nedir?
İsa aleyhi selamın babasız olarak dünyaya gelmesinde çok büyük sırlar var. Kadınlar içinde en temiz ve en iffetlilerinden biri olan Meryem’den, babasız olarak İsa dünyaya geliyor. Sonra da peygamber oluyor.
Allah’ın “Kadir” ismi; nedenli ya da nedensiz olarak her şeyi yapmaya gücü yeten, sonsuz güç ve kudretin tek sahibi, anlamını bünyesinde taşır. Allah, Kadir isminin kudretiyle İsa’yı yaratmıştır. Bir peygamber olan İsa, Kadir esmasının İsm-i azam sırrına sahiptir, ortaya koyduğu mucizeleri de Kadir esmasının ism-i azam sırıyla yapmıştır.
İslam dünyasında pek çok âlim, bir meleğin erkek şekline girerek Meryem’e göründüğünü, ilişkiye girerek onu, İsa’ya hamile bıraktığını ön görür. Elmalı Hamdi Yazır gibi kimi tefsirciler de Meryem için Kur’an’da geçen “eril”, “dişil” ayet vurgusuna bakarak, Meryem’in rahminde hem “erkelik” hem de “dişilik” özelliğinin yaratılışında bir arada bulunduğunu, bunun bir mucize olduğunu, erkeğe gereksinim olmadan Meryem’in hamile kaldığını söylüyorlar. Bazıları da Peygamber Efendimizin “letaifi” ile Meryem’e geldiğini, cinsel ilişkiye girdiğini, İsa’nın Peygamber Efendimizden hamile kaldığını söylerler. Bizce, bu yaklaşımların tümü, bir zandan ibarettir. Gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan, zorlama çıkarımlardır…
“Allah nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi.” (Son Ahit Kur’an-ı Kerim, Âl-i İmrân Suresi 59. Ayet)
Ayette, İsa’nın durumu apaçık bir şekilde ortaya koyuluyor. Âdem, topraktan yaratıldı. Allah ol dedi, Âdem can buldu. Meryem, Âdem neslindendir. Bir anne-babadan dünyaya gelmiştir. Tıpkı sizler, bizler gibi… Âdem’i Allah, annesiz- babasız olarak kudretiyle yarattı. İsa’yı da babasız olarak yarattı, Meryem, kimseyle cinsel ilişkiye girmedi. Allah “ol” dedi ve oldu… Hepsi bu kadar... Kalbinde maraz bulunanlar İsa’nın babasız olarak dünya getirilmesindeki ilahi hikmeti algılayamayıp somut bilimsel gerekçeler üretmek için zorlama çıkarımlarda bulunuyorlar. Meryem Allah’ın “ol” emriyle hamile kaldı… Buna şaşırıp iman etmekte zorlanan kişilere, âlemleri yoktan var eden Allah’ın kudretini anımsatmak isterim. Meryem’e insan suretinde görünen melek, İsa’ya hamile kalacağını müjdelemek için gelen elçidir.
İsa’nın babasız olarak dünyaya gelmesindeki sırlar neler?
İsa’nın babasız olarak dünyaya gelmesindeki birinci sır. Allah’ın yaratma kudretine hakkıyla iman edenlerle; kalbinde maraz bulunanları sınamak, hak ile batılı birbirinden ayırmak içindir… Nitekim öyle de olmuştur… Kimileri İsa Allah’ın oğludur dediler, kimileri İsa Allah’tır dediler, kimileri de baba, oğul, ruhu’l kudüs üçlemesiyle İsa’yı tanrılaştırdılar. Bu çevreler, bozuk itikatlarından dolayı kâfirlerden oldular.
İsa’nın babasız olarak dünyaya gelmesindeki ikinci sır: Kıyametten önce, tevhit sancağıyla yeryüzüne inip İslam ve Hıristiyan dünyasını tevhit sancağı altında birleştirip, Deccalı öldürerek dünya nizamını sağlayacak olmasıdır.
İsa’nın yapacağı büyük işler vardır, o bir peygamberdir, bundan dolayı babasız olarak dünyaya gelmek mucizesi yalnızca İsa’ya özgü kılınmıştır.
Bu mucizenin, bilim dünyasına bakan yönü var; çünkü mucizeler, kerametler, bilimsel çalışmaların ulaşacağı en son boyutu gösterir. Bu sırla İsa’nın babasız olarak dünyaya gelmesinde bilimsel çalışmalar için şu ufuklar gösteriliyor: yapay ortamda insan organı üretmek, insanları kopyalamak, babasız olarak insan nesli dünyaya getirmek gibi…
İsa aleyhi selam yüzde yüz insan mı? İsa’nın Ruhullah olarak nitelendirilmesi ve babasız olarak dünyaya gelmesi kendisine meleksi bir varlık olma özelliği katmış mıdır?
Allah’ın kudretini, akılla kavrayamazsınız, Allah’ın kudretine, yalnızca iman edilir. Çünkü Allah, her şeyi yapmaya kadirdir. “Ol”, der ve olur…
Bir zamanlar, Salih peygamberin kavmi, kayanının içinden hamile bir deve çıkarılmasını, bir mucize olarak kendisinden istemişlerdi. Salih peygamber, Allah’a dua etti ve duası kabul oldu. Kaya yarıldı, kayanın içinden hamile bir deve çıktı. Deve, şaşkınlıktan donakalan Semud kavmi arasından salına salına yürüdü. Hamile olan bu deve, bir de yavru doğurdu. Bu mucizeye tanıklık edenlerden bir kısım kimseler Salih peygambere; iman ettiler, bir kısmı da menfaatlerine ters düştüğü için iman etmediler.
Allah, Kadir esmasının kudretiyle bir kayanın içinde, hamile bir deve yarattı. O devenin, kayayla da hiçbir ilgisi yoktur. Kaya, develerin “erkeklik- dişilik” hormonunu bünyesinde barındırdığı için hamile bir deve doğurmadı. Kayanın içinden çıkan deveye, Cebrail üfleyerek de onu hamile bırakmadı. O devede, kayayla ilgili hiçbir genetik özellik yoktu. Kayanın içinde bir başka deveyle cinsel ilişkiye girerek de hamile kalmamıştı. Yani deve, yüzde yüz bildiğimiz deveydi. Allah, “ol!” dedi ve oldu…
Aynı şey İsa Mesih için de geçerli. Allah, Meryem’e, elçisini gönderdi, elçi, İsa’ya hamile kalacağını Meryem’e müjdeledi. Allah “Ol!” dedi ve Meryem, İsa’ya hamile kaldı.
Allah, mucize eseri olarak İsa’yı, babasız yarattı. Biraz önce söylediğim gibi kalbinde maraz bulunan kimi İslam âlimleri, Allah’ın sonuz yaratma kudretine iman etmek yerine, çıkarımlarda bulunma yolunu seçtiler. Bazıları, Meryem’in erkek şekline bürünmüş Cibril’den hamile kaldığını, kimileri de mucize eseri olarak Meryem’in rahminin “erkeklik, dişilik” özelliğini bir arada bulundurduğunu, bundan dolayı babaya gereksinim olmadan İsa’nın dünyaya geldiğini ön gördüler. Bu savlarını kanıtlamak için de arılardan, balıklardan, bitkilerden örnekler gösterme yolunu seçtiler.
Yahudi ve Hıristiyanlardan bir kısım kimseler de İsa’yı; Allah’ın oğlu, Allah, baba, oğul ve kutsal ruh üçlemesiyle nitelendirip kâfir oldular.
İsa’nın babasız olarak dünyaya gelişi, bebekken konuşması, hastalara şifa vermesi, ölüleri diriltmesi, Allah’ın kendisini cismen katına yükseltilmesi, yeryüzüne tekrar inip tevhit sancağını dikecek olması Kadir esmasının mucizelerindendir.
Sorunuzun cevabına gelince...İsa Mesih, Kadir esmasının ism-i azam sırrına sahiptir. Allah’ın kulu ve peygamberidir. İsa’nın “ruhullah” olarak nitelendirilmesi, babasız olarak dünyaya gelmesi, kendisine meleksi bir varlık özelliği katmaz. İsa Mesih, Allah’ın yarattığı diğer insanlar gibi yüzde yüz beşerdir.
İslam inancına göre İsa Mesih’in peygamberlik görevi ne zaman sona erdi?
İsa Mesih, öldürülmedi, Allah onu, kendi katına yükseltti. “Bilâkis Allah onu kendine kaldırmıştır. Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (Son Ahit Kur’an-ı Kerim, Nisa suresi 158. Ayet.) İsa Mesih, Allah katına cismen yükseltildiği günden bu güne, peygamberlik görevi sona ermiştir. Kıyamete yakın bir zamanda yeniden yeryüzüne inecek ve dünyaya tevhit sancağını dikecektir.
İsa Mesih bir kul olarak mı dünyaya gelecek, peygamber olarak mı? Şayet peygamber olarak gelecekse Ahir Zaman Peygamberi Hazreti Muhammed aleyhi selamdan sonra peygamber gelmiş olmaz mı?
İsa Mesih, yeryüzüne bir kul olarak değil, peygamber olarak gelecektir. İsa Mesih, Peygamberimizden önce gelmiştir, Allah’ın kudretiyle de yeryüzüne tekrar gelecektir. Kendisine indirilen İncil’e göre değil, Son Ahit Kur’an-ı kerime göre amel edecektir. Yani Peygamber Efendimizin ümmeti olmakla şereflenecek, bir peygamber olarak Kur’an-ı Kerim’e göre amel edecek, tevhit sancağını dünyaya dikmek için yeryüzüne inecektir.
Konunun daha iyi anlaşılması için, İsa Mesih’in peygamber olarak gelişini birkaç örnek üzerinden somutlayalım. Hıdır aleyhi selam, Musa peygamber döneminde Tevrat’a iman ediyordu, İsa Mesih döneminde İncil’e göre amel etti. İsa, dönemindeki “rical’ül gayp adamları” dahi İncil’e iman ediyorlardı. Hıdır aleyhi selam, Peygamberimiz döneminde Son Ahit Kur’an- kerime göre amel etti.
Hıdır aleyhi selam için şöyle diyemeyiz. Peygamber Efendimiz’den sonra da gelip peygamberlik yapmıştır. Aynı şey, İsa Mesih için de geçerlidir. İsa Mesih de tıpkı Hıdır aleyhi selam gibi bir peygamber olarak yeryüzüne inip Kur’an- ı kerime göre amel edecektir.
Mehdi ve Mesih arasındaki fark nedir? Mesih ne demektir, vazifesi nedir?
İslam coğrafyasında; Efendimiz Aleyhi selamdan bu yana Mehdi bekleniyor. Tarihin pek çok dönemlerinde güçsüz olan, ezilen, zulme uğrayan İslam ülkeleri için Mehdi, bir güven, güç, cesaret ve umut simgesi olmuştur. İslam âlimlerinin ön görüsüne göre İmam Mehdi, ilahî semavi dinlerin beklediği, geleceği vaat edilmiş olan büyük kurtarıcı, gelişi ile dünyayı adaletle dolduracak büyük velidir.
Yalnız İslam dünyası değil, Batı dünyası da onun zuhurunu heyecanla bekliyor... Beklenen Mehdi, zaman içinde mitolojik, destansı, bir hüviyete büründürülmüş. Mehdi’den önce nice Mehdiler gelip geçti... Konup göçen bu Mehdilerin tümü ya velayet ya da hakikat sahasında hizmet yapmışlardır. Velayet yolunda, vekâleten değil, asaleten “gavs” olan yüce seyyid evliyaların tümü Mehdi’dir. Batmayan Güneş Gavsul Azam Seyyid Abdul Kadir Geylani Hazretleri; velayet derecesi bakımından Ahir zaman Mehdisinden daha yüce ve daha şanlıdır. Gavsul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri bir okyanus, beklenen Mehdi de devasa bir göl hükmündedir. Mehdi’nin yıldızı geldiği zaman diliminde parlar, vefat edince söner... Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretlerinin velayet güneşi, kıyamete kadar bakidir…
Beklenen Mehdi; velayet, siyaset, hakikat dairesinde hizmetler yapar. Batı dünyasıyla ittifak kurup Deccalizimle, dinsizlikle savaşım verir, İsevi dünyanın, hurafelerden arınmasına, tevhit inancının pekişmesine katkı sağlar.
Mehdi ile Mesih arasındaki en önemli fark; Mehdi’nin bir evliya, Mesih’in ise peygamber olmasıdır.
İslam âlimlerinden pek çoğu “İsa, Mehdi’nin arkasında namaz kılacak.” hadis-i şerifine dayanarak Mehdi’nin ve Mesih’in aynı zaman diliminde geleceğini ön görüyorlar. Bu bir bakış açısı; ama doğru değil. İlk önce Mehdi gelecek, Mehdi’nin ölümünden sonra da Allah’ın murat ettiği zaman diliminde İsa, tevhit sancağıyla yeryüzüne inip görev yapacaktır. Hadiste kastedilen namaz kılmak, son Mehdi’nin öncülük ettiği hizmetleri, onun ölümünden sonra İsa’nın devralıp devam ettirmesini simgeler. Yani, ibadet yapmak anlamındaki namaz kılmakla hiçbir ilgisi yoktur…
Mehdi, zuhur etiği zaman, has talebelerinin dışındakiler onu tanıyamazlar. Evliyalardan, âlimlerden, mollalardan yetmiş bin kişinin Mehdi’ye cephe alıp düşman olacakları, sahih hadislerde dillendiriliyor.
Son Mehdi’yi neden herkes tanıyamaz?
Çünkü Mehdi kıyametin haberidir, onun herkes tarafından tanınması, hayatın imtihan sırrına aykırıdır... Sessizce gelir, görevini yapar, tanınmadan da bu dünyadan göçüp gider…
İslam âlimlerinden bazıları, İsa’nın Yahudiler tarafından öldürülmediğini, eceliyle öldüğünü, dünyaya gelmeyeceğini ön görürler. Bir kısım İslam âlimleri de İsa’nın ruhaniyatıyla gökyüzüne yükseldiğini dillendirirler. Yeryüzüne de ruhaniyatıyla geleceğini savunurlar. Bu düşüncelerini de Son Ahit Kur’an-ı Kerimdeki kimi ayetlere dayandırırlar. İsa’nın yaşayıp yaşamadığına, gökyüzüne cismiyle yükselip yükselmediğine yönelik çıkarımlarda bulunan İslam âlimleri, kâfir olmazlar. Tevillerinde de kendileri için sevap dahi vardır… Ama gerçekler, o İslam âlimlerinin sandıklarından daha başkadır…
İsa, öldürüldü, çarmıha gerildi diyen Yahudilerin ve Hıristiyanların tümü kâfir oldu. İsa, Allah’ın katına cismen yükseltilmiştir, meleklerin yaşamına benzer bir hayat mertebesi vardır. Yükseltildiği sema katında; yemeye, içmeye gereksinim duymadan, nurani cismiyle meleksi bir hayat sürmektedir… Kıyamete doğru da cismiyle yeryüzüne inecektir. Tevhit, sancağını yeryüzüne dikecektir.
Tevhit sancağı nedir? Bu sancağı herkes görecek mi?
Tevhit sancağı, “la ilahe illallah” yazılı bir sancaktır. Tevhit sancağı, gayp âleminden yeryüzüne dikilir. Dünyadaki insanlar o sancağı göremezler; çünkü sancak manevi âlemde dikilir. İsa, yeryüzüne inip tevhit sancağını dikince Yahudi, Musevi, Hıristiyan dünyasında baş döndürücü değişimler yaşanmaya başlar. İsa, çarmıha gerilip öldürüldü görüşü, baba, oğul, kutsal ruh düşüncesi, İsa Allah’tır, İsa ruh’ül kudüstür fikirleri çözülür; hakiki İsevilik, bir filiz gibi yeşerip dal budak salar. Yahudilik, Musevilik, Hıristiyanlık hurafelerden arınır, hakiki tevhit dinine doğru evrilir… Bir nevi İslam ile bütünleşir.
Mesih’e; Yahudiler, Museviler, Hıristiyanlar çok değişik anlamlar yüklemişler. Mesih için ön plana çıkan yaygın görüş; yeryüzüne inip dünyada barışı ve huzuru tesis edecek, İseviliği asli şekline dönüştürüp İslam dünyasıyla İsevileri tevhit çizgisinde buluşturacak olan İsa peygamberin bir unvanıdır…
Türkiye; manevi âlemde İslam sancağını taşıyan, İslam halifeliğini temsil eden bir ülkedir. Bu nedenledir ki Ahir zaman Mehdisi Türkiye’den çıkar. İseviliği temsil eden İsevilik sancağını taşıyan ülke Amerika’dır. İsa Amerika’ya iner. İsa yeryüzüne inince, onu, yakın havarilerinden başkası tanıyamaz. İsa, kıyametin haberidir. İsa’nın herkes tarafından tanınması, dünyadaki imtihan sırına aykırıdır. İsa peygamber, Allah’ın dilediği zaman diliminde yeryüzüne iner, görevini yapar ve her canlı gibi ölümü tadarak bu dünyadan göçüp gider. İsa yeryüzüne indiğinde İslam ülkeleri, Türkiye’nin öncülüğünde İsevilerle omuz omuza verip, kominizimi, deccalizmi yok ederler. Dünyada da özlenen, beklenen barış ve huzur egemen olur…
İsa, bizim ümmetimize tabi olacak mı, olacaksa bu tabi oluş nasıl? Kendisinin Mesih veya bir resul olması nasıl bir rol oynuyor?
Allah, nurunu tamamlamayı âlemlerin ömrüyle sınırlandırmış. Ümmetlere; peygamberler, resuller, elçiler göndermiş. Allah, dileseydi âlemleri “ol” der, bir anda yaratırdı. Ama öyle yapmamış, altı günde yaratmış. Son Ahit Kur’an-ı Kerim’de, âlemlerin altı günde yaratıldığı açıkça vurgulanıyor.
“O Allah ki gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yarattı.” (Son Ahit Kur’an-ı Kerim, Furkan süresi 59)
İslam âlimlerinden pek çoğu dünya zaman dilimine göre ayetleri tefsir etmişler. Ayetlerde vurgulanan “altı gün”, dünya zaman dilimine göre değildir. Çünkü ortada daha güneş yok ki altı günden söz edelim. Kur’an’da geçen altı günü, altı bin yıl olarak tefsir eden İslam âlimleri de var. Bu bir bakış açısı; ama bu tarz yaklaşımların hiçbiri de doğru değil. Bizce; ayetlerde geçen “altı gün” ile âlemlerin yaratıldığı günden, yok olacağı kıyamet gününe kadar ki zaman dilimine vurgu yapılıyor. Bu süre ne altı gündür, ne de altı bin yıl... Allah’ın âlemlere takdir ettiği ömür ne kadarsa işte o kadardır, yani yaratılıştan kıyamet gününe kadar ki süre…
“Altı gün” vurgusuyla; yaratılan evrenlerin sürekli değişeceğine, sabit kalmayacağına, bu evrenlerde yaşayanların gelip geçici olduğuna vurgu yapılıyor. Yaratılan âlemler sonsuz değil ki buralarda yaşam sürenler de sonsuz olsun… Dünya; ilk yaratıldığı günkü dünya değil, güneş ilk yaratıldığı günkü güneş değil, diğer gezegenler de öyle… Sürekli bir değişim dönüşüm yaşanıyor âlemlerde… Genişlemeler oluyor, patlamalar oluyor, çarpmalar oluyor, karadelikler yıldızları yutuyor, patlayan yıldızlardan yeni yıldızlar doğuyor, milyarlarca şey oluyor. İnsanlar doğup büyüyüp ölüp gidiyor… Her şey, yokluğa evriliyor… Altı gün vurgusunda, bütün bu değişip dönüşme olgularına işaretler var. Yani fani oluşa…
Bunları neden mi anlatıyorum? Allah; nurunu tamamlama işini bir takdirle belirlemiş, bir takvime bağlamış, bir zaman dilimine yaymış. Bunu vurgulamak için anlatıyorum tabii ki de…
Allah; Âdem aleyhi selamdan bu güne, yüz binlerce elçi yollamış. Kitaplar indirmiş. İndirilen kutsal kitaplar, Allah’ın nurunun yalnızca bir parçası... Yani, âlemleri altı günde yaratma sırrı indirilen kitaplarda da açığa çıkmış. Âdemden bu yana kutsal kitaplar indirilmiş. Her kutsal kitabın buyruğu da belli bir zaman dilimiyle sınırlı kalmış. Allah, Son Ahit Kur’an-ı Kerimle nurunu tamamlamıştır. Kur’an-ı kerimden sonra kesinlikle başka bir kitap inmeyecektir. Peygamber Efendimizden sonra da kesinlikle peygamber gelmeyecektir. Kutsal kitapların indirilme sırrı, altı günde âlemleri yaratma sırrıyla iç içedir. Allah; nurunu, kutsal kitapları indirmeye bağlı olarak Son Ahit Kur’an-ı kerimle tamamlanmıştır.
Madem peygamber Efendimizden sonra bir peygamber gelmeyecek, İsa yeryüzüne inecekse Peygamberimizden sonra bir peygamber daha gelmiş olmuyor mu?
Tabii ki olmuyor. Hıdır aleyhi selam üzerinden konuyu biraz somutlayayım. Hıdır aleyhi selam bir peygamberdir. Hala da dünyaya gelip gidiyor. Hıdır aleyhi selam dünyaya gelip gidince son peygamberimizden sonra bir peygamber mi gelmiş oluyor? Tabii ki hayır… Evet, Hıdır aleyhi selam dünyaya gelip gidiyor; ama Kur’an-ı Kerime tabii… Kur’an şeriatına uygun işler yapıyor… Bir nevi peygamberimizin elçisi hükmünde oluyor… Şeriata hizmet ediyor…
İsa’nın durumu da aynen böyledir. Hakiki İncil’de İsa Mesih’e, Peygamber Efendimizin gelişi müjdelenmedi mi? İsa Mesih kendi kendine gelmiyor, Allah onu yeryüzüne indiriyor. Kadir esmasıyla kuvvet ve kudretinin sonsuz gücünü gösteriyor. İsa Mesih yeryüzüne inince Peygamber Efendimizden sonra peygamber gelmiş olmayacaktır. Tıpkı Hıdır aleyhi selam gibi, İsa Mesih kesinlikle Peygamberimize ve Kur’an’a tabii olacaktır.
Yeni bir peygamber gelmesi şu şekilde olur: Kur’an’dan başka bir kitap indirilir, o kitabın buyrukları çizgisinde gelen peygamber tebliği yapar. Oysa ki İsa Mesih, Kur’an nurunu tamamlamak için geliyor, kendisine yeni bir kitap inmiyor, hükmü kaldırılan İncil’e göre de tebliğ yapmıyor. Bu nedenledir ki, Peygamberimizden sonra peygamber gelmiş olmuyor.
İslam âlimlerinden pek çoğu şöyle bir kanıya sahip: “Tevrat, İncil kimi ruhbanlar tarafından değiştirilmeseydi, Allah başka bir kitap yollamazdı.” Böylesi düşüncelerin gerçeklikle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Allah; nurunu iki şekilde tamamlayacak: Son Ahit Kur’an-ı kerimi indirerek, İsa’nın yeryüzüne tevhit sancağını dikmesiyle… Hak-batıl savaşında, kazanan taraf İslam olacaktır. Böylece Allah nurunu tamamlamış olacaktır.
İsa peygamber yeryüzüne indiği zaman Efendimiz aleyhi selamın şeriatına, yani Son Ahit Kur’an-ı Kerim'e tabii olacak, Peygamber Efendimizin ümmeti olmakla şereflenecek. Allah, İsa peygamberi yeryüzüne indirerek nurunu tamamlayacaktır.
İsa’nın peygamber oluşu, öldürüleceği zaman kesitinde Allah tarafından gökyüzüne yükseltilişi, kıyamete yakın cismiyle yeryüzüne indirilmesi birbirini tamamlayan ilahi bir döngüdür. Bunların tümü, âlemlerin altı günde yaratılmasının zincir halkalarından bir halkadır.
Allah, kıyamete yakın İsa Mesih’in eliyle mucize şeyler yapacak. Tarih sahnesinde mazlum, mağdur, güçsüz, perişan olan İslam ülkeleri İsa Mesih’in inişiyle şeref ve izzet bulacak. Yeryüzüne İslam hâkim olacak. Hristiyanlar, Museviler, Yahudiler ve hak kitap ehli, İsa yeryüzüne inince hakiki imanı elde edecek İslam’a girecek. Bu yolla da kâfirlikten kurtulup cennete gidecekler. İsa’nın gelişi bu nedenledir ki diğer hak dinler için de çok büyük bir rahmettir.
Kitap ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek olmasın. Kıyamet günü, o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır. (Son Ahit Kur’an-ı Kertim, Nisa Suresi 159)
İsa, elinde Tevhit Sancağı, yanında havarileriyle yeryüzüne inmeyecek ki peygamberimizden sonra bir peygamber gelmiş hükmünde olsun. Ayrıca yaşadığı zaman dilimindeki suretiyle gelmeyecek ki Peygamberimizden sonra bir peygamber gelmiş olsun. Dikkat edin Hıdır aleyhi selam kendi simasıyla asla yeryüzüne gelmiyor. İsa, da öyle olacak, kendi suretiyle gelmeyecek. İsa’nın yeryüzüne indirilişi, gökyüzüne çıkarılışı gibi mucizevi olacak. Tıpkı Hıdır peygamber gibi kendi suretiyle gelmeyecek, başka birinin suretiyle gelecek. Başka bir anneden doğarak dünyaya gelmeyecek. Allah, bir devlet başkanını yok edip onun yerine İsa’yı geçirebilir. İsa, yeryüzüne indiği zaman, hiç kimse onun hakiki İsa olduğunu bilmeyecek. Allah sonsuz gücüyle her şeyi yapmaya kadirdir.
İsa Mesih, Allah’ın kendine verdiği görevi nasıl gerçekleştirecek? Resul oluşundaki gibi havarileri olacak mı? Mucizeler gösterecek mi?
İsa’nın yeryüzüne gelişi sırların içinde bir sır… İslam âlimlerinden pek çoğu, İsa’nın yeryüzüne gelişiyle ilgili çok değişik çıkarımlarda bulunmuşlar. Bazı İslam âlimleri, İsa’nın bir anne-babadan dünyaya geleceğini söylüyorlar. Bu düşünce; koskocaman bir zandan ibaret, gerçeklikle uzaktan yakından ilgisi olmayan, kesinlikle saçma bir çıkarım. Kimi İslam âlimleri de İsa’nın yeryüzüne ineceğini, kimliğinin olmayacağını savunuyorlar. Bu düşünce, bir öncekine göre daha insaflı; ama gerçeklikle hiçbir ilgisi yoktur. İsa Mesih, Allah’ın dilediği bir zamanda yeryüzüne inecektir. Beklenen İsa Mesih, Batılı ülkelerden herhangi bir devlet başkanının yerine geçebilir…
İsa, tevhit sancağıyla yeryüzüne indiği gün, tevhit sancağı, dünyanın manevi boyutu üzerinde dalgalanmaya başlar. Gayp âleminde “siyah bulutlar” vardır. Bu siyah bulutlar hangi beldenin, hangi bölgenin üzerine toplansa, deprem, çatışma, anlaşmazlık gibi yüz binlerce hadise meydana gelir. İnsanlar birbirini yer, aile içi huzursuzluklar olur, savaşlar çıkar, hastalıklar baş gösterir, siyah bulutlar ne için gelmişse işte o olur… Siyah bulutlar; kesinlikle bela, musibet, fitne, felaketler için gelir…
Rical’ül gayp adamları içinde birtakım veliler vardır ki, sadaka toplayarak felaketlerin önüne geçmeye çalışırlar, onların görevi bu... O veliler; gayp âleminde zuhur eden siyah bulutların kümelendiğini görürler. Depremlerden, felaketlerden önce, o bölgelere manevi âlemden siyah bulutlar gelir. Kimi büyük veliler, bu bulutları görürler, dua ederek felaketi savmaya çalışırlar. Velinin, velayet mertebesi büyük değilse olacaklar olur, o bölgede deprem ve felaketler başlar… Bu siyah bulutlara, yalnızca sadaka ve dua engel olabilir…
İsa Mesih, Tevhit Sancağıyla yeryüzüne inince gaybın siyah bulutları evren üzerinden çekilir. Yeryüzünde kuraklık olmaz, her yere bereket yağar. İnsanların kalplerindeki kin ve nefret duyguları buz gibi erimeye başlar, şefkat ve merhamet, hoşgörü, uzlaşı duyguları egemen olur. İsa Mesih’e, Ruh’ül Kudüs destek verir. Dünyada, olumlu anlamda olağanüstü değişimler olur. Yerin ve göğün orduları manevi olarak İsa Mesih’e yardıma gelir.
“Göklerin ve yerin orduları Allah'a aittir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Son Ahit Kur’an-ı kerim, Fetih suresi 7. Ayet)
İsa, yeryüzüne indiği zaman herkes onu tanıyamayacak. Her an Allah'ın huzurunda olduğunu idrak etme seviyesine erişmiş, Allah'a yakın olan ricalü’l gayp velilerinden bazıları, kalplerindeki iman nuru velayetiyle İsa’yı tanıyacaklar ve sükût edecekler… İslam dünyasında, bu velilerin dışında kalan hiç kimse, İsa’yı “kesinlikle” tanıyamayacak. Mesih de hiç kimseye, “kesinlikle” İsa olduğunu söylemeyecek. Çünkü herkesin İsa’yı tanıması, dünya hayatındaki imtihan sırrına aykırıdır ve İsa’nın yeryüzüne inişi kıyametin en son haberidir... İsa Mesih yeryüzüne indiğinde, yaşadığı çağdaki gibi yanında havarileri olmayacak. Ehl-i kitaptan olan Yahudilerden, Musevilerden, Hıristiyanlardan “bir kişi dahi” olsun İsa’yı “kesinlikle” tanıyamayacak. Museviler ve Hıristiyanlar asırlar boyunca kurtarıcı Mesih’i bekliyorlar. Ne yazık ki bu ehl-i kitapların İsa’yı görme hayalleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecek…
İsa Mesih peygamber olduğu dönemdeki gibi mucizeler göstermeyecek. Ancak; inançsızlık, sapkınlık, kominizim, deccalizim, sapkın felsefi akımlar, İsa’nın Meshi nefesiyle yerle bir olacak. İsa, mucizelerini batında gösterecek, insanlık İsa’nın yeryüzüne inmesiyle esenlik bulacak. İsa, Kadir esmasının ismi azam sırrına mazhar olduğundan, bu ismin mucize tasarrufuyla ister bir nedene bağlı olarak isterse hiçbir nedene bağlı olmadan yapmak istediği her şeyi yapacak. İsa Mesihi nefesiyle yeryüzünde İslam’ı, hâkim kılacak. Felaketler, inançsızlık, sapkınlık, açlık, savaşlar, doğal felaketler gibi nedenlerle dünyada adeta cehennem hayatı yaşayan insanlık, İsa’yla rahat bir nefes alacak; huzuru, mutluluğu bulacak...
İsa Mesih ile Hıdır aleyhi selam arasındaki bağ nedir? Hıdır aleyhi selamın ölümü neden İsa Mesih'in yeryüzüne inmesiyle alakalıdır? Her iki peygamber, birbirine benzer vazife mi yapıyor?
Hıdır aleyhi selamın Kur’an-ı kerimde adı geçmiyor. Yalnızca gizemli Kehf (Mağara) suresinde “kullardan bir kul” olarak kendisinden söz ediliyor.
“Derken, kullarımızdan bir kulumuzu buldular ki ona katımızdan bir hikmet vermiş ve ona nezdimizden bir ilim öğretmiştik.” (Son Ahit Kur’an-ı kerim, Kehf suresi, 65. Ayet)
İbrahim peygamberden bu yana, Hıdır aleyhi selamın kimliğine yönelik çeşitli çıkarımlarda bulunulmuş. İslam alimlerinin Hıdır aleyhi selam için öne sürdükleri belli başlı savlar şöyledir: Hıdır, bir melektir. Allah’ın tecellisidir. Ölmüştür. Allah tarafından kendisine hikmet verilmiş bir velidir. Bir peygamberdir; anacak her canlı gibi o da ölümü tatmıştır. Bu düşüncelerin hiçbiri doğru değil. Hıdır aleyhi selam bir peygamberdir, Yemen’in Seba köyünden, İbrahim aleyhi selamın kavmindendir ve hâlâ yaşam sürmektedir…
Âlemlerin Rabbi olan Allah, bir gül goncası gibi âlemleri iç içe dürüp yaratmış. Birinci hayat evrenindekiler, dünyada yaşam sürmekteler. Dünyada yaşam sürmek, “hava, su, toprak, ateş” unsurlarının bir arada olmasına bağlıdır. Bu unsurlar olmadan, dünyada yaşam sürmek olanaksızdır.
Hıdır aleyhi selamın babasının adı Haris’tir. Haris’in babası ise İlyas aleyhi selamdır. Hıdır aleyhi selam, dedesi İlyas peygamberle birlikte ikinci hayat evreninde yaşam sürmekte. İkinci hayat katmanında yaşam sürmek, “su, hava, toprak, ateş” unsurlarına bağlı değil. İsterlerse yer içerler; istemezlerse yiyip içmezler. Bizim gibi yeme içmeye mecbur değiller...
Hıdır aleyhi selam; Allah’ın sırlarından yüce bir sır, Allah’ın hikmetinden yüce bir hikmettir. İsa Mesih’in peygamber olarak iki görevi var: Yaşadığı zaman diliminde peygamber olarak görev yapması. Kıyametten önce, tevhit sancağıyla cismen yeryüzüne inip dünyada İslam’ı, barışı, huzuru hâkim kılması.
Bize göre bir tek dünyada hayat yok ve insanlar yalnızca dünyada yaşam sürmüyorlar. Âlemlerin Rabbi olan Allah; sayısını yalnızca kendisinin hakkıyla bildiği âlemler yaratmış. Âlemlerde yaşam süren, kendilerine nefis verilen iki sınıf vardır: Cinler ve insanlar.
Bizim dünyamızın dışında daha nice dünyalar var. Buralarda insanlar yaşıyorlar. Tıpkı sizin ve bizim gibi… Oralarda da ülkeler var, diller, lehçeler var. Peygamberimizin soyundan gelen “seyyidler” var. Evliyalar, veliler var. Müslümanlar, kâfirler var. Dünyada ne olup bitiyorsa oralarda da dünyadakine benzer olaylar yaşanıyor. Dünyamızın dışındaki dünyalarda yaşam süren insanlar da tıpkı bizler gibi nefisle sınanıyorlar. Ya cennete ya da cehenneme gidecekler. Hıdır aleyhi selam, insanların yaşam sürdüğü diğer dünyalarda da görev yapıyor. Âlemlerdeki nizamı sağlamakla görevli. İsa Mesih; yeryüzüne indiği zaman, dünyamızın dışındaki dünyalara da eşzamanlı olarak tevhit sancağını diker. Bu da beklenip durulan kıyametin kesin haberidir.
"Ümmetim mübarek bir ümmettir, evveli mi yoksa sonu mu daha hayırlıdır bilinmez." (Hadisi şerif)
Bu hadisi şerifte “evveli” ile kastedilen, diğer dünyalarda yaşam sürmekte olan İslam ümmetleridir. Hıdır aleyhi selam, İbrahim peygamberden bu güne hâlâ yaşam sürmektedir. İsa Mesih, cismiyle yeryüzüne inince Hıdır aleyhi selamın vazifesi sona erecektir. Hıdır’ın görevi bitince, her canlı gibi o da ölümü tadacaktır. Hıdır aleyhi selam, yaşam sürdüğü ikinci hayat evreninde değil, dünya hayatında vefat edecektir. İlyas aleyhi selam dahi, tıpkı torunu Hıdır aleyhi selam gibi dünya hayatında vefat edecektir.
“Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz, eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” ( Son Ahit, Kur’an-ı kerim, Al-i İmran Suresi, 185. ayet)
İsa Mesih; âlemlere tevhit sancağını dikince, Allah, vadettiği nurunu tamamlamış olacaktır. Allah nurunu tamamlayınca âlemlerde İslam hâkim olacaktır. Allah, nurunu tamamladığı için de Hıdır aleyhi selamın görevi sona erecektir, her canlı gibi o kul da ölümü tadacaktır.
Hıdır aleyhi selam ile İsa Mesih, birbirine benzer görev yapmıyorlar. Vazifeleri ayrı ayrı… Birbirine benzer görev yapanlar, Hıdır ve İlyas peygamberdir. Yaptıkları görev bakımından, Hıdır aleyhi selamla ile İsa Mesih arasında hiçbir ilgi yoktur.
Yeryüzüne inmesi beklenen İsa Mesih'in, velayet yollarıyla herhangi bir ilgisi olacak mı?
İsa Mesih’in velayet yoluyla herhangi bir ilgisi yoktur. Velayet yollarıyla ilgili olanlar: Peygamber Efendimiz, Hıdır aleyhi selam, Divan Ehli rical’ül gayp velileri ve hak tarikatlarda yetkili olan evliyalardır. Batmayan Güneş Gavs’ul Azam Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri, kıyamete kadar velayet yollarına tasarrufunu sürdürecektir…
Yeryüzüne inecek olan İsa Mesih’i herkes tanıyacak mı? Sizce, onun yeryüzüne gelişinin alametleri nelerdir?
İsa Mesih’in yeryüzüne tevhit sancağıyla inmesi, kıyametin haberidir. İsa Mesih, yeryüzüne indiği zaman hiç kimse onu tanıyamaz. İsa Mesih’i; yalnızca kalplerinde velayet nuru olan rical’ül gayp velileri tanıyabilirler. Her şey, sırlı bir çizgide olup biter, kendi doğal akışı içinde geçekleşir. Şayet, İsa Mesih, herkes tarafından tanınsaydı, dünyadaki imtihan sırrının anlamı olmazdı…
İsa Mesih’in yeryüzüne inmesinin iz ve işaretleri şunlardır:
Dünyada; cinsel sapkınlıkların, inançsızlığın, salgın hastalıkların, depremlerin, savaşların, doğal afetlerin, eşcinselliğin, dünyevileşmenin zirvelere çıkması; insan ırkını uzaylıların yarattığı savının yeryüzünde egemen olması, uzaylıların tanrı olarak kabul edilmesi, kimi Yahudilerin, “yeni ışık dini felsefesini” öne sürmeleri ve bu fikrin, dünyada hızla yaygınlaşması, çok büyük bir taraftar bulması…
Vefa, aile bağı, arkadaşlık, dostluk gibi insanî duyguların yok olmanın eşiğine gelmesi… İnsanların yalnızca kendi nefislerini düşünmeleri…
Dünya dışı varlıklarla iletişime geçilmesi, yapay ortamda insan organları üretilmesi, insansı robotların yapılması, insansı robotlarla insanların evlenmesi, yapay ortamda insan-robot evliliğinden bebeklerin dünyaya getirilmesi, bütün dilleri konuşup anlamayı sağlayacak teknolojilerin geliştirilmesi, ışınlama yoluyla eşyaların nakli, genetik hastalıkları yok edecek teknolojilerin yapılması, insan dışı varlıklarla konuşmayı sağlayan teknolojilerin geliştirilmesi ve onlarla konuşulması, insanların bilinç ve duygu durum verilerinin bilgisayar ortamına aktarılması ve kendilerinden bağımsız olarak kendilerinin yerine onların konuşmaları, özetle buna benzer bilimsel gelişmeler, İsa Mesih’in yeryüzüne iniş alametlerindendir...
kimi Yahudilerin ve masonların “Yeni Işık dini felsefesi”; insanları uzaylıların yarattığı ön savı, ahir zamanın en dehşetli fitnesidir. Bu felsefi sapkın fikirler, Deccala aittir. İsa Mesih, yeryüzüne inince bu felsefeyi, Deccalı yok eder…
İslam ülkelerinin her bakımdan, mazlum, mağdur, güçsüz duruma düşmeleri, umutlarını yitirme noktasına gelmeleri, İsa Mesih’in yeryüzüne iniş haberlerindendir…
Böylesine baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı bir dönemde, insanlar; mutsuz, huzursuz olup canlarından bezerler, yaşamaktan yana umutlarını yitirip zevk almazlar, ölümü temenni ederler. Vakit dolunca da Âlemlerin Rabbi olan Allah, İsa Mesih’i gönderir, beklenen Mesih, cismiyle yeryüzüne iner…
İbrahim’i dinlerin ön gördüğü gibi İsa Mesih yeryüzüne indiği zaman dünyada bir sükûnet ve huzur hali egemen olacak mı? İnsanlar, Mesih'e talebe olabilecekler mi? Kendisine maddi/manevi yardımda bulunabilecekler mi?
İsa Mesih’in ölüp ölmediği, yeniden dünyaya gelip gelmeyeceği, şayet dünyaya yeniden gelecekse nasıl geleceği, bir anneden mi doğacağı, yoksa bir başkasının yerine mi geçeceği İbrahimî din âlimleri tarafından asırlar boyunca hep tartışılmış.
İsa Mesih’in yeryüzüne inmesiyle dünyada bir sükûnet ve huzur tabii ki egemen olur. Ancak bu, şu anlama da gelmez: Dünya halkları tümüyle İslamiyet’e girecek, inançsızlık ortadan kalkacak. Bu, yalnızca bir iyi niyet temennisinden ibarettir. Böyle bir şey olmayacak…
Evet, İsa Mesih’in dünyaya gelmesiyle yeryüzünde İslam hâkim olur; ancak İslam karşıtı olan küfür ortadan kalkmaz, İslam- küfür mücadelesi kıyamete kadar sürüp gider…
Dünya halkları, İsa Mesih’i tanıyamayacaklar. Bundan dolayıdır ki İsa Mesih’e talebe ya da havari olmak, kendisine maddi-manevi yardımda bulunmak söz konusu değildir…
Maide suresinin 110. Ayetinde “İşte o zaman Allah şöyle diyecek: Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene lütfettiğim nimetleri hatırla! Seni Rûhul Kudüs’le desteklemiştim de hem beşikte iken hem de yetişkin halinde insanlarla konuşuyordun. Sana yazmayı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıp ona üflüyordun ve benim iznimle derhal kuş oluyordu. Benim iznimle körü ve cüzzamlıyı iyileştiriyordun. Yine benim iznimle ölüleri diriltiyordun. Onlara açık kanıtlar getirdiğin zaman buna karşı içlerinden inkâr edenler ‘Bu düpedüz bir büyü!’ dediklerinde İsrâiloğulları’nın sana zarar vermelerini önlemiştim.” Bu ayette geçen “hikmet” kavramıyla kastedilen nedir? Ledün ilmi midir, başka bir ilim mi?
Allah’ın yarattığı âlemlerde, insanlar tarafından anlaşılması mümkün olmayan yaratma kudretine, bu yaratılıştaki ilahi sırra hikmet denir. Ayetlerde sıklıkla vurgulanan “ Allah hüküm ve hikmet sahibidir.” beyanında; Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın bütün âlemleri bir hikmetle yarattığı, yaratılan âlemlerde de tek hüküm sahibi olduğu açıkça dillendiriliyor.
Âlemlerde, yalnızca Allah’ın kudreti işler ve hiçbir şey boşu boşuna yaratılmış değildir, hepsinin bir görevi var. Âlemlerde yaşam süren varlıklar, Allah’ın hükmü altındadırlar, kapsamı Allah tarafından çizilmiş olan sonsuz bir kudret çizgisinde yaşam sürerler. Yıldızlara ve gezegenler bir bakın. Bunlar, bir hüküm ve hikmetle görev yaparlar ve hepsi belli bir yörüngede durur. Kendilerine tayin edilen yörüngenin dışına çıkamazlar. Yıldızlar ve gezegenler Allah’ın kendilerine verdiği görevi icra ederler. Yıldızlar ve gezegenler yüzbinlerce iş yaparlar, bunu; ancak kendilerine hikmet verilenler anlayabilirler. Her şey, O’nun hükmü ve tasarrufu altındadır.
Delilere ve meczuplara bir bakın. Kimilerine göre deliler ve meczuplar bir yaratma kusurudur. Oysa bu, hiç de sanıldığı gibi değildir. Allah, gereksiz yere hiçbir şeyi yaratmaz. Hepsinin bir görevi var. Hikmet penceresinden bakarsanız, delilerin ve meczupların büyük bir kudretle yaratılmış olduklarına tanık olursunuz. Onlar olmasaydı, akıl nimetinin değeri nasıl anlaşılırdı? Kış olmasaydı baharın ne anlamı olurdu? Delilerin ve meczupların masum kalpleri olmasaydı, işlenen günahlardan dolayı Allah beldeleri yere batırırdı. Bu sırları; ancak kendilerine hikmet verilenler anlayabilir. Yaratılış hikmetinde; delilerin ve meczupların kalpleri birer paratoner hükmündedir, beldelere gelen büyük felaketleri, onların kalpleri önler. Onların yüzü suyu hürmetine Allah tarafından belalar geri çevrilir… Yani deliler ve meczuplar boşu boşuna yaratılmamıştır…
Dağlara bir bakın, onlar, mükemmel bir hikmetle yaratılmışlar. Kıtaların dengesini sağlıyorlar, mevsimlerin oluşmasında katkı sağlıyorlar, insanlığa yararlı olan değerli madenleri bünyelerinde barındırıyorlar, rüzgârları dengeliyorlar, su kaynağı oluyorlar, en güzel bitkiler onların yamacında yeşerip depolanıyor ve bu bitkilerden değerli ilaçlar yapılıyor, evrendeki manyetik alanın dengesini sağlıyorlar, depremleri dengeliyorlar ve daha yüzlerce şey… Düşünüp anlayanlar için, dağların yaratılışında çok büyük hikmetler var. Toprak, dağ, taş konuşur mu? Tabii ki konuşur. Yaratılmış olan hiçbir şey yoktur ki onun ruhani bir bedeni olmamış olsun. Toprağın ve dağların dahi ruhani bir bedeni vardır, yıldızların, gezegenlerin de öyle… Bunlar, bir insan gibi dile gelip konuşabilirler. Bütün bunlar, Allah’ın yaratma kudretinin kapsamı içinde yer tutan ilahi hikmet sırlardır.
Son Ahit Kur’an-ı Kerime bir bakın. Her bir ayetin, hatta Kur’an’da her bir harfin yüz binlerce mertebede ledün sırrı var. Bu sırları; ancak kendilerine hikmet verilenler görebilirler. Allah, yarattığı âlemleri, indirdiği bütün kutsal kitapları, âlemlerde gerçekleşen hadiseleri sonsuz bir kudret ve hikmetle yaratmıştır.
Meryem suresinin 110. Ayetinde geçen “hikmet” kavramıyla Allah’ın âlemleri hikmetle yarattığına, yaratılanlar üzerinde hüküm ve hikmet sahibi olduğuna, indirilen bütün kutsal kitaplarda hikmet derinliğinden sırlar bulunduğuna, dünyadaki hadiselerin arka planında dahi çok büyük hikmetler saklı olduğuna, hikmeti dilediğine verdiğine atıflar vardır.
Hikmet iki şekilde anlaşılır: Akıl yoluyla, ledün ilmiyle.
Akıl penceresinden evrene bakarsanız yaratılan her şeyde Allah’ın esmalarının tecellisini tefekkür edebilirsiniz. Örneğin bütün bitkilerin tohumunda Hafiz isminin tecellisi vardır. Mevsiminde bu tohumları toprağa ekerseniz Muhyi ismiyle canlandıklarını görürsünüz. Bu bitkiler, çeşitli hastalıklara şifa olduğundan Şafi isminin tecellisini onlarda görürsünüz. Yeşerip dal budak saldıklarında Hayy isminin tecellisiyle canlı olduklarına tanık olursunuz. Yeşeren bitkilerin eşsiz güzelliklerinde Latif esmasının tecellisini görürsünüz. Canlı varlıklara gıda olmaları hasebiyle Rezzak esmasının tecellisini görürsünüz. Sonbahar mevsiminde sararıp solarak yok olurken Mü’mit esmasına tanık olursunuz. İlkbaharda toprağa düşen tohumların yeniden yeşermesinde Bais esmasının kudretine tanık olursunuz. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün…
Ledünnî hikmet, yalnızca kalp gözüyle olur. Kimi veliler, kalp gözüyle Allah’ın evrendeki hikmetini idrak edebiliriler. Ancak bu, velayet derecense göre sınırlı bir algıdır. Her veli aynı ölçüde Allah’ın hikmetini algılayamaz. Peygamberlerin velayeti velilerden daha üstün olduğu için onların kalp gözleriyle gördükleri hikmetler daha yücedir. Hiçbir velinin kalp gözüyle görme ufku, kesinlikle peygamberlerinkiyle bir değildir.
Ayette geçen “hikmet” kavramı, ledün ilmiyle ilgilidir. Âlemlerin Rabi olan Allah; İsa Mesih peygamberimize “hikmet” vermiştir. İsa Mesih peygamber velayetiyle – kalp gözüyle- yaratılan âlemlerdeki ilahi kudreti, kutsal kitaplardaki ledün sırlarını, dünyadaki hadiselerin arka planında yaşanan ilahi sırları, yaratılan bütün âlemlerdeki hikmet derinliğini kalp gözüyle görme, algılama, hadiselerin arka planındaki sırları bilme velayetine sahiptir. İsa Mesih’e verilen hikmet budur.
“Allah, dilediğine hikmeti verir ve kime hikmet verilirse o kimse birçok hayra nail olmuş demektir. Bunu ise ancak derin kavrayış sahibi olanlar düşünüp anlarlar.” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Bakara Suresi 269.ayet)
“Ant olsun Nuh’u ve İbrahim’i elçi olarak gönderdik, onların soyundan gelenlere de peygamberlik ve kitap verdik. Onlardan doğru yolu bulanlar olduğu gibi birçoğu da yoldan çıkmış kimselerdir. Sonra onların izinden peygamberlerimizi peş peşe gönderdik. Arkalarından Meryem oğlu İsa’yı da gönderdik, ona İncil’i verdik, ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Kendilerinin icat ettikleri ruhbanlığa gelince, biz onlara bunu emretmemiştik; sırf Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapmışlardı, ama buna hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik, ama çokları yoldan çıkmışlardır.” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Hadîd suresi, 26., 27. ayetler) “Ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik.” Ayetinden sizin anladığınız nedir? Şefkat ve merhametin yerleştirilmesini nasıl oluyor?
Besmelede üç isim ardışık olarak sıralanır: Allah, Rahman, Rahim.
Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın nurunu tamamlaması, kıyamete doğru yeryüzüne inecek olan İsa Mesih ile gerçekleşir… Besmelenin son halkasında yer tutan Rahim esması, İsa Mesih’e bakar…
İsa Mesih, oldukça şefkatli ve merhametli bir peygamberdir. Allah’ın pek çok esması İsa Mesih’te açığa çıkmıştır; ancak, İsa Mesih’in karakteri, Rahman ve Rahim isminin tecellisiyle şekillenmiştir. İsa Mesih’te, merhamet ve şefkat mesleği ön plandadır.
Sevgi ve aşk esması Vedüd’tür. Bu esma, kesinlikle bir karşılık umdurur. Örneğin bir arkadaşını sevince, onun da sizi sevmesini istersiniz, yani, sevginize karşılık beklersiniz. Çünkü Vedüd esmanın doğasında bu beklenti var. Sizi sevmeyen birini gönülden sevemezsiniz. Evlilikler dahi Vedüd isiminin tecellisiyle gerçekleşir. Dünyada henüz ortak bir tanımı yapılamayan aşk, bu esmanın tecellisiyle yaşanır. Kısaca; aşkta, evlilikte, arkadaşlık ve dostlukta açığa çıkan sevgi, hep Vedüd esmasının tecellisiyle gerçekleşir. Şartı, karşıdaki kişinin de aynı içtenlikle sevgiye, aşka karşılık vermesidir. Şayet bu gerçekleşmezse; arkadaşlıklar, dostluklar, aşklar, hatta evlilikler sona erer. Çünkü Vedüd esmasının doğasında bu var… Yani bir karşılık beklentisi…
Rahman ve Rahim esmalarında, çok yoğun olarak “sevgi, şefkat, merhamet” açığa çıkar. Merhamet ve şefkat; aşktan daha keskindir, bu esmaların sevgi yoğunluğu Vedüd esmasından daha yüce ve daha değerlidir. Yani şefkat, aşktan daha yücedir. Çünkü Rahim esması, karşılık bekletmez, şefkat, tek yönlü olarak açığa çıkar. Bu nedenledir ki “besmele” ism-i azam halkasından bir halkadır; çünkü Rahman ve Rahim esmalarının merhamet ve şefkat tecellisini bünyesinde taşımaktadır. Besmelesiz olarak başlanan her şey, bereketsiz ve nursuzdur... Şayet, haram olan fiillerden önce besmele çekerseniz, kâfir olmanız kaçınılmazdır. Besmelenin işte böylesine kutsi bir sırrı var…
Rahim esmasının tecellisini, doğum yapıp yavru dünyaya getiren tüm canlılarda görebilirsiniz. İnsafsız, merhametsiz timsahlar bile, Rahim esmasının tecellisiyle yavrularını ağızlarına alıp onları şefkatle taşırlar. Kuluçkadaki bir tavuk, yüksek bir şefkatle, günlerce aç susuz kalıp yumurtaların üzerine yatar, dünyaya gelen yavrularını büyük bir şefkatle sahiplenip korur, civcivlerine yanaşan tilkilere, köpeklere saldırır, yavruları için canını feda etmekten kesinlikle çekinmez. Bir anne, hamileliğinden doğumuna kadar şefkatle bebeğine bakar, uykusuz kalır, bebeğini emzirir, onu bağrına basar, besleyip büyütür. Bütün bunlar; Rahim esmasının şefkat tecellisiyle gerçekleşen işlerdendir. Bu esma, karşıdaki kişiden herhangi bir ücret ya da menfaat umdurmaz, yani, tek yönlü ve beklentisiz bir şefkat açığa çıkar. Vedüd esmasında olduğu gibi “Sev beni seveyim seni.” beklentisi, Rahim esmasının şefkat tecellisinde söz konusu değildir. Şefkat; karşılıksız olduğu için aşktan daha değerli ve yücedir…
Yeryüzünde Rahim esmasını zikreden tek canlı: Kedidir. Kedileri kucağınıza alıp kalplerinin mırmırlarına kulak verin, hızlı hızlı “Ya Rahim, Ya Rahim…” diye kesintisiz olarak bu esmayı zikrettiklerini duyarsınız. Başkalarının malını çalan, yani hırsızlık yapan kedilerde; faiz yiyen, zina eden, kumar oynayan, içki içen, büyük günahlara batan hane sahiplerinin kedilerinde Ya Rahim zikrini net bir şekilde işitemezsiniz. Bu zikir, belli belirsiz ya da bulanık olur…
Kediler, Rahim esmasını zikrettikleri için, bu ismin tecellisiyle kendilerine verilen rızkı, ev sahibinden değil, doğrudan doğruya Allah’tan bilirler, Allah’a şükrederler. Bundan dolayıdır ki kediler, kendilerine yiyecek veren ev sahiplerine kesinlikle minnettarlık hissetmezler, yemeklerini yer, çekip giderler. İnsanlar, kedileri bu tutumlarından dolayı “Nankör kedi.” olarak onları yaftalarlar… Köpekler öyle değildir. Köpek, rızkı ev sahibinden bilir. Köpeğe, bir parça kuru ekmek verseniz seneler boyu, sevgi ve şükran hissiyle size kuyruk sallar. Paçalarınıza sevgiyle yüzünü gözünü sürer…
Kediler, besmele halkasından, yüce Rahim esmasını zikrettikleri için Allah, o zikir hürmetine kedilerin sırtlarını asla yere getirmez, hangi mesafeden yere atarsanız atın, hep dört ayak üzerine düşerler…
Kedilerde, Rahim esmasını zikretmelerine bağlı olan çok büyük sırlar var. Kediler, rızkı Allah’tan bilirler, oldukça sabırlıdırlar, özgürlüklerine çok düşkündürler, kulaklarıyla da görürler yani kulaklarında radar gibi titreşimleri algılayarak görebilme sırrı var, şükür ehlidirler, sürekli Rahim esmasını zikrederler, ölecekleri zaman genellikle göz önünden kaybolurlar, yönbul özellikleri vardır, kediler, yalnızca günah işleyen ev sahiplerinin ellerini tırmalarlar…
Kedileri hangi mesafeden yere bırakırsanız bırakın onların sırtı asla yere gelmez, hep dört ayaküstüne düşerler. Bu neden böyledir? Bu sorunun yanıtını bilim insanları veremiyorlar. Bugüne kadar bu sorunun yanıtını veren herhangi bir veli de çıkmamış. Kedilerle konuşan pek çok ricalül gayp velisi de bunun sırrını öğrenmek istemiş; ancak bunda başarılı olamamışlar; çünkü bu, çok büyük bir ilahi sırdır… Bugüne kadar hiçbir kedi, niçin sırt üstü düşmediklerinin sırrını anlatmamış…
Sırtı yere gelmek, yenilmenin, acizliğin, boyun eğmenin, yaltaklanmanın, sebeplere dayanıp Allah’ı unutmanın bir göstergesidir. Besmeledeki Ya Rahim esmasını zikrettikleri için kedilerin bundan dolayı sırtları Allah tarafından yere gelmiyor. Şayet kediler Ya Rahim, esmasını zikretmeselerdi onlar da diğer hayvanlar gibi gelişi güzel yere düşerlerdi. Sırtları da her zaman yere gelirdi… Kedilerin sırtının yere gelmemesi; Besmeledeki Rahim esmasının tecellisinden açığa çıkan ilahi bir sırdır… Düşünüp anlayanlara bu kadarı kâfidir…
Rahim esmasını zikreden kedililere eziyet edenler, onu aç susuz bırakanlar, kediyi öldürenler kesinlikle iflah olmazlar. Böylelerinin sonu hüsrandır, asla yüzleri gülmez. Kediyi öldürenlerin kendileri de gelecek nesilleri de iflah olmazlar, Allah’ın lanetine uğrarlar…
Burada şöyle bir soru hatırınıza gelebilir: Bismillahirrahmanirrahim lafzının, kedinin Rahim esmasını zikretmesiyle ve sırtının yere gelmemesiyle, İsa Mesih’in ne ilgisi var?
“Bismillahirrahmanirrahim.” bütün bir lafız olarak Efendimiz aleyhi selama aittir. İmam Ali hazretleri dahi besmelenin altındaki noktanın sırrıdır. Kıyamete kadar dünyada olup bitecek her hadise besmelenin içinde mevcuttur. Bir hadiste Efendimiz aleyhi selam şöyle buyurur:
“Allah’ın bütün sırları semavî kitaplardadır. Semavî kitaplarda olanların hepsi Kur’an’dadır. Kur’ân’da olanların hepsi Fatiha’dadır. Fatiha’da olanların hepsi Besmelededir. Besmele ’de olanların hepsi “b”nin altındaki noktadadır.”
İsa Mesih, Besmelenin son halkasındaki “Rahim esmasının” sırrıdır. Allah nurunu; Besmeledeki Rahim esmasıyla tamamlayacaktır. Allah’ın izniyle İsa Mesih, Rahim esmasının şefkat tecellisiyle cismen yeryüzüne inecek, âlemlere tevhit sancağını dikecektir. İsa Mesih’in yeryüzüne inişiyle egemen olacak Rahim esmasının şefkat tecellisi kıyametin de kesin haberidir…
Kedinin Besmeledeki Rahim esmasını zikretmesi, Âdem Aleyhi selamdan bugüne, devam edegelen ilahi bir sırdır. Kur’an’ı Kerim ve Besmele inmeden önce dahi kediler, Arapça lisanıyla Ya Rahim esmasını zikretmektelerdi... Kur’an ve besmele inmeden, besmelenin sırrını taşıyan ve zikreden tek hayvan: Kedidir.
Kedilerin sırtının yere gelmemesi, Rahim esmasının tecelli sırrındandır. İsa Mesih, besmelenin son halkasındaki Rahim ismine mazhar olduğundan, düşman saldırılarına karşı korunacağına, kendisinin hiçbir gücün önünde diz çökmeyeceğine, onu öldürmek isteyenlerin, kesinlikle buna muvaffak olamayacaklarına, eşsiz şefkat ve merhametiyle Musevi, Yahudi, Hıristiyan ve İslam dünyasını bir araya getireceğine Rahim esmasının tecellisinden iz ve işaretler vardır… Nasıl ki Rahim esmasını zikreden kedinin sırtı yere gelmiyorsa, besmelenin son halkasındaki Rahim esmasına mazhar İsa’nın da asla sırtı yere gelmeyecektir, hükmünde hep galip olacaktır…
İsa Mesih, alçakgönüllü, kendini yalnızca bir kul olarak gören, peygamberlik heybetini öne çıkarmayan, dünya zevklerinden –evlilik dâhil- hiçbirine iltifat etmeyen, oldukça şükür ehli, hamdedici, asla kendi nefsini düşünmeyen, şefkat ve merhametle insanların mutluluğu ve huzuru için koşturan, Allah’ın yüce İslam’a dinine daveti kendine tek ilke edinen, yoksullara, kimsesizlere kol kanat geren, çaresiz hastalara okuyarak onları iyileştiren, ayrım gözetmeksizin bütün insanları yüce bir şefkatle seven bir peygamberdir. Onun bu tutum ve davranışlarında Rahman-Rahim esmalarının merhamet ve şefkat tecellileri egemendir. Allah; İsa Mesih’e uyanların kalplerini dahi şefkat ve merhametle doldurmuştur.
İsa Mesih’in havarileri dahi tıpkı İsa Mesih gibi, kendi nefislerini, zevklerini düşünmeden, Tevrat’taki ifadesiyle B’nai Israel, Kur’an’daki ifadesiyle Benû/Benî- İsrâîl kavminin imanlarını kurtarmalarına vesile olmak için şefkat ve merhametle koşturup durmuşlardır.
İsa’ya uyanların kalplerine Allah, şefkat ve merhamet yerleştirmektedir… Ayette bu, açıkça dillendirilmiştir. “Ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik.”
Günümüzün Hristiyanlık dünyasında, İslam sufismine ya da Museviliğin Kabalasına benzer herhangi bir öğretinin olmamasının bir anlamı var mı? İslam sufismine, en yakın olan Hıristiyanlıktaki ruhbanlıkla ilgili görüşleriniz nedir?
İnsan, yaratılış gereği ruhani bir dünyaya açılarak gerçek huzuru elde etmeye uygun bir donanım ve eğilimle yaratılmış. Ruhani huzura kavuşmak için en ilkel kabilelerde bile çeşitli uygulamalar söz konusudur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın indirdiği kitapların, gönderdiği elçilerin, peygamberlerin buyrukları dışında kalan bütün ruhani öğretilerin kapısı kesinlikle cinlere ve şeytanlara açılır. Söz konusu kutsal buyrukların dışında kalan bu öğretilerle bir takım harikalar elde edilebilir. Kalp gözüyle –duru görü- öteler görülebilir, ateş üzerinde yürümek, su üzerinde yürümek, hastalara şifa aktarımı, bir yerden başka bir yere havalanıp uçmak gibi… Bu harika hallerin tümü şeytanidir, böylesi harikalara sahip olan kişiler de kutsal olan azizlerden değillerdir.
Şamanlar, Budistler, Hint guru ve yogileri, İlkel Afrika kabilelerindeki bilgeler, Mason üstatları, Musevilikteki Kabala öğreti üstatları, biyoenerji uzmanları, medyumluk yoluyla harika şeyler yapabilirler. Ancak bu yolların sonu, kesinlikle cinlere ve şeytanlara açılır. Buna, ruhbanlık yoluyla elde edilen birtakım ruhani harikalar göstermek de dâhildir…
Kaynağı, ilahi kitaplara dayanmayan bütün ruhani öğretiler, insanı saptırır ve yoldan çıkarır… Şamanlara bir bakın. Çeşitli ilginç kıyafetler giyerek, davul çalıp ayin yapıyorlar. Sözüm ona atalarının ruhlarını çağırıyorlar. Binlerce yıldan bu yana Şamanlar, atalarının ruhu sanarak cinler ve şeytanlarla iletişime geçiyorlar. Onlardan birtakım bilgiler alarak kendilerini avutuyorlar. Bu, yalnızca Şamanlara özgü bir durum değildir. İlkel Afrika kabilelerinin ayinlerinde de diğerlerinde de durum böyledir… Kızılderililer de yaptıkları ruhani ayinlerle, atalarının ruhlarıyla değil, hakikat noktasında cinlerle ve şeytanlarla irtibat kurup hak yoldan sapıyorlar.
Bir yol ki ışığını kutsal kitaplardan almaz; o yolların kapısı her zaman için cinlere ve şeytanlara, açılır…
Âlemlerin Rabbi olan Allah, İsa Mesih’i şefkat ve merhamet duygularıyla yaratmış. İsa Mesih’e uyan Hıristiyanlarda, İslamiyet’e karşı kendiliğinden bir sevgi, merhamet, anlayış, hoşgörü eğilimi vardır. İstisnalar olsa da büyük çoğunlukla durum böyledir. Ahir zaman Peygamberine sav ve indirilen Kur’an’ı kerime iman eden Müminlerde de Hıristiyanlara karşı sevgi, saygı, hoşgörü duygusu egemendir. Bu hissi yaratan, Âlemlerin Rabi olan Allah’tır. Müslümanların en azılı düşmanları kitap ehli Hıristiyanlar değil; müşrikler ve kimi sapkın Yahudilerdir. Papazların ve rahiplerin; Hıristiyanların Müslümanlara karşı merhamet ve sevgi hissi duymaları, ahir zamanda yeryüzüne inecek olan İsa Mesih’in zuhur sırrından büyük bir sırdır…
Hakiki Hıristiyanlara bir bakın. Çoğu yalan söylemez, dedikodu yapmazlar, doğayı ve hayvanları sevip kollarlar, sevgi ve merhamet duygusuyla dopdolular, farklı inançtan olan kişilerle yürekten saygı duyuyorlar, herkesin inancına saygılılar, ikiyüzlülük yapmazlar, son derece temiz kalpliler, kibirlenerek büyüklük taslamak da onların doğasında yoktur. Hıristiyanlar; “Baba, oğul, kutsal ruh; İsa öldürüldü, İsa Tanrının kendisidir.” gibi düşüncelerden arındıkları an, hakiki İslam ile bütünleşirler. İslam dünyasıyla kardeş olurlar. Mehdi ile başlayan İslam- Hıristiyan dünyası yakınlaşması, İsa Mesih’in yeryüzüne inmesiyle yerini; birliğe, dayanışmaya bırakacaktır inşallah.
“Ant olsun ki, insanlar içinde, Müminlere en şiddetli düşman olarak Yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan birtakım papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir. (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Maide Suresi, 82. Ayet)
İsa Mesih peygamberimize indirilen gerçek İncil’de, ruhbanlık kesinlikle emredilmemiştir. Ruhbanlık öğretisi de İsa Mesih’e ait değildir. İsa Mesih’in Âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından semaya çekilmesinden sonra, birtakım Hıristiyanlar ruhbanlığı ve rahipliği kendileri icat ettiler. Manastırlar yapıp halktan uzaklaşarak kendilerini Allah’a verme yolunu seçtiler. İncil ve İsa Mesih, evlenmemeyi emretmezken; papazlar, rahipler, rahibeler icat ettikleri ruhbanlığın bir gereği olarak evlenmeme yolunu seçtiler. İnsan doğasına aykırı olan bu tutum ve inanış, zamanla ruhbanlık adına kurumlaşıp yaygınlaşmıştır. Dünyadan el etek çekip kendini Allah’a ve ibadete vermek gerçek İncilin bir emri olmadığından, çeşitli sorunların yaşanması kaçınılmazdır. Ruhbanlık öğretisinin kaynağı ilahi değildir. Bu nedenledir ki ruhbanlık bünyesinde ilahi nurun ışığını bulamazsınız.
Bu neden böyle? Çünkü İncil; İsa Mesih’in yaşadığı çağdan, Kur’an’ı kerimin indirildiği çağa kadar hükmünü sürdürmüştür. Kur’an’ı Kerim indirildikten sonra Allah tarafından İncil’in hükmü kaldırılmıştır ve İncil muhafaza edilmemiştir. Şu anki İnciller, İsa Mesih’e inen İncil değildir. Şeytanların ve bir takım rahiplerin uydurmasıyla kendi elleriyle yazdıkları bir İncil’dir. Hal böyle olunca ruhbanlık yoluyla Allah’ın nuruna ulaşmak ve ilahî huzuru elde etmek kesinlikle mümkün değildir… Günümüzdeki ruhbanlığa böyle bakıyoruz…
“Elleriyle kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için, "Bu Allah’ın katındandır." diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıkları yüzünden vay haline onların! Ve yapıp ettikleri yüzünden vay haline onların! “(Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Bakara Suresi, 79. Ayet)
“Sonra onların izinden peygamberlerimizi peş peşe gönderdik. Arkalarından Meryem oğlu Îsâ’yı da gönderdik, ona İncil’i verdik, ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Kendilerinin icat ettikleri ruhbanlığa gelince, biz onlara bunu emretmemiştik; sırf Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için yapmışlardı, ama buna hakkıyla riayet etmediler. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik, ama çokları yoldan çıkmışlardır.”( Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Hadid Suresi, 27. Ayet)
Bazı Yahudiler ve Hıristiyanlar; rahiplerin yazmış oldukları İncil’i kanıksayıp zamanla azizlerini Rab ilan edinerek kendilerine tapındılar. Birtakım Yahudiler ve Hıristiyanlar da İsa Mesih’i Rab ilan edip ona taptılar. Böylece, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a şirk koşup kâfirlerden oldular.
“Allah’ı bırakıp da din âlimlerini, rahiplerini, özellikle Meryem oğlu Mesîh’i rab edindiler. Oysa tek bir Tanrı’ya kulluk etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka tanrı yoktur; O yüceler yücesidir, onların yakıştırdıkları eş ve ortaklardan bütünüyle uzaktır.” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Tevbe Suresi, 31. Ayet)
Günümüzdeki İncil, Allah kelamı değildir, beşer kelamıdır. İsa Mesih’e indirilen İncil’de de İsa Mesih’in öğretisinde de ruhbanlık öğretisi diye bir şey yoktur. Yahudi ve Hıristiyan rahiplerinden bazıları; beşer kelamı olan bir İncil’le; Hakiki Yahudileri ve Hıristiyanları Allah yolundan alıkoyup saptırıyorlar. Paraya aşırı derecede önem verip kendilerini sömürüyorlar…
“Ey iman edenler! Bilin ki Yahudi din bilginlerinin ve Hristiyan din adamlarının birçoğu halkın mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan alıkoyarlar. Altın gümüş biriktirip Allah yolunda harcamayanları elem veren bir azapla müjdele!” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Tevbe Suresi, 34. Ayet)
Museviler, Yahudiler, Hıristiyanlar hakiki İncil’e ve İsa Mesih’e iman ederlerse sapkın ve bozuk düzencelerinden arınıp hakiki tevhide dönerlerse kendilerini yüce İslam dininin güneşi içinde bulurlar… İsa Mesih’e ölüm anında iman edecek olan kitap ehlinin bu imanları fayda etmeyecektir. İsa Mesih dahi sapkın itikatlı kitap ehlinin aleyhine ahirette şahitlik edecektir.
“Kitap ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, İsa’ya iman edecek olmasın. Kıyamet günü, İsa onların aleyhine şahit olacaktır.” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Nisâ suresi, 158. Ayet)
Hristiyanlar inanırlar ki İsa Mesih öldü. Bu ölümle birlikte kendisine inananların da günahları bağışlandı. Her kim ki İsa’yı Tanrı kabul ederse, İsa’nın ölümü bir kurban verilmesi gibi o kişinin günahlarını temizler ve bir daha da günahkâr olmaz. Örnek olarak da İbrahim peygambere gelen kurbanı gösterirler. Aynı şekilde İsa için derler ki Allah kendini insan şekline soktu ve insanları kurtarmak için kendini kurban etti. Bir kurban olmasaydı günahlar af olmazdı. Bu, günaha girmemiş olanlar için de geçerlidir. Çünkü inanırlar ki Âdem’in cennetten çıkarılmasına sebep olan olaylar, ilk insanın işlediği günah, bütün insanlığı lekelemiştir. Genetik miras gibi bu günah soydan soya geçer. Ancak çocuklar vaftiz olarak, yetişkinler de Hristiyanlığı seçerek bu günahtan kurtulurlar. Başka yolu yoktur. Hz. İsa'ya atfedilen “Agnes Dei” yani Tanrının koyunu söylemi, ilk günah, günahların soydan soya geçişi, günahların affı için ön görülen bu muameleler için siz ne düşünüyorsunuz?
Âlemlerin Rabbi olan Allah, peygamberlerden kimilerini bir diğerinden üstün yaratmış. Peygamberler, peygamberliklerinin delili için “mucize” göstermek zorundadır. Kavimlere gönderilen her peygamberin de mucizesi vardır. Kimi kavimler peygamberlerin mucizelerini Allah’ı hesaba katmadan, bizzat kendilerinden bildikleri için peygamberlerini Allah olarak niteleme yoluna gitmişler, bu nedenle de kâfirlerden olmuşlardır.
Peygamberleri için “O Allah’tır.” demek geçmiş inkârcı kavimlerin bir geleneğidir. Onların tümü de kâfirlerden olmuşlardır. Yahudiler Üzeyir peygamberin mucizelerine bakarak ona “Allah’ın oğludur.” dedikleri için kâfirlerden oldular. İsa Mesih’in babasız olarak dünyaya getirilmesine, hastaları şifa verip ölüleri diriltmesine bakarak İsa Mesih için “Allah’tır.” dediler. İçlerinden bazıları da “İsa Allah’ın oğludur.” dediler. Bundan dolayı da lanetlenerek kâfirlerden oldular. Hiçbir peygamber Allah değildir, Allah’ın oğlu da değildir. Bütün peygamberler, Allah’ın kuludur ve elçisidir.
“Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur." dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkâr edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Tevbe suresi, 30. Ayet)
Her peygamber gibi İsa Mesih peygamberimiz de Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın kulu ve elçisidir. İsa Mesih’e indirilen gerçek İncil’de, İsa Mesih’in Yahudilere ve Hristiyanlara şöyle seslendiği, Son Ahit Kur’an’ı Kerim’de şöyle nakledilir:
"Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur." (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Al-i İmran Suresi, 51. Ayet)
Şayet Yahudiler, Museviler, Hristiyanlar; İsa Mesih öldürüldü, İsa Mesih Allah’tır, İsa Mesih Allah’ın oğludur, Allah, baba-oğul- kutsal ruh üçlüsüdür, şeklindeki sapkın itikatlarından vazgeçip yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah’a iman ederlerse kurtuluşa ererler. Kurtuluşa ermeleri için Allah’ın bütün peygamberlerine, indirdiği bütün kitaplara da iman etmeleri şarttır…
“Yahudi, Musevi, Hristiyanlardan pek çokları Müslümanlar için şöylesi kanılara sahipler: “Müslümanlar İncil’e iman etmiyor, yalnızca Kur’an’ı Kerime iman ediyorlar, İsa Mesih’i peygamber olarak kabul etmiyor, yalnızca Hazreti Muhammed sav peygambere iman ediyorlar.” Bunlar doğru değildir.
Müslümanlar; indirilen bütün kitaplara, dolayısıyla İncil’e de iman ederler, İsa Mesih dâhil Allah’ın gönderdiği bütün peygamberlere iman ederler. İslam inancına göre; İsa peygambere indirilmiş olan gerçek İncil’e, İsa Mesih’in peygamberliğine iman etmeyen Müslüman kâfir olur. Müslümanlar, indirilen bütün hak kitaplara, gönderilen bütün peygambere iman ederler.
“De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrım gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız." (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Al-i İmran Suresi, 84. Ayet)
İsa Mesih peygamber, yaşadığı dönemde kavmine Ahirzaman Peygamberi Hazreti Muhammed’i sav müjdelemiştir. Yahudilere, Musevilere, Hristiyanlara Son Ahit Kur’an’ı Kerim’i incelemelerini öneririm. Kur’an’da seksene yakın İsa Mesih peygamberle ilgili ayet var. Bu ayetleri okumalarını öneririm.
“Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrailoğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Saff Suresi, 6. Ayet)
Yahudiler, Museviler, Hristiyanlar, “Biz Allah’ın oğullarıyız, seçkinlerdeniz derler.” Allah katında “seçkinlik” Allah’a iman etmeye, Ona şirk koşmamaya, bütün buyruklarına iman edip Ona ibadet etmeye bağlıdır. İslam inancına göre hiçbir kavim bir diğerinden üstün değildir.
“Yahudiler ve Hristiyanlar, "Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız" dediler. De ki: "Öyleyse Allah günahlarınızdan dolayı sizi niçin cezalandırıyor? Doğrusu siz de O’nun yarattığı sıradan insanlarsınız. O, dilediğini bağışlar, dilediğini de cezalandırır. Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti Allah’a aittir. Dönüş de yalnız O’nadır." (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Maide suresi 18. ayet)
Yahudiler, Museviler, Hristiyanların iman ettikleri hâlihazırdaki İncil, başkaları tarafından yazılıp Allah’a mal edilmiştir. İsa Mesih’e inen hakiki İncil’le, şu andaki İncil’in hiçbir ilgisi yoktur. İsa Mesih’e indirilen İncil hak kitaptır. Günümüzdeki İnciller; kimi rahiplerin kendi elleriyle yazdıkları beşer kelamıdır, uydurma bir kitaptır. Bundan dolayıdır ki uydurma İncil’e iman eden kitap ehlinin tümü kâfirlerden olmuşlardır.
İsa Mesih ölmemiştir. Kim İsa Mesih öldürüldü derse ve buna inanırsa kâfir olur. Olup biten şudur: İsa Mesih’i öldürmeye yeltenen kişi Allah tarafından İsa Mesih’ şekline döndürülmüş, İsa Mesih de bir mucize olarak Allah katına yükseltilmiştir. Kıyametten önce de Allah İsa Mesih’i yeniden yeryüzüne indirecektir. İsa Mesih, Âlemlere tevhit sancağını dikecektir...
“Ve «Allah elçisi Meryem oğlu İsa'yı öldürdük» demeleri yüzünden (onları lânetledik). Hâlbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler.” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Nur suresi 157. Ayet)
İsa Mesih öldürülmedi, İsa Mesih Allah değildir, İsa Mesih, tanrının koyunu olup kendini kurban etmiş de değildir. O, Allah’ın kulu ve peygamberidir. Kim ki bunun aksini iddia ederse o, kâfirlerden olur.
Musevilerin, Yahudilerin, Hristiyanların kurtuluşu, Son Ahit Kur’an’ı Kerime iman etmelerindedir. Kendilerine Kur’an’ı Kerimi incelemelerini öneririm…
“Bu Kur’an, başkası tarafından uydurulup Allah’a mal edilmiş değildir. Aksine kendinden öncekileri tasdik eden, o Kitapları açıklayan, içinde şüpheye düşürecek bir şey olmayan ve Âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından indirilmiş bir kitaptır.”(Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Yunuş suresi 37. Ayet)
Hristiyanların “İsa Mesih öldü. Bu ölümle birlikte kendisine inanan herkesin günahları da bağışlandı. Her kim ki İsa’yı Tanrı kabul ederse, onun ölümü bir kurban verilmesi gibi o kişinin günahlarını temizler ve bir daha da günahkâr olamaz. Aynı şekilde İsa için ‘Allah kendini insan sekline soktu ve insanları kurtarmak için kendi kendini kurban yaptı. Bir kurban olmazsa günahlar af olmaz. Bu, günaha girmemişler için de geçerlidir. Âdem’in cennetten çıkarılmasına sebep olanlar, ilk insanın işlediği günah, bütün insanlığı lekelemiştir. Genetik miras gibi bu günah soydan soya geçer. Ancak çocuklar vaftiz olarak yetişkinler de Hristiyanlığı seçerek bu günahtan kurtulur. Başka yolu yoktur.” düşüncelerinin tümü uydurmadır. Bu düşüncelerin İsa Mesih’le ve ona indirilen gerçek İncil’le uzaktan yakından ilgisi yoktur. Böylesi düşünceler, kovulmuş şeytana aittir…
Ayrıca İsa Mesih’e inen İncil’de vaftiz yoktur. Vaftiz Allah’ın indirdiği hiçbir hak kitapta da yoktur, uydurmadır. Günahların genetik miras gibi soydan soya geçtiği fikri bir uydurmadır. Tıpkı sevapların genetik bir miras olarak soydan soya geçmeyeceği gibi…
Hristiyanlar İnanırlar ki Hazreti İsa Mesih çarmıha gerilip öldürüldü. Kendini sevenler, İsa Mesih’in cenazesini bir mağaraya koydular... Üç gün sonra geldiklerinde baktılar ki mağara boş... İsa Mesih yeniden canlanmış. Bu durumu İsa Mesih’in Tanrılığına atfederler. İsa Mesih’in havarilerinden Judas Iscariot (Aremce ismi Yehuda Ish-Kerayot) 30 gümüş para karşılığında İsa Mesih’in yerini, Romalı askerlere gösterdiği ve İsa Mesih’in yakalanıp çarmıha gerilmesine ön ayak olduğunu söylerler. Judas İsa Mesih’e ihanet etti derler. Luka ve John İncillerinde de der ki Judas’ın bedenini şeytan ele geçirmişti ona o işleri yaptırdı. Bir grup Hristiyan da inanır ki, Judas, İsa Mesih’in emri doğrultusunda bunu yaptı... Çünkü öyle olmazsa Isa Mesih, çarmıha gerilmeyecek, ölmeyecek ve tekrar dirilmeyecek. Bu olmadığı takdirde İsa Mesih’in Tanrı olduğu anlaşılamayacaktı. Hazreti İsa Mesih’in çarmıha gerilmesinin içyüzü nedir?
İsa Mesih’in çarmıha gerilerek öldürülmesi, Yahudileri, Musevileri, Hristiyanları tarih boyunca epey meşgul etmiştir. Müslümanların ise böyle bir sorunu yoktur. Çünkü Son Ahit Kur’an’ı Kerime iman eden müminler, ayetlerde ön görüldüğü gibi İsa Mesih’in öldürülmediğine iman ederler. İsa Mesih’in öldürülmediği noktasında bütün İslam âlimleri ittifak etmektedir. Ancak İsa Mesih’in ölümüyle ilgili İslam dünyasında iki farklı düşünce ön plana çıkar:
İslam âlimlerinden birinci grup İsa Mesih’in öldürülmediğini Allah katına yükseltildiğini ön görürken; bir diğer grup da İsa Mesih’i Allah’ın öldürdüğünü, ruhunun Allah katına yükseltildiğini savunurlar.
İsa Mesih’in babasız olarak dünyaya gelmesi Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın bir sınamasıdır. Bu sınamaya bağlı olarak milyarlarca ehli kitap kâfir oldu. Allah’ın yaratma kudreti, mucizesi karşısında ehli kitabın bu durumu “akılla” izah etmeye çalışmaları bunda çok büyük bir rol oynamaktadır. İsa Mesih’in babasız olarak yaratılmasına bağlı olarak Yahudiler, Museviler, Hristiyanlar “ İsa Allah’tır, İsa Allah’ın oğludur, baba-oğul- kutsal ruh” üçlüsüdür” şeklinde çıkarımlarda bulunup kâfirlerden oldular.
"Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir." diyenler, hiç şüphesiz hakikati inkâr etmişlerdir. Oysa Mesih, ‘Ey İsrâiloğulları! Benim de rabbim sizin de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. demişti.’ Bilinmeli ki her kim Allah’a ortak koşarsa Allah ona cennet yüzü göstermeyecek ve onun varacağı yer cehennem olacaktır. Zalimlerin yardımcıları da olmayacaktır.” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Maide Suresi, 72. Ayet)
“Andolsun ki "Allah üç unsurdan biridir." diyenler de kâfir olmuşlardır. Hâlbuki bir tek Tanrı’nın dışında hiçbir ilâh yoktur. Şayet bu dediklerinden vazgeçmezlerse, böylece kâfir olanlar, elem verici bir azaba çarptırılacaklardır.” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Maide Suresi, 73. Ayet)
“Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Onun annesi dürüst ve inançlı bir kadındır. İkisi de yiyip içen birer insandı. Bak, ayetleri onlara nasıl açıklıyoruz, sonra bak onlar ayetlerimizi nasıl saptırılıyorlar!” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Maide Suresi, 73. Ayet)
Musevilerin, Yahudilerin, Hristiyanların Yehuda Ish-Kerayot ’la ilgili ön görüleri şöyledir:
“Hristiyanların söylemiyle Yahuda İşkariyot (ölüm y. MS 30/34), birinci yüzyılda Yahudiler’in yaşadığı Yahudiye eyaletine, İsa'yı öldürmek için gelmiş Roma lejyonlarına, para karşılığı İsa'nın saklandığı yeri söyleyen Yahudi havari ve din adamı. Romalılar, İsa'yı çarmıha gerip öldürdükten sonra, yaptığı hainlikten ötürü pişmanlık duymuş, vicdan azabı çekmiş ve en sonunda kendini asarak intihar etmiştir. Geleneksel Hristiyan görüşüne göre, sadece 30 gümüş dinar karşılığı İsa'nın yerini Romalılara söylemiş. Yehuda'nın ardından On iki Havari arasındaki yerine diğer havarilerce Matthias getirilir. Yehuda (Judas), Son Akşam Yemeğinden sonra İsa'yı 30 gümüş karşılığında Sanhedrin adı verilen meclise bildirmesi ve onu öperek ele vermesi nedeniyle Judas adı ve öpüşü ihanet sözcüğüyle eş değer anlamda kullanılmıştır.”
Bu savların tümü mitolojidir, gerçeklikle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. İsa Mesih’in havarilerinden hiç kimse İsa Mesih’e ihanet etmemiş, para karşılığında da onun yerini Romalı askerlere göstermemiştir. Ashab-ı Kehf gençlerin imanı ne kadar yüce ve sağlamsa İsa Mesih’in havarilerinin de imanı aynıdır. İsa Mesih’in havarilerden, kendisine ihanet eden hiçbir kimse olmamıştır.
İsa Mesih’in yerini Romalı askerlere gösteren, İsariloğullarından birisidir. Bu kişi, Âlemlerin Rabbi olan Allah tarafından İsa Mesih’in şekline dönüştürülmüş, İsa Mesih ise tam o anda cismiyle Allah katına yükseltilmiştir. Allah tarafından İsa Mesih’in şekline döndürülen o kişinin, “Ben İsa Mesih değilim!” haykırışları, çırpınışları bir işe yaramamış, çarmıha gerilmiş, çok feci bir şekilde can vermiştir...
İsa Mesih’in öldürülmesiyle ilgili güvenilir olan tek kaynak Son Ahit Kur’an’ı kerimdir.
“Allah elçisi Meryem oğlu İsa´yı öldürdük, demeleri yüzünden onları lânetledik. Hâlbuki onu ne öldürdüler ne de astılar; fakat öldürdükleri onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışında hiçbir sağlam bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler.” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Nisa Suresi, 157.ayet)
Şayet, Yehuda Ish-Kerayot, İsa Mesih’in yerini gösteren kişi olsaydı Allah tarafından İsa Mesih şekline döndürülen, çarmıha gerilerek öldürülen de o olurdu. Yehuda Ish-Kerayot’un havari olduğu, 30 gümüş dinar karşılığı İsa'nın yerini Romalılara gösterdiği düşüncesi bir mitolojidir. Kur’an gerçekliğiyle bağdaşmamaktadır.
Bazı İslam âlimleri İsa Mesih’in çarmıha gerilme hadisesinin yaşandığı anda, Allah tarafından eceliyle öldürüldüğünü, ruhuyla da Allah katına yükseltildiğini ön görürler. Dayanaklarıysa şu ayettir:
"Ey İsa! Ben seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni o inkârcılardan arındıracağım ve sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte, ayrılığa düşüp durduğunuz hususlarda aranızda hükmü o zaman ben vereceğim." (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Âl-i İmrân Suresi 55. Ayet)
Bu ayette her canlı gibi İsa Mesih’in de bir gün ölümü tadacağı, ölümünden sonra da İsa Mesih’e tabii olanların kıyamet gününe kadar inkârcılardan üstün kılınacağı vurgulanıyor. Ayrılığa düşülen hususlarda da hükmü Allah’ın vereceği belirtiliyor.
Söz konusu ayette, İsa Mesih’in çarmıha gerilme anında öldürüldüğü nerede belirtiliyor? Şayet İsa Mesih çarmıha gerilme anında Allah tarafından eceliyle öldürüldüyse cenazesi nerede? Çarmıha gerilen kim o zaman? Kuran gerçekliyle bakıldığında, İsa Mesih’in çarmıha gerilme anında Allah tarafından eceliyle öldürüldüğü ön görülemez. Her canlı gibi İsa Mesih’in de bir gün ölümü tadacağı sonucuna ulaşılır. Yukarıdaki ayette vurgulanan da budur. “İsa Mesih çarmıha gerildi; fakat onu Allah öldürdü.”diyen İslam âlimleri kâfir olurlar. Çünkü ayette İsa Mesih’in çarmıha gerilmediği apaçık belirtilmektedir.
“Hâlbuki onu ne öldürdüler ne de astılar; fakat öldürdükleri onlara İsa gibi gösterildi.” (Son Ahit, Kur’an’ı Kerim, Nisa Suresi, 157. Ayet)
İsa Mesih’in annesiz olarak yaratılması, öldürüleceği anda Allah tarafından semaya yükseltilmesi, kıyamete yakın bir zamanda yeniden yeryüzüne gelip âlemlere tevhit sancağını dikecek olması Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın mucizelerindendir. Şüphesiz ki Allah, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah’ın kudreti akılla kavranamaz, O’nun yüce kudretine sadece iman edilir...
İsa Mesih, hayat mertebelerinden 3.sünde bulunmaktadır. 3. Hayat mertebesinde olan İsa Mesih henüz “ölümü” tatmamıştır. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın dilediği bir zaman diliminde yeryüzüne inecek, kendine verilen vazifeyi yapacak, âlemlere tevhit sancağını dikecek, sonra da her canlı gibi ölümü tadacaktır.
İsa Mesih, kendi simasıyla yeryüzüne gelmeyecektir. İsa Mesih’in gelişi, âlemlere yükseltilişi gibi sırlı işlerden olacaktır. Nasıl ki İsa Mesih’i öldürmeye çalışan İsrailoğullarından biri, Allah tarafından İsa Mesih şekline döndürüldüyse, yeryüzüne gelişi de aynen öyle olacaktır. İsa Mesih vazifesini yaptıktan sonra da her canlı gibi ölümü tadacaktır. İsa Mesih kıyametin haberidir, Allah’ın kendilerine İsa Mesih’i tanıttığı kimi ricalül gayp velilerinin dışında hiç kimse İsa Mesih’i tanıyamayacaktır…
Matta, Luka gibi İncillerde hem yazım, hem aktarım farklılıkları var. Mesela Luka incilinde İsa Mesih’e Tanrılık atfedilmez. John incili üçlemeyi Tanrının oğlu olmasını ön plana çıkarır. Günümüzdeki İncil’le alakalı görüşleriniz nelerdir? İncillerdeki görüş farklılıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın İsa Mesih’e indirmiş olduğu gerçek İncil dışındaki bütün İnciller, onu yazanların kendi düşünceleri ve yorumlardır. Bu İncillerden hiçbiri; İsa Mesih’e indirilen gerçek İncil değildir. İnsanların yazdığı, Matta, Luka gibi İncillerdeki görüş ve fikir ayrılıkları; söz konusu İncillerin insanlar tarafından yazıldığının apaçık bir göstergesidir. Günümüzdeki İncillerden hiçbiri İsa Mesih’e indirilen gerçek İncil değildir.
Kimi kitap ehli; İncil’in İsa Mesih’e bir bütün olarak inmediğini, daha sonraları kimi havariler tarafından yazıya geçirildiğini ön görürler. Bundan dolayı da İncil’de kimi yorum farklılığını olduğunu söylerler. Bu, doğru değildir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, İsa Mesih’e hem Tevrat’ı hem de İncili öğretmiş; İncil’i de bir bütün olarak İsa Mesih’e inmiştir.
“Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik.” ( Son Ahit Kur’an’ı Kerim, Maide Suresi, 46. Ayet)
Son Ahit Kur’ân-ı Kerîm’de İncil kelimesi, geç Mekke dönemine ait bir süre dışında tamamı Medenî sürelerde olmak üzere on iki yerde geçmekte ve bu ayetlerin tamamında Hz. İsa’nın tebliğ ettiği ilâhî vahyi, Hz. Peygamber döneminde yaşayan Hristiyanların elinde bulunan kitabı ifade etmektedir (el-A‘râf 7/157). İncil’in Allah tarafından vahiy ve inzal edildiği (Âl-i İmrân 3/3, 65), İsa’ya verildiği (el-Mâide 5/46; el-Hadîd 57/27), İbrahim’den sonra indirildiği (Âl-i İmrân 3/65), Allah’ın İsa’ya Tevrat’la birlikte İncil’i de öğrettiği (Âl-i İmrân 3/48; el-Mâide 5/110) bildirilmektedir. Hazreti İsa da Allah’ın kendisine kitap verdiğini belirtmektedir (Meryem 19/30). Kur’an-ı Kerîm’de İncil’in İsa Mesih’e ne zaman ve nasıl verildiği açıklanmamıştır. Kur’an’da İncil, daha çok Tevrat’la birlikte zikredilmektedir. İsa Mesih’in, Tevrat’ı tasdik ettiği, kendisine kitabın, hikmetin, Tevrat ve İncil’in öğretildiği bildirilmektedir. Şu halde Kur’an terminolojisinde İncil, sadece bir müjde ve mesajı değil aynı zamanda o müjde ve mesajı ihtiva eden kutsal kitabı da ifade eder. Kur’an yirmi üç yıla yakın bir sürede parça parça inmiş; Tevrat ve İncil’se bir defada inmiştir.
İncillerdeki görüş farklılığının nedeni İsa Mesih’e indirilen İncil’in yerine; kimilerinin kendi yazmış oldukları İncili, ilahi buyruk diye ön görmelerindendir.
Kitap ehlinden kimileri de Tevrat ve İncil’in İbrahim peygamberden önce indirildiğini söylerler. Bu düşünce, gerçeği yansıtmamaktadır:
"Ey Kitap Ehli, İbrahim konusunda ne diye çekişip tartışıyorsunuz? Tevrat da, İncil de ancak ondan sonra indirilmiştir. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?" (Son Ahit Kur’an’ı Kerim, Âl-i İmran Suresi, 65. Ayet)
Yahudiler, Museviler, Hristiyanlar için en hayırlı olan tek bir şey vardır: O da Tevrat’ta ve İncil’de geleceği müjdelenen Hazreti Muhammed’e sav ve ona indirilen Kur’an’ı Kerime iman etmeleridir... Kıyamete doğru yeryüzüne inecek olan İsa Mesih de bunu yapacaktır…
“Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de geleceğini yazılı bulacakları ümmi haber getirici nebi olan Ahmet’e uyarlar; o, onlara iyiliği emrediyor, kötülüğü yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.” (Son Ahit Kur’an’ı Kerim, Araf Suresi, 157. Ayet)
Kıyamet saatiyle ilgili Bedüzzaman Said Nursi gibi kimi İslam âlimleri şu hadisi şerifi ilmi cifir yoluyla hesaplayıp “Benim ümmetimin ömrü 1500 seneyi geçmeyecek” Kıyametin 2129 yılında kopacağını söylerler. Bu hadiste Kıyamet saati var mı? Şayet Kıyamet 2129 yılında kopacaksa İsa Mesih yeryüzüne ne zaman inecek? Bu konuda sizin düşünceniz nedir?
Bedüzzaman Said Nursi Hazretleri, Kıyamet 2129’da kopacak demiyor, kopabilir diyor... İkisi birbirinden farklı şeyler… Yani olasılıklı bir tevilde bulunuyor… Bu hadiste, Kıyamet saatinin cifir yoluyla ima edildiğini ön görmek bir bakış açısıdır. Ancak bu, doğru değil... Neye göre doğru değil? Son Ahit Kur’an’ı Kerime göre tabii ki de… Şayet hadislerin ilmi cifir yoluyla hesaplanması ve buna göre çıkarımlarda bulunulması geçerli bir yöntem olsaydı, diğer hadisler için de benzer uygulamalar yapılabilirdi. Bu ise mümkün değil; çünkü böyle bir yöntem yoktur. Söz konusu hadiste ön görülen “ümmetimin ömrü”; beyanı, Kıyamet tarihiyle ilgili değildir. İslam’ın yeryüzündeki hükümranlığının bu tarihten sona zayıflayacağına bir işarettir. Âlemlerin Rabbi olan Allah; Kıyametin tarihini Peygamber Efendimiz (sav) dâhil, hiçbir bir kimseye bildirmemiş, ima etmemiş, açıklamamıştır. Bu kesindir. Aksini iddia eden küfre girer… 2129 yılında Kıyametin kopacağını ön görmek, Kur’an ayetleriyle bağdaşmayan bir çıkarımdır. Kıyametin bilgisi, yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir; O’ndan başkası da Kıyamet tarihini kesinlikle bilemez... Peygamber Efendimize Kıyametin vakti bildirilmemiştir. Bu nedenledir ki söz konusu hadisi cifir ilmiyle hesaplayıp 2129 tarihinde Kıyametin kopacağını ön görmek, kesinlikle mümkün değildir…
“Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: ‘Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır. O göklere de yere de ağır basmıştır. Kıyamet size ancak ansızın gelecektir.’ Sanki senin ondan haberin varmış gibi sana soruyorlar. De ki: ‘Onun bilgisi sadece Allah katındadır.’ Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.” ( Son Ahit Kur’an’ı Kerim, A’râf Suresi 187. Ayet)
Beklenen İsa Mesih, henüz yeryüzüne inmemiştir. İsa Mesih’in yeryüzüne ne zaman ineceği, yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın bilgisi dahlindedir. Çünkü İsa Mesih, Kıyametin kesin bir haberidir. Kullardan bir kul olan Hıdır aleyhi selam dahi; İsa Mesih’in yeryüzüne inmesiyle vefat eder. Hıdır Aleyhi selam da her canlı gibi bir gün ölümü tattığında, âlemlerin nizamı bozulur. İsa Mesih’in gelmesiyle huzur ve esenlik bulacak olan dünya, Mesih’in ölümünden sonra, hızla Kıyamete doğru evrilir… Sonra da Allah’ın dilediği bir zaman diliminde beklenen olur, Kıyamet ansızın kopar ve çetin bir hesap gününe yürüyüş başlar…
Beklenen İsa Mesih konulu söyleşi, burada sona erdi. Kur’an’ın aydınlığında, İsa Mesih’le ilgili sırları bize yazma lütfunu bahşeden Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Söyleşi boyunca dile getirdiğimiz düşüncelerin en doğrusunu hakkıyla bilen, yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır... Soruları yanıtlarken, farkında olmadan herhangi bir hata yapıldıysa, Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan mağfiret dilerim... Sıra dışı, özgün, harika sorularıyla; beklenen İsa Mesih’in sırlarının gün yüzüne çıkarılmasına ön ayak olan ve bu söyleşiyi gerçekleştiren aziz dostum “Ona”, selamların en güzeli olsun… Söyleşinin, inanan Müminlere; Yahudilere, Musevilere, Hristiyanlara hayırlı olması dileğiyle…
Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve seyyidina Hıdır ve İlyas ve seyyidina İsa Mesih ve seyyidina cemii enbiyayı mürselin sellim vessellim...
Ferhat Saul Aaron
Hizirlayolculuk.com