Aşkın içindeki aşk…
“siz ki kalbimizde bir güneş gibi doğmuştunuz
kalbimizden bir günahkâr olarak çıktınız
bize yakından daha yakındınız
yeminler içindeki yalandınız
gün gelecek toprağın altına gireceksiniz
her gece saat dokuz sularında
toplar damarlarımızın içinde sizi bekleyeceğiz…”
Aşk da sınavın bir parçasıdır şu hayatta, o büyülü duyguları yaşarsın pek çok konakta… Aşkla, yağmurlar bir başka güzeldir, güller çiçekler bir başka açar… Karşına birileri çıkar, bu son aşktır belki de, ama değil… Gidenler senden pek çok şeyi alıp götürmüşlerdir: Ümitlerini, duygularını, hislerini, hayallerini, yıllarını, izzet ve onurunu… Onlar şimdi yanında değiller, her bir giden gibi çekip gitmişler… Kim bilir şimdi neredeler?
Gök bakır, yer demir… Gri mevsimler geçer üzerinden… Onlardan geriye kalan fotoğraflar… Geriye dönme umutları… Kapını çalan olmaz… Niye geldiler, niye gittiler? Sorular, sorular… Belirsizdir her şey…
Söküp atmak pek de kolay değil… Biraz zaman alacak gibi duruyor… Anılarda kalanlar, söz dinlemezler, çalarlar kapını ikide bir... O yeminler, verilen sözler hani nerededir?, bilinmez… Giden gidenedir hayatından… An gelir, dualara tutunup yaşamayı denersin, değişen hiçbir şey olmaz… Gidenlerden kimi kahretmiştir yazgısına, evlenmez… Ona göre bu, aşka sadakattir, ama değil… Ne arar ne sorar, ne bir umut ışığı yakar, belirsiz bir dünyada kaybolup gitmiştir… Kimi de çekip gitmiştir bir başkasına… Onda neyi bulmuştur?, bilinmez…
Onunla her şey güzel olacakken, hiçbir şey güzel olmamıştır… Ağlamaklısın, dilin dolaşmakta, yumruğun sıkılı, çözülmeden alınyazısının karşısında, şafaktan bir şey ummadan, unutmadan aşkı, kalbinde bir muska gibi onu taşıyarak oturup konuşmak istersin… Ulaşamazsın, yazgının sıra dağları, uçurumları araya girer, karşına dikilir… Evine, hüzünlü çehrenle, dölek umutlarınla dönersin…
Kar mevsimi, döne döne yağan sessizliğin sesi kar… Çorak toprakları yeşerten soluğun nicedir sarmalamıyor filizleri… Yazgının, iğneli beşiklerinde sallanan alınyazıları… Mavi umutlarını, dibektaşlarında dövüp göğüs kafesine alırsın… Korkutulmuş bir kızın, yüreğinden fışkıran aşk, güvercin olup uçar, sabahın köründe kalkan anı trenlerini kızgınlık ve nefret karşılar… Aşkın, anı gemilerinin kaplama ve güverte döşeme tahtalarının aralarına üstüpü doldurup sonra ziftleyerek su geçirmez duruma getirme işiyle, kalafatla, uğraşırsın… Her gün aynı kalafat yerine çekilmenin nefreti seni kuşatır… Ancak, o aşk gemisi de çoktan uzaklaşmıştır sahillerinden…
Bütün bunları yaşamaktan yorgun düşersin… Dağlardan ve sağır yamaçlardan dönersin… Üzerinde aşktan hatıra bir boz şayak pardösüsü… Umutların poturunu giyinip dolaşırsın hatıralarda… Yeniden bir aşkın kapısını çalmak için bunlar yetmez sana, sen baygın sevgilerin adamısın, sana yaşamak düşer çarkların dişlileri arasında… Açılmayan bin demir kapıyla yüzleşmeden, omuzun çürümeden açmak için aşk kapılarına vurarak, binbir türlü ihanetle ovulmalıdır hüzünbaz yüzün ve günahkâr ellerin…
Yürü, aşk alevlerinin üzerine, kendi yangınlarını da getir, çarpıntısız günü olur mu âşıkların? Ki, ayrılıklar her yerde uyanıktır, alestadır… Korkunun yardakçısı kızlardan, tez kızaran güllerden sakın… Sevgiler, aşklar ürkütür gönülden sevenleri… Aşktır sanıp da geri dönme o çekiç seslerine… Bırak, vazgeç, aşk yağmurları kar yağdırıyorsa üzerine… Dikkat et, içine gül koyduğun tüfeğin namlusu ıslanmasın…
Onsuz kalışın, Dürin Chopin’in yedi numaralı valsi gibi… Düşsel tempon yavaş yavaş azalır, bazen ivmeli bir şekilde yükselir, çoğu zaman kafanda gülümseyerek sana bakan bir kız imgesi belirir… Buğulu anı camlarında görülür çürüyen bir aşkın silueti, korku dolu gözleri… Mevsimlerden sonbahar üstüne abanır; süsünden ölür, hüznünden solarsın o aşkların… Sen say ki bütün aşklar, bir hüzün çiçeği…
Yamru yumru basmakla aşk yollarından geçilmez… Dağ, aşkın sıradağıydı hangi fettan bakışın yol veresi? İhanet hep süzülür yanaklarından lakayttır kehkeşanlar… Yanında seni hep yutmaya çalışan bir fitnedir aşk, sök onu, heceleme… Kim ki sana kıyamazsa kıyar bir gün gelir, aşk köpüklü, çalkantılı bir deniz, hüzünler toplandıkça sende, hep onu seslenir…
Başkalarının aşkıyla biter hayatın, onunla berikinin aşkı örneğin… Hangi aşk ki serpilmiş, coşturur sizi, imrenirsiniz başkalarının kalpte sızı aşklarına…
Kaybolmuştur baharın, kim bilir belki de aşkın içindeki aşk, bir köprüdür, taşır seni yüce Allah’a…
Ferhat Saul Aaron
Hizirlayolculuk.com