Dosta giden yol…
Akrabandan olmayan insanlarla karşılaşırsın bir konakta… Okulda, iş yerinde, sosyal hayatta… Onunla kendini iyi hissettiğin sohbetlerin olur… Derken, iyi kötü gününde kendisiyle dayanışacağın bir dost bulduğunu düşünüp sevinirsin… Zor günlerindeyse onları uzaklardan da uzaklarda bulursun… Oysa onca iyiliklerin vardır kendilerine, zor zamanlarında yanında değillerdir. Burada bir sorun var… Terk edersin kendilerini, derken daha vefalı bir dost bulma arayışların başlar… Yıllar böylece gelip geçer, bir konaktan sonra, zor zamanlarında yeni dostların da seni yapayalnız bırakmışlardır…
Eşine, çocuklarına bel bağlarsın… Zaman gelip geçer… Eşinden ve çocuklarından da vefa göremezsin… Gri ufuklara bakıp “her şeyin bir yalan” olduğunu düşünürsün… Sen iyi bir insan, iyi bir dostsun… Herkesi candan kucaklayıp sayısız insana dost elini uzatmışsın… Geçmişin vefa örnekleriyle dopdolu… Bir yerde yanlışlık olmalı; ama nerede?..
Hayat döngüsü böyle… Yolun sonunda kalabalıklar içinde sen de bir yalnız olursun… Çocukların büyür, okur, evlenirler, her biri yurdun bir köşesine çekip giderler… Artık istesen de onları bir arada tutamazsın… Dünya Âdemden beri böyle… Geçmişte iyilik yaptığın vefasız insanlara karşı öfke hissedersin… Bu öfkeler, yalnızca sana zarar verir… Her iyiliğin karşılığı olarak kötülük göre göre insanlardan ürperir, kendilerinden uzaklaşırsın… Kalbin, kırıktır birçoklarına… Yaşamın bu ara yüzü seni iyilik yapmaktan soğutmuştur… Yalnızca kendini düşünüp başkalarını umursamamaya başlarsın. Bu tutum, insan doğasına aykırı olduğundan, iç huzurunu ve mutluluğu yakalayamazsın…
Allah’ın velilerini aramaya koyulursun… Veliler, gerçek vefayı ve dostluğu kalplerinde taşıyan tek zümredir… Onları sevdikçe Allah’a yaklaşırsın… Dünya, her şeyiyle gözünden düşer… Seni yalnızca Allah için severler… Yanlarında ilahi huzuru bulursun… Sohbetleri, bakışları, gülümsemeleri, varlıkları sana hayat bahşeder… Çileler içinde de olsan güven hissiyle dopdolu bir hayat seni kuşatır. Velilerin yanında on beş dakika kaldığında, bir yıllık ilahi huzuru ve mutluluğu elde edebilirsin… Şu dünya hayatında her şey, velilerin dostluğuyla güzeldir… Şartı, kalbinin Allah’ı unutmaması, dünyaya tapmaması, velisine azami saygı ve hürmet…
Gök semanın altında, yeryüzünde yürüyen yıldızlar gibidir veliler… Eşin, çocukların, dostların ve hayat seni pek çok konakta yorar… Çileler sağanak gibi üzerine üzerine yağar… Bu hal içindeyken, zikirden kopmaya başlarsın… Çile ve belaların altında kalıp Allah’ın zikrini yer yer terk edersin… Bir zaman sonra da adeta Allah’tan yüz çevirirsin… Kalbin ve aklın tümüyle dünya sorunlarını aşabilme fikriyle dopdoludur… Dünyanın çile ve belaları seni bütün benliğinle kuşatmıştır… Bu ağırlıklardan kurtulup kendini Allah’ın zikrine vermeyi dilersin… Bunun bir yararı olmaz; çünkü dünya hayatında, deniz dalgaları gibi çileler ve belalar sürekli gönül sahillerine vurup duracaktır… Dünya hayatı, bir sınav yeri olduğu için bu böyledir… Arı duru, çilesiz bir hayat yoktur şu dünyada… Senden öncekiler de böyle geçip gitmişlerdi bu konaklarda… Sen artık dünyanın ellerindesin, bütün işin gücün dünya… Kalbinde Allah yok… Bir bakmışsın veliler de sana soğuk davranmaya başlamışlar… Senden uzaklaştıkça uzaklaşıyorlar… Çünkü sen, dünyanın kulu kölesi olmuşsun, Allah’ın zikrinden yüz çevirmiş, dünya fethine çıkmışsın... Bil ki velilerin kalpleri Allah’ın elindedir, dünya fethine çıkan, zikirden yüz çeviren, dünyayı amaç edinen hiçbir kimse velinin dostu olarak kalamaz, sadece dostu olduğunu sanır… Allah, kendi zikrinden yüz çevirip dünyayı amaçlayanları velilerine sevdirmez… İki yabancı gibi olurlar bir konaktan sonra…
Bir veliyi, Allah için çok sevdiğini söyleyen başka veliler de olur… Onlar da birbirleri için sınavın bir parçasıdırlar. Bunlar, genellikle başka tarikattandırlar… Diğer veli öteki veliye kalben büyük bir sevgi duyar… Kendilerini arar, sorar… Ailesini, çocuklarını, yakınlarını sever… Diğer tarikattan olan veli, bir anda bir dolunay gibi parlamaya başlar… İlgi odağı olur, herkes tarafından sevilir… Kalp gözü de bir yere kadar açıktır… Kendilerine bir dost olarak gelen veliye türlü sorunlarını aktarıp durur… O sorunların çoğundan velinin duası ile kurtulur, işleri yoluna girer… Üzerlerindeki ağırlıklar kalkar… Ancak bir sorun vardır… O veli, zor durumda olan diğer veliye dua etmez, işlerine yardımcı da olmaz… Bencillik, vefasızlık etmeye başlar. Üstüne üstlük çileler içindeki o veliye dua etmediği gibi akıl da vermeye başlar: “Böylesi senin hakkına hayırlıdır.” gibi… Söz konusu veli, veli olan diğer arkadaşının bir vefasız olduğunu algılar… Kalbi sevgisini, duasını o veli arkadaşının üzerinden çeker, gayp âleminde kalp gözüyle hiçbir velinin göremeyeceği bir konakta sırra çekilir… Kalp gözü olanlar manevi olarak bakarlar; ancak o veliyi göremezler, bulamazlar… Vefasızlık yapan “ Böylesi hakkına hayırlıdır.” demekten başka bir iş yapmayan veli, gün gelir manevi olarak yere çakılır… Dolunay gibi parlayan velayetinin ışığı sönmeye yüz tutar, sevimliliğini, cazibesini kaybeder… Bütün bunlar, veli arkadaşının kalbini, sevgisini kendisinin üzerinden çekmesiyle baş göstermektedir… Diğer velinin bundan haberi bile olmaz…
Geriye dönen her vefasız gibi o veli de gün gelir, veli dostuna tekrar döner… Ancak ne kadar uğraşsa da eski dost sıcaklığını kendisinde bulamaz, iki yabancı gibi kalben ayrı düşmüşlerdir… Yağmur yağar, karlar yağar, mevsimler gelip geçer, o iki velinin dostluğu da anlamını yitirir… Aslında o iki velinin dostluğunu bitiren, Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan başkası değildir; çünkü Allah, veli de olsalar, vefasızları, dostunu zor günlerinde yalnız bırakanları sevmez… Kusur, vefasız, değerbilmez velidedir; kaybedense yine ondan başkası değil…
Ferhat Saul Aaron
Hizirlayolculuk.com