top of page

AŞK-I MEMNU - Flash Fiction

Atlar adımlarını ölçüyle yere basıyorlar, atlar iki ayakları üzerine şaha kalkıp bir insan gibi yavaş yavaş yürüyorlar. Aslanlar, komutla oturup kalkıyorlar. Ayılar, gelin kaynana gibi uzanıp yatıyorlar. Maymunlar bisiklete biniyorlar. Filler dans ediyor, köpekler adımlarını ihtiyatla yere basıyorlar. Şaklıyor kırbaç, hırlıyor müzik, şaklıyor kırbaç ve salınarak yürüyorlar filler başlarının üzerinde su sürahileriyle… Köpekler, dans ediyorlar…


Kumsal; ne kendine kum ne de tane… Genel, özel, geçici, yalın; iyi ya da kötü olmaksızın…


Bir saat, iki saat, üç saat geçiyor… Ama bu sadece bizim üç saatimiz… Bir ırmak gibi akıp gidiyor zaman… Ama bu, sadece bizim çıkarımımız… Bakış açısında zaman, göreceli bir figür… Onun hızla akıp gittiğine inanmaksa tamamen insanlık dışı…


Hiç dediğimde, hiçbir varlığa sığmayan bir şeyden söz ediyorum… Burada; var oğlu vardı biri… Sonra birdenbire yok kızı yok olup gitti ve hâlâ da bunu sürdürüyor…


Y Sirkine gelişi tam saatinde olmuştu. Adamın kalabalıklar içindeki varlığı çıkışa odaklıydı… Yanına gelip oturdu çocuklu ve evli bir bayan, tuttular birbirlerinin ellerini büyük bir aşkla… Bu, bir aşk-ı memnuydu ve her şey Y, sirkinde başlamıştı…


Adam, kalp simgeli bir anahtar verdi o bayana… Belki de bu kalp simgeli anahtar, kendi eşinin varlığını, aslında onun "yokluğu" üzerinden anlatmaktaydı… Aşka sadakat yemini eden de sımsıkı tutan el de, o anahtarın sahibinden başkası değildi… Bu, karışık gibi görünüyor… Birinin yok olduğunu bilmek, onun var olduğunu bilmeyi gerektirir; öyleyse, varlık da hiçlik de bir arada…


Bir itaat sınavıyla başlamıştı her şey… Bu aşk; daha önce hiç yaşamadığı bir histi… Acaba kalbini bulutların üzerinden geçiren şey neydi? Acaba biri kendisine büyü mü yapmıştı? Çok bir zaman yoktu bütün bunları kavramak için… Hemen yemin edip evlilik sözü verdi adama… Çünkü ölümlü olduğunun ve ötelerde ne olup bittiğinin ayrımındaydı… Bu adamla evlenmek, ahireti için çok iyi gelebilirdi… Taş gibi paramparça olsa da kum gibi dağılsa da aşkla tutuşan bu eller, asla bırakılmamalıydı… Derken bir fitne rüzgârı esti, bayan; verdiği sözleri, ettiği yeminleri unutup bir taş gibi paramparça oldu… Elinde, ondan hatıra; yalnızca kalp simgeli bir kapı anahtarı kalmıştı…


Y Sirkinde ayılar amuda kalkıyor, köpekler, ateş halkalarından geçiyorlardı. Şaklıyordu kırbaç, şaklıyordu kırbaç, hırlıyordu müzik… Kadının arşa yükselen feryadı, Cehennem vadilerinde yankılanıyordu…


Ferhat Saul Aaron

Hizirlayolculuk.com

bottom of page