top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

Derik'ten Anılar

Sitemizi takip eden muhterem izleyicilerimize bu bölümde Sultanı Evliya, Gavsül Âzam, Nuru Cemaleyn, Hıfzül Kur'an, Esseyid, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretlerinin Derik hatıralarından önemli bir bölümünü anlatacağız.


Önceki bölümlerde Sultanımızın maddi ve manevi hizmetlerini aklımızın yettiği, dilimizin döndüğü kadarıyla anlatmaya çalışmıştık. Bundan sonra da anlatmaya devam edeceğiz. Şu ana kadar anlattıklarımız Sultanımızın manevi hayatında ancak bir nokta kadar yer tutar ya da tutmaz. Çünkü ömrünün tamamı insanlığa maddi ve manevi hizmetlerle dolu geçmiş, Yüksek Ruhlu bir Sultandır. Bu bölümde sizlere anlatacağımız hatıra acılarla ve ibretlerle doludur.


Bu hatıranın bir bölümünü şimdi, kalan bölümünü de Malatya hatıralarını naklederken sizlere anlatacağız.


Efendi Hazretleri maddi ve manevi çok yoğun günler geçirmektedir. Bir yandan devlet işleriyle uğraşırken, diğer yandan Tarikat-ı Âli'yi, en ince detayına kadar intisap edenlere hem anlatıyor hem de dervişlerinin yetişmesi için büyük gayret sarf ediyor. Tabii ki bu hizmetler Hak Taala tarafından dergâhı izzette iltifata mazhar olurken, şeytanın huzurunu bozmaktadır. Bu yapılan hizmetlerden ötürü şeytanın manevra alanını daraltmakta, Âdem Aleyhisselam'ın çocuklarına yeteri kadar zarar verememektedir. Efendi Hazretleri bulunduğu topraklara sevgi, saygı, hürmet ve muhabbeti hükümran kılmaktadır. Yüce Mevla'nın "yap" diye emrettiklerini eksiksiz uygularken, "yapmayın" diye emrettiği yasakların yapılmasının önüne set çekmektedir. Tekke hayatıyla derviş yetiştirirken, Mevla bu imkanı Sultanımıza vermemiştir. Ama her şeye rağmen Sultanımız, Anadolu'nun küçük mütevazı evlerinde o günkü zorluklara rağmen yüz binin üzerinde insanın Hak ve Hakikat ile tanışmasını sağlamış, nefislerinin şeytanın uşağı olmaktan kurtarmıştır. Ve bu gün bizler O Yüce Sultan'ın açtığı yoldan Hak'ka yürümeye devam ediyoruz. Bizden sonraki gelecek nesiller bu yoldan Hak'ka yürümeye devam edeceklerdir.


Efendi Hazretleri istirahat etmek için evde kaldığı zamanlarda efradı ayaline sık sık şunları söylemektedir:


"Şeytanın canını çok yaktım, şeytan bana zarar veremez. Çünkü onun her türlü hile ve hurdasını biliyorum. Her anım benim Yaratan'la geçmekte ama sizlere istediği zaman istediği şekilde zarar verebilir, aman şeriatınıza dikkat edin, dersinizi, tesbihatınızı zamanında yerine getirin. Dedikodu yapmayın, yapanlara fırsat vermeyin. Benden öğrendiklerinizi sizi ziyarete gelenlere harfi harfine eksiksiz anlatın. Komşu haklarına riayet edin, sahipsiz kimsesiz insanlara, hayvanlara imkânlarınızı azami zorlayarak maddeten yardım edin. İkramda bulunun, boş zamanlarınızda da Resulullah Efendimiz'in rızası için bol bol Salavat getirin." Diye nasihatte bulunurken Sultanımız, Ayşe ve Şevkiye validemize de sıklıkla "Aman çocukların arasına özlük üveylik denen illeti sokmayın. Buna önemle dikkat edin" diye ikaz etmiştir.


"Küçük şeyleri büyütmeyin, aman şeytana fırsat vermeyin, gelirse büyük zararlar verir." Demesine rağmen şeytan küçük bir fırsat bulmuş ve Şevkiye validemize yanaşmıştır ve Şevkiye validemizin hayatını hallaç pamuğu gibi savuracak bir sözü ağzından çıkarmıştır. Şah Evliya'nın sıklıkla ikaz ettiği Şevkiye validemiz, nefsine uymuş, şeytana yenik düşmüştür.


Sultanımız, civar illere olan seyahatlerden birinden dönmüş evde istirahat etmektedir. Şevkiye validemiz de birkaç kapı ötedeki komşuya gezmeye gitmiştir. Efendi Hazretleri'nin evde olduğundan habersizdir. Efendi Hazretleri'nin çocukları Muhammed Arif, Muhammed Latif ve Kasım evin önünde oynamaktadırlar. Komşu ziyaretini tamamlayan Şevkiye validemiz evin önüne geldiğinde kendisinden dünyaya gelen oğlu Kasım'a: "Oğlum, onlarla oynama, onlar senin üvey kardeşin, onlar Arap, sen Türk'sün." Gibi talihsiz bir cümle kurmuştur. Ağzından çıkan bu söz zahiren Sultanımız'ın kulağına ulaşmıştır. Efendi Hazretleri hızla evden dışarı çıkmış ve Şevkiye validemize hitaben:


“Şevkiye, Kasım'ın da diğerlerinin de babası benim, sen hangi hakla evlatlarımın arasına girip münafıklık yapıp kardeşlerin arasına nifak sokuyorsun.” Diye sert bir şekilde azarladıktan sonra mübarek Hazreti Ali Keremallahü Veche'nin ruhaniyeti manen zuhur etmiş Sultanımız'a, Şevkiye validemizi boşamasını emretmiştir. Bunun üstüne Sultanımız hemen orada komşulardan iki erkeği çağırarak boşamıştır.


Efendi Hazretleri, Şevkiye validemizin kardeşine haber salarak, gelip kız kardeşini alıp götürmesini emretmiştir. Şevkiye validemiz yalvarıp yakarmasına rağmen Sultanımız kabul etmemiştir ve şu sözleri söylemiştir:


"Şevkiye, ben seni defalarca uyardım, ikaz ettim; fakat senin gönlündeki bu duyguları sökemedim ve kendi sonunu kendin hazırladın. Benim hayatım Yüce Allah'tan (cc) aldığım emirler çerçevesinde devam ediyor. Bu emri Allah'tan, İmam Ali getirdi. Hiç ısrar etme, mümkün değil!” Buyurmuştur.


"Hayatımın hiçbir noktasında Mevla'nın emirlerinden ayrı hareket etmedim. Onun için pişman olacak işler yapmadım." Demiştir. Şevkiye validemizin kardeşi o tarihte Elazığ'da Yüzbaşı olarak görev yapmaktadır ve daha önceki sohbette anlatmıştık. Sultanımız'a aşk ile vecdile bağlı bir derviştir. Haberi alınca derin bir üzüntü ile Derik'e gelmiş ve Sultanımız'ın ayağına kapanmış:


“Efendi, korktuğum başıma geldi.” Diye ağlamıştır. Sultanımız durumu izah ettikten sonra:


“Bizim seninle muhabbetimiz Şevkiye ile başlamadı, onunla da bitmez.” Diyince, “Efendi, canım kanım sana feda olsun, lütfen dünya ahiret himmetinizi hidayetinizi üzerimden eksik etmeyin.” Diye talep etmiştir. Sultanımız da her iki âlemde beraberliklerinin devam edeceğini söylemiştir.


Efendi Hazretleri:


“Şevkiye, evden ne beğeniyorsan al, senin olsun.” Diyince, Şevkiye validemiz de:


“Sizden ayrılık ölümlerin en zoru ama nefsime ve şeytana yenik düştüm. Dünya beraberliğimiz bitti, lütfen ölüm anında imanıma himmet et.” Diye ağlayınca, “Şevkiye, sen oğlumun annesisin, elbette ölüm anında manen senin yanında olacağım. Tereddüt etme...” dedikten sonra Şevkiye validemiz:


“Efendi, son bir istirhamım var; kerem et oğlumu bana ver, ondan beni ayırma, oğlum küçük.” Diyince Sultanımız:


“Olur, Şevkiye Hanım, oğlun seninle beraber gitsin, o bir müddet sonra kardeşlerini bulur.” Demiştir ve Kasım Beyefendi'nin annesi ile gitmesine izin vermiştir.


Şevkiye validemizin kardeşini kenara çekmiş ve Şevkiye'nin az bir zaman ömrünün kaldığını söylemiş ve oğlu Kasım Bey'e özenle bakmasını, edep ve terbiyesine önem vermesini, tahsil hayatını devam ettirmesini ve kendisiyle temasını kesmemesini emretmiştir. Efendi'nin ağlayarak ayaklarını öpen dervişi müsaade alarak hane halkıyla vedalaştıktan sonra kardeşini ve yeğenini yanına alarak Derik'ten ayrılmıştır.


Efendi Hazretleri, oğlu Kasım Beyefendi ile ömrünün son anına kadar maddi ve manevi teması devam etmiştir.


Bu fasıla burada son verirken şunları söylemeden geçemeyiz: Büyük Zatlar ile birlikte yaşayan insanlar hem gönüllerine hem de dillerine çok dikkat etmeleri gerekiyor. Çünkü bu Zatların nefretini kazananların dünyası ve ahireti yıkılıyor, tarih bu acı misallerle doludur.


Yüce Mevla, bizleri bu Sultanlar’ın rızasını kazanan kullardan eylesin inşallah.


EFENDİ HAZRETLERİ’NİN HAYATINDAN BU BÖLÜMÜ BİZLERE NAKLEDEN OĞLU MUHAMMED LATİF (LUTFİ) EFENDİ'Yİ RAHMET VE MİNNETLE YÂD EDİYORUZ.

bottom of page