Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri
Derikten Hatıralar 11
Bu bölümde sitemizi takip eden siz muhterem izleyicilerimize Gavsû'l Âzâm, Sultanı Evliya, Esseyyid, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri'nin Derik'ten Mardin'e atanmasını nakledeceğiz.
Sultanımız, Derik'te yapacağı maddi ve manevi hizmetlerin çoğunu tamamlamış ve Derik'ten ayrılma zamanı gelmiştir. Şah Evliya, Sultan Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, Derik halkının ve çevre il ve ilçelerin insanlarının gönlünü madden ve manen feth etmiştir. Bulunduğu her ortamda Hak'ka ve halka hizmeti kendisine şiar edinen O Yüce İnsan, Derik ve çevresine huzur, sükûn ve maneviyatı getirmiş hem bölge halkı hem de devletimiz rahat bir nefes almıştır.
Efendi Hazretleri, Derik'te görev yaptığı sırada madden yorulmuştur. Ama hedeflerine vasıl olduğu için çok mutlu ve bahtiyar olmuştur.
Bu konuda oğlu Muhammed Latif (Lütfi) Efendi, Pirimiz'in ağzından şunları nakletmiştir:
“Derik halkı çok kısa zamanda Sultanımız'ın maneviyatını iliklerine kadar hissetmiştir. Tarikat-ı Âli, hızla kaza merkezinde ve köylerde yayılarak halkın yıllardan beri ihtiyaç duyduğu Hak'ın Nuru ile tanışmasına vesile olmuştur. Hak'ın Rahmeti'nin bulunduğu yerde haksızlık ve huzursuzluk olamaz. Allah'ın (cc) tecellisine mazhar olan Evliyaullah'ın bulunduğu yere, şeytan girip fitne ve fesatlık çıkaramaz; çünkü o topraklarda yaşayan insanların üzerine Hak'ın Rahmeti inmektedir. Rahmetin olduğu yerde şeytan uzun süreli bulunamaz.
Elbette şeytanda görevi gereği insanları yoldan çıkarıp dalalete götürmek isteyecektir. Ama derviş olup nefsini ve şeytanı tanıma fırsatını bulan insanları, şeytanın kandırıp yoldan çıkartması pek mümkün değildir. Sebebine gelince: Günün her dakikasını Hak ile geçiren Mürşit'leri önlerindedir ve dervişlerine şeytanın fırsat bulup zarar vereceği her noktayı anlatmaktadır. Ve nefsini tanıma fırsatını bulan her derviş, nefsi ile de mücadeleye başlar. Sonuçta insanoğlunun dünyevi ve uhrevi hayatına zarar veren bu iki ezeli düşmanını tanıyınca, ona göre tedbirli olup huzur içinde yaşar.”
Sultanımız, Derik ve çevresinde yukarıda kısaca bahsettiğimiz özelliklere sahip yüksek ruhlu çok sayıda derviş yetiştirmiştir. Bu dervişler zaman içerisinde tarikatın kendilerine vermiş olduğu maneviyat ile edep ve ahlak sahibi insanlar olmuşlardır. Kendilerine, ailelerine ve topluma madden ve manen örnek insanlar olmuşlardır. Bu insanlar aynı zamanda Sultanımız'a da büyük ölçüde yardımcı olmuşlar ve huzuru sükûnu bozmaya niyeti olan münafıklara da zahiren fırsat vermemişlerdir.
Sultanımız, defalarca sohbetlerinde ve aile ortamı içinde:
“Anadolu topraklarında en rahat ettiğim günler Derik'te geçmiştir.” Diye buyurmuştur.
Derik halkı, Efendimiz'e ve ailesine büyük bir aşk ile bağlanmıştır ve Sultanımız'ı asla incitmemiştir. Bu sözde Sultanımız'a aittir. Bu aileye ve tarikata mensup biri olarak ben de, o gün Sultanımız'ı ve efradı ayalini derin saygı, muhabbetle ve aşkla bağrına basan o günkü Derik halkını, saygı ve hürmetle yâd ediyorum. Allah'ın, rahmet ve mağfireti onların üstüne olsun inşallah.
Burada Derik hatıralarına son verirken önümüzdeki günlerde Sultanımız'ın Malatya'da ikamet ettiği günlerde Derik'te yaşanan manevi olayları sizlere nakletmeye devam edeceğiz.
Sultanı Evliya, Şah Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri'nin bölgede yapmış olduğu hizmetler, Genelkurmay tarafından takdir edilerek Derik'ten Mardin'e ataması yapılmıştır. Bu atama çok kısa zamanda Derik ve köylerinde duyulmuş ve derin üzüntüye sebep olmuştur; çünkü Derik halkı, Sultanımız'ı bağrına basmış, onun her sözünü emir kabul ederek hayatlarını Sultanımız'la beraber geçirmeye alışmışlardır. Dervişi ve çavuşu olan Mehmet Ağa haberi alınca ağlayarak Sultanımız'ın ikamet ettiği eve huzuruna gelmiş ve ayaklarına kapanarak:
“Efendi, buralardan gideceğiniz haberini aldık. Derik halkı kedere gark oldu, bizi bırakma...” Diyince Efendimiz, Mehmet Ağa'ya:
“Mehmet oğul, sizi Hak ile Hakikat ile tanıştırdım. Nefsinizin ve şeytanın hilelerini öğrettim, ayrılık sadece bedenidir. İnsan sadece bedenden ibaret değildir. Ruhen sizlerle birlikteliğim kıyamet kopana kadar devam edecek, bundan tereddütün olmasın. Asıl beraberliğimiz mahşerde, Muhammed Aleyhisselam'ın Sancağı altında başlayacak ve ila nihaye devam edecek.” Buyurmuştur.
Mehmet Çavuş'a arkadaşlara zahiren sahiplik etmesini, halkaya yeni dervişler katmasını ve ucunda ölüm dahi olsa Hak'kı zikretmekten vazgeçmemelerini emretmiş ve devamla:
“Mehmet Çavuş, zaman zaman sizleri ziyarete geleceğim ama her şeye rağmen ben bir insanım ve faniyim, baki olan Allah'tır (cc). Yolumuz kestirmeden Hak'ka gitmektedir. Çağırdığında manen sana ve arkadaşlarına gelecem inşallah.” Dedikten sonra, derin üzüntü içerisinde olan Mehmet Ağa:
“Kurban, senden sonra cemalinden ayrılırsam yaşayamam. Bir dua et, Mevla benim ruhumu kabzetsin.” Diyince, Sultanımız: “Mehmet, bedenin ve ruhun Hak'ın Nuru'na gark olmuş. İnşallah uzun yaşayacaksın ve başı İmam Ali'ye dayanan bu tarikata hizmet edeceksin. Elbette bu âlemde en zor şey insanın sevdiğinden ayrılmasıdır. Seni gayet iyi anlıyorum; ama bizim burada yiyip içeceğimiz bitti. Ben zahirende devlete hizmet etmem gerekiyor. Çünkü ben askerim ve devletim benim tayinimi Mardin'e yaptı. İnşallah bundan sonra Mardin'de hizmete devam edeceğim. Mardin'de bizi bekleyen hizmete acilen intikal etmem gerekiyor. Devletin hizmetleri aksatılamaz, aynı zamanda da İstiklal Harbi devam etmektedir." Dedikten sonra “Mehmet oğul, akşama arkadaşları sizin eve topla; derviş arkadaşlarımla son defa Hak'kı zikredelim ve arkadaşlarla helalleşelim.” Demiş ve Mehmet Çavuş'u halkayı toplamak üzere görevlendirmiştir.
Efendi'nin verdiği emri yerine getirmek üzere Mehmet Ağa, Sultanımız'ın ellerini öperek evden ayrılmış ve hızla kaza merkezini ve yakın köyleri haberdar etmiş ve akşama Sultanımız'ın manevi askerleri, gönüldaşları, erkekler Mehmet Ağa'nın evinde, kadınlarda Mehmet Ağa'nın evinin yakınında bir derviş arkadaşımızın evinde toplanmışlardır.
Sultanımız, eşi Ayşe validemizle ve çocukları ile birlikte Mehmet Ağa'nın evine şeref vermişlerdir. Ayşe validemiz ve Münire (Efendimiz'in büyük kızı) ablamız kadınların olduğu bölüme geçmiş kadınlarla birlikte oturmuşlardır. Sultanımız'da oğulları Muhammed Arif ve Muhammed Latif (Lütfi) ile birlikte Mehmet Ağa'nın evinde toplanan erkek arkadaşlarımızla birlikte oturmuşlardır. Efendi Hazretleri, dervişlerine hitaben kısa bir veda konuşması yapmış; geçirdiği güzel günleri anlatıp memnuniyetlerini ifade ettikten sonra arkadaşlarımızın halkaya, zikre, söze, sohbete devam etmelerini, birlikteliklerini bozmamalarını; Mehmet Çavuş'un iyi bir çavuş olduğunu ve halkayı çok rahat idare edeceğini, arkadaşlarımızın müşküllerini halledeceğini, eksik ve noksanlarını tamamlayacağını söylemiş. Bu bölgede bulunduğu süre içerisinde hem kendisinin sık sık gelip gideceğini hem de Mardin'e gelen arkadaşlarımızın rahatlıkla kendisini ziyaret edebileceklerini söyleyip cemaatten helallik dilemiştir. Efendilerinden ayrılmanın hüznü ve kederi ile hazin bir gece yaşanmıştır. Sultanımız, bu kederli ortamı dağıtmak için halkayı çevirmelerini emretmiş ve Sultanımız zikri başlatmıştır. Sultanımız'dan ayrılmanın derin üzüntüsü içinde olan arkadaşları çok aşklı ve ateşli bir şekilde Hak'kı zikretmişlerdir. Zikrin sonunda Sultanımız tek tek arkadaşları ile vedalaşmış ve kadınların bulunduğu eve geçmiş, onlardan da helallik aldıktan sonra ikamet ettiği eve geçmiş ve sabah namazını kıldıktan sonra kazadan ayrılacak olan Sultanımız, camdan dışarı baktığında akşam kendisi ile birlikte olan dervişleri dağılmamış ve kendisini yolcu etmek üzere bekliyor olduğunu görünce çok duygulanmış ve abdest aldıktan sonra dışarı çıkmış. Sabah namazını evin yanında bulunan boş arazide cemaatle kılmış ve Derik'ten ayrılarak Mardin'e doğru yola çıkmıştır. Sultanımız, her ne kadar ısrar etmişse de kalabalığın çoğu Sultanımız'la Mardin'e kadar refakat etmişlerdir ve ayrılmamışlardır. Mardin'in girişinde görevliler ile birlikte Mardin'in eşrafı, Sultanımız'ı karşılamaya gelmişlerdir ve Sultanımız'ın, Mardin'de kısa sürecek olan askeri ve tarikat hayatı başlamıştır.
Burada Derik hatıralarını noktalarken bir kez daha o günkü erbabı gönüllü, Derik halkını saygı ve minnetle yâd ediyor, Allah'tan rahmet ve mağfiret diliyoruz. Hayatta olanlara sağlık ve esenlikler dileriz.
BU SOHBETİ EN İNCE DETAYI İLE BİZLERE NAKLEDEN EFENDİMİZ’İN OĞLU MUHAMMED LATİF (LUTFİ) BEYEFENDİ’YE ŞÜKRANLARIMIZI SUNAR ALLAH’DAN RAHMET DİLERİZ.