Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri
Şeyh Osman Nuri Hazretleri'nin Derik'teki Mübarek Hizmetleri ve Mucizeleri
Sitemizi izleyen muhterem kardeşlerimize bu bölümde Sahibüzzaman Kutbü'l Devran Hıfzü'l Kur'an, Esseyyid, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri'nin Derik hatıralarından bir bölümünü nakledeceğiz.
Günler hızla ilerlerken Sultanı Evliya Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, Mardin'in Derik ilçesinde maddi ve manevi hizmetlerine devam etmektedir.
Efendi Hazretleri'nin maneviyatı bölgede duyulmuştur. Hastası olan, manevi sıkıntısı olan ya da Sultanımız'ın tarikatına intisab etmek isteyenler, günlük kafile kafile gelip ziyaret edip dertlerine deva bulmaktadırlar. Yüce Allah (cc) kendisine ihsan buyurduğu maneviyatından halka rızai bari ihsanda bulunup insanların gönüllerini feth etmektedir.
O yıllarda bölgede kadın erkek çok sayıda felçli hastalar, akıl hastaları mevcuttur. Dünde bu günde bu iki hastalığın tedavisi hemen hemen imkânsız gibidir. Hele o yıllarda doktor, ilaç, hastane yok denecek kadar azdır. Olanlar da bu hastalıklar karşısında çaresizlik içindedirler. Tebabet âlemi günümüzde bu hastalıkları palyatif tedbirlerle idare edip geçiştirmektedir.
Cenab-ı Hak, Sultanımız'a birçok konuda olduğu gibi bu tür hastalığı olan insanlara şifa vermeyi de ihsan etmiştir. Efendi Hazretleri'nde bulunan bu manevi kudret halk tarafından duyulmuştur. Çünkü Sultanımız ziyaret ettiği köylerde ve kasabalarda bu tür hastalara okumuştur. Biiznillah hastalar anında şifa bulmuşlardır. Hayata sağlık ve afiyet içinde devam etmektedirler. Bunu duyan bölge halkı hastalarını Sultanımız'a getirmektedirler. Sultanımız'ın iki kelimelik okuması ile yıllarca felçli yatağa bağlı ihtiyacını bir başkasına bağımlı idame ettiren insanlar, anında ayağa kalkıp yürümektedirler. Hiç hasta olmamış gibi hayatlarına devam etmektedirler.
Yine akıl hastaları yanına getirilmekte (zincire bağlı derecede deli olanlar) anında şifa bulmaktadırlar. Tebabet âlemi günümüzde bu tür hastalara çare bulamamaktadır. İnanmayanlar akıl hastanelerini ziyaret ettiklerinde bir şey yapılamadığını gözleriyle göreceklerdir, ama Gavsü'l Azam Şah Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, iki kelime söyleyip hastaların yüzüne üflemektedir. (O iki kelime: Euzu besmele) Cana mala zarar veren o insanlar şifa bulmakta, hatta daha da akıllı hale geldiklerini, hem kendileri hem de yakınları ifade etmektedirler. Çünkü Sultanımız'ın maneviyatı ile de tanıştıkları için o saatlerden sonra bir de derviş olmaktadırlar. Hem dünya hem ahiret hayatlarına dört elle sarılıp geride kalan günlerdeki eksiklerini ikmal etmeye gayret sarf etmektedirler.
Dün sadece dünya hayatına önem verenler bu gün ahiret hayatlarını da öne çıkartıp adam gibi yaşamaktadırlar. Buda hastaların ve yakınlarının dediği gibi daha akıllı ve mantıklı olarak yaşamaktadırlar.
Efendi Hazretleri'nin oğlu Muhammed Latif (Lütfi) Efendi'nin rivayet ettiği üzere bu işlerle bazen sabahın ilk saatlerinde başlayıp gece ilerleyen saatlere kadar devam etmektedir. Çünkü şifa bulan hasta ve yakınları bu mucize derecesindeki kerametlerden sonra Sultanımız'ın yanından ayrılamamaktadırlar. Söz sohbetinden istifade etmek istemektedirler. Efendi Hazretleri, devlete ait hizmetlerin çoğunu vekili olan subaylar vasıtasıyla evinden idare etmektedir. Bu hal ve ahvali duyan bölge halkı hastalarını Sultanımız'a akın akın getirmeye başlamıştır.
Tarikatı Ali, hızla bölgeye yayılmaya başlamıştır. Ama o coğrafya daha önce de söylediğimiz gibi istismara müsait olduğu için maneviyatı zayıf insanlar, dış güçlerin çeşitli ayak oyunlarına uyarak ayaklanmaktadırlar. Hem kendilerine hem de bölge insanının zararına ziyana uğramasına sebep olmaktadırlar. Başkentten (payitaht) gelen yıldırım telgraf, İstiklal Harbi'nin başladığını Sultanımız'a bildirmektedir. Bölgede oluşacak her türlü asayiş dışı hareketleri bastırması, iç isyanlara müsaade etmemesi, huzuru temin etmesi, yani kısaca Sultanımız'dan maddi ve manevi destek istenmektedir. Dün zatına ve rütbesine uymayan, onlara göre pasifize etmek için gönderdikleri Derik ilçesindeki Maneviyatın Şahı'ndan yardım ve dua talep edilmektedir. Efendimiz, gelen telgrafa cevap olarak şu cevabı vermiştir:
"Bu topraklara makam için, mevki için, dünya nimetleri için gelmedim. Bu topraklarda bulunma sebebim rızai baridir, hiç endişeniz olmasın. Kumandam altındaki topraklarda yaşayan insanlardan emin olun, bütün gücümle maddi ve manevi olarak devletimize, milletimize hizmet ettim etmeye devam edeceğim."
Efendi Hazretleri, gelen telgraftan sonra bölgede görev yapan kumandanlarla irtibata geçmiştir. Ve uygulayacakları stratejileri tespit etmiştir ve zaten sınırlı olan istirahatını da en asgari seviyeye indirmiştir. Gecesini gündüzüne katarak isyana müsait olan civar illerdeki aşiret reisleri ile temasa geçmiştir. Emirlere uyulmadığı takdirde devlete baş kaldırıldığında çok sert şekilde devletin karşılık vereceğini, can mal kaybına uğrayacaklarını, eğer edep çerçevesi içinde devlete bağlı olarak yaşarlarsa her türlü hizmetten ve nimetten istifade edeceklerini şifaen yüzlerine emretmiştir. Bir kısmı bu emirler çerçevesinde yaşarken bir kısmı emirlere muhalif hareketlerde bulunmuşlardır. Sultanımız, oluşturduğu süratle geçti askerleri ile bu isyanları bastırmıştır.
O yıllarda o coğrafyada çok sayıda gayrimüslim vatandaş da yaşamaktadır. Genelde dış güçlerin teşviki ile isyana başvuranlarda onlardır; bir şeyler ele geçireceğini sanan birçok ahmak, hayatıyla ödemiştir bu isyanların bedelini.
Efendi Hazretleri uzun bir seyahatten dönmüştür. Hem kendisinin mübarek bedeni yorulmuştur hem de kendisine hizmet eden atı (Sabha) yorulmuştur. Emir erlerine, hayvanın terinin soğutulup suyunun ve yeminin verilmesini emretmiştir. Kendileri de istirahate geçmiştir. Verilen görevi yerine getiren emir erleri de kısa süre sonra istirahate çekilmişlerdir. O tarihte Sultanımız'ın hizmetinde on tane Arap Atı bulunmaktadır. Bunların çoğu da Sabha'nın taylarıdır. Bu atların namı da o günlerde duyulmuştur. Zaman zaman parası çok, aklı az çeşitli insanlar bu atlara müşteri olmuş, o günün parasıyla çok yüksek rakamlar teklif etmişlerdir. Ama Sultanımız tarafından reddedilmişlerdir. Bunları bilvesile duyan Mardinli meşhur at hırsızı da atlardan birkaçını kaldırıp beş-on kuruş ele geçirmek üzere Derik kazasına gelmiş, pusuya yatmıştır.
Gecenin ilerleyen saatlerinde el etek çekilince ahıra girmiş ve atların yularını çözmeye hazırlanırken ipe bağlanmayı reddeden Sabha'nın tayı Mesut, bu hırsızı dişleriyle ısırarak ahırın bir köşesine sıkıştırmıştır. Birkaç tanede çiftesiyle vurarak üç tanede kaburga kemiğini kırmıştır. Perişanlaşan hırsızın kaçmasına da müsaade etmeyen Mesut gelip gidip ısırmaktadır. Perişan haldeki hırsızın halini, Yüce Mevla uyku halindeki Sultanımız'a bildirmiş ve o perişan halde kurtarılmasını Sultanımız'a emretmiştir. Uykudan uyanan Sultanımız, hizmetten sorumlu askerleri kaldırmış ve hırsızı incitmeden huzuruna getirmelerini emretmiştir. Ahıra varan emir erleri, Sultanımız'ın buyurduğu gibi hırsız artık Mesut'a karşı kendisini savunamamaktadır ve çok zor durumdadır. Yakalanmaktan korkması gereken hırsız, emir erlerine çıkışıp:
"Yahu neredesiniz, bu hayvan beni öldürecekti az daha geç kalsaydınız!" demiştir. Emir erlerinden Bayram isminde maneviyat sahibi, Sultanımız'ın dervişi olan hırsıza:
"Ulan edepsiz! Hem suçlu hem de güçlüsün sen, Allah'tan korkmaz kuldan utanmaz, nasıl böyle bir Sultan'ın hizmetinde olan hayvanları çalmaya yeltenirsin! Seni Mesut'un elinden almazdım ama dua et Efendim'in emri var, seni alıp huzura götüreceğim. Olmaya ki kaçmaya yeltenesin. Seni vururum!" diyince, hırsız:
"Ula kurban olam, ne kaçması, beni bunun elinden kurtarın, cezam ne ise razıyım; yalnız benim koluma girin, yürüyecek takatim yok." diyince, emir eri Bayram gülererek:
"Sen demini almışsın, bıraksam da kaçamazsın," demiş ve koluna girerek Sultanımız'ın huzuruna götürmüştür. Efendi Hazretleri, hırsıza:
"Oğlum, ihtiyacın vardı da neden gelip bana halini arz etmedin evladım?" diyince, hırsız mahcup olmuştur. "Efendi, cezam ne ise razıyım." diyince, Şahı Evliya Sultan Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, hırsızın yıllar önce başına gelen bir olayı nakletmiştir. Kendisi ile Allah arasındaki olayı duyan hırsız, "Kumandanım sen nerden duydun?" diye sormuş, Sultanımız ise:
"Senin kulluk etmediğin, kendisine asi olduğun, Allah (cc) haber verdi." demiş. Bunun üzerine hırsızlık mesleğini seçmiş olan şahıs mahcup bir ifadeyle:
"Kumandan, nefsime, şeytana uydum, gırtlağıma kadar pisliğe batmış vaziyetteyim." demiş. Sultanımız ise: "Oğul, Allah'tan ümidini kesme, zararın neresinden dönersen orası kârdır." dedikten sonra "Bayram, Şeyh Ömer Ziyaaddin Hazretleri'ni çağır, önce bunun yaralarını demle; sonra karnını doyur, daha sonra da yatağını ser istirahat etsin, inşallah sabaha görüşür konuşuruz. Ben istirahat edeceğim. Siz de istirahat edin." dedikten sonra Sultanımız istirahate çekilmiştir. Bayram, adama dönerek:
"Hadi yürü oğlum, ettin eyledin sonunda Efendim'in sayesinde sende nefisten ve şeytandan yakayı kurtardın. Sabaha neler olacak göreceksin, aklın duracak." demiş. Bunun üzerine hırsız, Bayram'a dönerek:
"Ömrümde böyle güzel bir insan görmedim." demiş. Bayram da cevaben: "Daha neler gördün ki sabaha sana bir nazar edecek, o zaman kim olduğunu öğreneceksin." şeklinde konuşmuşlar. Ardından emir eri Bayram, Şeyh Ömer Ziyaaddin ve Şeyh Osman Nuri Hazretleri'ni çağırarak hırsızın kırık ve yaralı yerlerine elini sürmüş. Mevla'nın keremi sayesinde hırsızın yaraları sağalmış, kırıkları da şifa bulmuştur.
Bu olay karşısında aklı, dimağı duran hırsız (hırsızın ismi Reşit'tir.) eğilmiş ki Bayram'ın elini öpsün. Bayram ise:
"Ulan edepsizlik etme! Ben kimim ki elimi öpesin, eli öpülecek biri varsa o da az evvel cemalini gördüğün Zat'tır. Yoksa sen bende bir hüner mi var sandın! O kerem eylemezse, ulan ben kimim, ben de senin gibi bir zavallıyım." dedikten sonra cezbeye gitmiştir. Bu halleri gören hırsız Reşit, perişan halde "Sizlere kurban olayım. Ben bilseydim buraya hırsızlığa değil köle olmaya gelirdim." demiştir. Geceyi Bayram ile söz sohbet ederek geçiren Reşit, sabah namazını şeyhlerin Ağası olan Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri'nin arkasında kılmak üzere abdest alırken, Şahımız sabah namazını kılmak üzere aşağı indiğinde, "Bayram, daha siz yatmadınız mı?" diye sormuş. Bayram ise, "Efendi, bu Hak'tan gafil olan sizi anlattım. İnşallah namazdan sonra intisab edecek halkanıza." demiş. Efendi Hazretleri ise, "Bayram, Allah senden razı olsun. Bir kulun daha şeytanın elinden yakasını kurtarmaya vesile oldun." buyurmuş. Bunun üzerine Bayram:
"Efendi, kurban olam bastığın topraklara, ben nerenin nesiyim ki bu güzellikler sizin hürmetinize olmaktadır." dedikten sonra abdestini almış olan Efendi'nin arkasında sabah namazı kılınmış ve Sultanımız Reşit'i derviş etmiş, halkaya katmıştır. Efendi'nin maneviyatına dahil olan Reşit, Efendi Derik'ten ayrılana kadar Efendi'nin evinde emir erleriyle birlikte yaşamış ve çalmak amacıyla geldiği atlara ve Efendi'nin misafirlerine hizmet etmiştir.
Efendi Hazretleri Reşit'i evlendirmiş, ev ve bark sahibi yapmıştır. Daha sonra da onu Mehmet Ağa'ya emanet etmiş, onun yanında çalışarak hayatını idame ettirmiştir.
Sohbeti burada bitirirken, yukarıda isimleri geçen şahıslar Hak'ın rahmetine kavuşmuştur. Hepsini rahmetle yad ediyoruz.
Bu sohbetin tüm güzellikleri ile bize ulaşmasına vesile olan Efendimiz'in oğlu merhum Muhammed Latif (Lütfi) Efendi'yi rahmet, minnet ve şükranla yad ediyoruz.