top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

YÜZYIL ÖNCE VEFAT EDEN BİR EVLİYANIN KABRİNDEN KIYAM EDEREK ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİNİ KARŞILAMASI, YOL ALTINDA KALMIŞ OLAN KABRİNİN ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİ TARAFINDAN ORTAYA ÇIKARILMASI…

Sahibüzzaman, Kutbû'l Devrân, Seyyidül Beşer, Hıfzû'l Kur'an, Esseyyid, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, insanlık âlemine Yüce Yaradan'ın bir lütfu olan Efendimiz, yanındaki ailesi ve dervişleriyle birlikte yeni görev yeri olan Diyarbakır’a doğru ağır ağır ilerlemektedir. Yolculukta, istirahat için, özellikle yerleşim alanları tercih edilmektedir. Böyle yapılmasındaki amaç; yerleşim alanlarında ikamet eden insanları Tarikatı Ali ile tanıştırmak, onlara nefsin, şeytanın hile ve desiselerini anlatmak ve müşküllerini halledip bu yolla tarikata intisaplarını sağlamaktır.


İstiklal Harbi olanca şiddeti ile devam etmektedir. Sultanımız, yeni görev yerine bir an önce ulaşmak için acele etmesine karşın, bölge halkının yoğun ilgi ve isteğinden dolayı, onlara zaman ayırmak zorunda kalmıştır. Son misafir olduğu köyde, geceyi istirahat ederek geçirmiş, sabahın ilk ışıkları ile köyden ayrılmak istemiştir; ancak köy halkının aşırı ısrarları nedeniyle üç gün daha o köyde kalmak zorunda kalmış ve maneviyat dolu günler yaşanmıştır.


Halka ve Hakk’a hizmete hiçbir engel tanımayan maneviyatın Şahı, bu yolculukta, çeşitli sağlık sorunları yaşamaktadır; çünkü Efendi Hazretleri; soğuğu ile meşhur Erzurum, Ardahan, Kars ve Posof coğrafyasında çok uzun süre I. Cihan Harbine katılmıştır ve cephede romatizma ve siyatik hastalığına yakalanmıştır. Savaşta, Şahımızın her iki kasığı patlamıştır. Bütün bu sağlık sorunlarına ek olarak ileri derecede şeker hastasıdır. Sultanlar Sultanı, çeşitli sağlık sorunlarına karşın, sağlığını ihmal etme pahasına maddi- manevi hizmetlerini sürdürmüştür.


Efendi Hazretlerinin Mardin-Diyarbakır arasındaki seyahati uzun sürünce, Diyarbakır Kolordusunda panik başlamıştır. Bunun nedeni, Efendi'nin ve aile fertlerinin başına bir iş gelmiş olması kaygısıdır. Olup bitenleri yerinde görmek için Diyarbakır Kolordudan yirmi kişilik Jandarma müfrezesi, Mardin'e doğru yola çıkmıştır. O coğrafya, dün de bugün de oldukça sorunludur. Efendi Hazretlerinin görev yaptığı bölgede, Kürt derebeyleri ve eşkıyaları, her yerde cirit atmaktadır. Sultanımız bunların birçoğunu ıslah etmiştir. Devlete başkaldıran asilere, çok sert bir şekilde müdahale etmiş, kanun ve nizamlar çerçevesinde kendilerini cezalandırmıştır.


Sultanımız; Diyarbakır’a vaktinde gelmeyince, Kolordu Komutanı “Acaba çapulcu güruhu tarafından pusuya mı düşürüldü?” Diye endişelenmiştir. Kolordu Komutanı, Sultanımızı düz bir Binbaşı olduğunu sanmaktadır; Yüce Mevla'nın Sultanımıza lütfettiği maneviyatından habersizdir. Kolordu Komutanı; bölgenin sıkıntılarını çok iyi bildiği için endişelenmiş ve bundan dolayı da Jandarma müfrezesini göndermiştir. Müfrezenin yola çıktığı, Cenabı Hak tarafından manen Efendimize bildirilmiştir.


Sultanımızı bir defa görüp sohbetini dinleyen iman ve irfan sahibi gönüller; hemen kendisine âşık olup yanından ayrılmak istememektedirler. Bundan dolayıdır ki Efendimizin Mardin’den Diyarbakır’a yolculuğu on beş günü bulmuştur.


Sultanımız yol boyunca büyük zatların türbelerine kısa ziyaretlerde bulunmuştur. Zaman içerisinde mezarları belirsiz olan evliyaların kabirlerini belirginleştirmiş ve mezarların, ayakaltında kalmasının önüne geçmiştir.


Sultanımızın kafilesi, yol güzergâhında bir kabristana yaklaşmıştır. Efendi Hazretleri, yanındaki dervişlerine dönüp “Şu tepenin arkasında bir kabristan var. Burası, yüzlerce yıl önce ehli din insanların yaşadığı bir köyün mezarlığı… O mezarlıkta, evliyaullahtan bir zat yatmaktadır. Biz, bu bölgeden geçeceğimiz için ruhuyla bize kıyam etti ve ayağa kalktı, bizi bekliyor. Bize, çok büyük hürmet gösteriyor ve bana manen “Mezarım zaman içerisinde kayboldu ve mezarım yol oldu. İnsanlar ve hayvanlar mezarımı ayaklayıp geçiyor. Benim mezarımı ayakaltı olmaktan kurtar.” diye bize dehalet ediyor. Mehmet oğul, mezarlığa vardığımızda, ben kabrinin yerini işaretleyeceğim. Sen arkadaşlarınla beraber mezarı açtığınızda, o evliyanın yüzlerce yıldır toprağın altında, sapa sağlam, kefeni dahi sararıp solmadan yattığını göreceksiniz. Mehmet, yakın köylerden birine hızla ulaş! Kazma kürek temin et ve gel bize kavuş!” talimatını emir buyurmuştur.


Mardinli Mehmet Çavuş; verilen talimat üzerine atına binip hızla kafileden ayrılmış, kazma kürek temin etmek üzere hemen yakın köylerden birine doğru yola koyulmuştur. Efendi Hazretleri de ailesi ve dervişleriyle birlikte, mezarlığa ulaşıp burada mola vermişlerdir. Mehmet Çavuş'un gelmesi beklenirken, Sultanı Evliya atından inmiş, yolun içinde kalan evliyanın mezarının yerini işaretlemiştir. Mehmet Çavuş; kısa zaman sonra kazma, küreklerle Efendi Hazretleri'nin huzuruna gelmiştir. Dervişler, Efendi Hazretleri'nin işaretlediği yeri kazmaya başlamışlardır. Bu arada Sultanımız, mezarı eşen arkadaşlara hitaben “Bir buçuk metreden sonra kazma ile kazmayın! Küreğin burnu ile ağır ağır dikkatlice toprağı alın… Yatan zatın tenine zarar gelmesin.” Buyurmuşlardır. Dervişler; Sultanımızın tarif ettiği şekilde mezar toprağını almışlardır. Henüz mübarek Zat'ın kefeni görünmeden Efendimiz tekbir getirmeye başlamıştır. Yanındaki cemaat de Sultanımızla birlikte tekbir getirmeye başlamışlardır. Çok kısa bir müddetten sonra, insanın aklını başından alan, asla dünya kokularına benzemeyen bir rayiha (cennet kokusu) çevreye yayılmış ve mübarek evliyanın kefeni görünmüştür. Efendi Hazretleri, mezarın içindekilere dışarı çıkmalarını emretmiştir. Mehmet Çavuş'la birlikte kabre inip mübarek evliyanın na’şını kabrin üzerine çıkarmışlardır. Evliyanın mezarını, imkânların el verdiği ölçüde onardıktan sonra, na’şı tekrar yerine defnedip mezarı belirgin hale getirmişlerdir.


Sultanımız; mezarın başında o evliyanın yaşadığı dönemi, özelliklerini anlattıktan sonra “Oğullar, bu tür yüksek ruhlu zatların tenini, Mevla mukaddes kılmıştır! Bunlar mahşer gününe kadar çürümeden sapa sağlam kalırlar. Toprağın ve mahlûkatın bu tür zatlara saygısı ve hürmeti vardır. İnsanlar bilmeden kabrine bastıkları için kendilerine bir şey demediğini söylüyor ve bundan ötürü kimseye dokunmadığını beyan ediyor ve “Allah'ın (cc) ismine kasem ederim ki kabrimi bilerek çiğneyenin dünyasını ve ahiretini yıkarım!” buyuruyor. Efendi Hazretleri; evliyanın kabrinde kısa süreli bir rabıta yaptıktan sonra gözlerini açıp cemaate şöyle seslenmiştir:


“Kısa zaman sonra biz Diyarbekir'e vasıl olacağız ve sizler, evi yerleştirdikten sonra, bir gün benim misafirim olacaksınız, sonra da evlerinize yurtlarınıza döneceksiniz inşallah.” Buyurup söz konusu evliyanın Mevla katında çok yüksek bir makama sahip olduğunu söylemiştir. Sultanımız; Mehmet Çavuş'a dönüp “Oğul Mehmet! Hemen iki usta bul ve bu zatın mezarını şanına uygun bir şekilde yaptır. Manen bu hizmetinin karşılığını alacaksın inşallah!” buyurmuştur. Mehmet Çavuş “Emredersiniz Efendi! Başım gözüm üstüne…” diyerek verilen emri üslenmiştir. Sultanımız dervişlerine: "Bu semtlere yakın gelirseniz mutlaka bu evliyayı ziyaret edin; çünkü Mevla, bu zatın isteklerini geri çevirmiyor." Buyurmuşlardır. Arkasından da “Suphanallah! Anadolu'nun her karış toprağı, şehitlerin ve evliyaullah mezarları ile süslenmiş. Bu toprakların kadrini bilin! Bu topraklar, mübarek ve kutsal topraklar!” Buyurup sözlerini şöyle sürdürmüştür.


“Eğer bu topraklar bu kadar değerli ve önemli olmasa idi, Efendim Şeyh Ömer Ziyaeddin Hazretleri, benim bu topraklara gelmemi emir buyurmazdı. Sultanım, başımın tacı Şeyh Ömer Ziyaeddin Hazretleri, bir gün bana “Osman Anadolu'ya git ve geri dönme! İslam'ın sancağı orada yere düştü ve oradan da tekrar kalkacak!” Buyurdu. Aldığım emir üzerine, bu toprakları koruyup kollamak ve insanını irşat etmek üzere buralardayım…” Buyurmuştur. Mübarek zatın ruhaniyetine kısa bir Kur'an okunduktan sonra kervan tekrar Diyarbakır’a doğru yola koyulmuştur.


Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğulları Es-seyyid Muhammed Arif ve Es-Seyyid Muhammed Latif Efendinin nakilleriyle kaleme alınmıştır.


Hizirlayolculuk.com

bottom of page