top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİNİN DİYARBAKIRLI ŞEYH CELALİ AZARLAMASI…

Şahı Evliya, Sahibüzzaman, Kutbû'l Devrân, Hıfzû'l Kur'an, Şeyhül Ekber, Esseyyid, Şeyh Osman Nuri (Bağdadî) Hazretleri; Diyarbakır Askerlik Şubesinde görevine başlamasının hemen ardından emir erine on beş kişilik çay demlemesini, misafirlerinin geleceğini ve gelen misafirleri bekletmeden huzuruna getirmesini emretmiştir. Emir eri, hızla emri yerine getirmiş, çayı demledikten sonra misafirlerin gelmesini beklemeye başlamıştır. Yirmi dakika sonra Diyarbakır’ın eşrafından on beş kişilik bir heyet şubeye gelmiş ve emir erine Şube Reisi ile görüşmek istediklerini söylemişlerdir. Emir eri, Reis Bey'in kendilerini beklediğini söyleyince gelen heyetten yaşlı bir amca “Asker Ağa, biz bu makama daha şimdi geldik ve gelişimizi de kimseye söylemedik. Reis Bey'in de haberi yoktur.” Deyince, emir eri:


“Bu Reis, eski Reislere benzemiyor, çok farklı ve çok muhterem bir Zattır. Sizin geleceğinizi önceden bana haber verdi. Sizler için çay demletti. Siz iki dakika bekleyin, ben sizlerin geldiğini Reis Bey'e haber vereyim.” Demiş, Sultanımızın makam odasının kapısını tıklatıp içeriye girmiş ve beklenen misafirlerin geldiğini kendisine haber vermiştir. Sultanımız; emir erine gelen misafirleri bekletmeden içeri almasını emir buyurmuştur. Emir eri gelen misafirlerin yanına gelip Reis Bey'in (Efendi Hazretleri) kendilerini beklediğini söylemiştir. Heyet, Sultanımızın makamına girmiştir. Sultanımız gelen heyeti yüksek tevazusu gereği ayakta karşılamış, ilk defa gördüğü insanların isimlerini tek tek söyleyip ellerini sıkarak kendileriyle hal hatır etmiştir. Bu durum karşısında hayretler içinde kalan heyetten biri “Kumandanım, bizim geleceğimizi önceden kim size haber verdi ?” Deyince, Sultanımız gülerek:


“Sizi ve beni yaradan Cenab-ı Hak haber verdi.” Buyurmuştur. Bunun üzerine, gelen heyetin içinden bir tanesi Kürtçe “Vallahi kasap Seydi Ahmet'in söylediklerinin hepsi doğruymuş!” Deyince Sultanımız Kürtçe “Daha size neler söyleyeceğim, inşallah az sabırlı olun!” Deyince, gelen heyet şaşkınlıkla birbirlerinin yüzüne bakıp “Reis Bey Kürtçe de biliyormuş.” demişlerdir. Kısa bir sessizlikten sonra Sultanlar Babası, Seyyidül Beşer Esseyyid, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Kadesallahu Sırrıhu Hazretleri:


“Beni Yaradan, şükürler olsun bana çok emek çekmiş ve bana ilmi ledün lütfetmiştir. İlmi ledüne vakıf olan her Zat'a, Mevla gaipleri aşikâr eder.” Buyurmuştur. Emir eri müsaade isteyerek çay servisi yapmıştır. Servisin hemen ardından Sultanımız kaldığı yerden sohbete devam etmiştir.


“Bundan iki gün önce bir sünnet merasiminde bir araya geldiniz… Kısaca hal hatır ettikten sonra kasap Seydi Ahmet geldi… Sizler dünya lafı ediyordunuz. Sizlere sert bir şekilde çıkıştı ve dedi ki “Allah'tan korkun! Ölüm var, evde çarşıda, harmanda, bostanda, düğünde, bayramda dünya lafından, dedikodudan başka ağzınızdan bir laf çıkmıyor! Siz bu yaşta böyle davranırsanız, sizi dinleyen gençlerin gelecekteki halleri nasıl olur? Nasıl yaşayıp nasıl öleceklerini hiç düşünmüyor musunuz?' Deyince, sizler çok mahcup oldunuz ve “Seydi Ahmet, doğru söylüyor.” Dediniz. Kasap Seydi Ahmet lafı uzatmadan direkt konuya girdi ve beni sizlere anlattı ve maneviyatımdan uzun uzun bahsetti. Sizler de “Seydi Ahmet, senin sözlerin bizim yanımızda senettir; ama bu devirde böyle bir Zat bulmak imkânsız.” Deyince, Seydi Ahmet sinirlendi:


“Ahmaklar! Bu Zat, Diyarbekir Şube Reisi, ben size hikâye mi anlatıyorum? Dünyaya tapmışsınız. Ömrünüz dünya işleri ile geçiyor. Canınızdan haberiniz yok! Gidin şubeye ya da evine de gözünüz bir adam görsün!” dedikten sonra Efendi Hazretleri, tevazu gösterip kendi kendine tükürmüş ve “Seydi Ahmet, Şeyh görmediği için bizi Şeyh zannediyor. Benim Efendimi, Şeyh Ömer Ziyaeddin Hazretlerini görseydi bana derviş dahi demezdi…” buyurmuştur. (Her hakiki Mürşidi Kâmil, kendinden bahsederken Sultanımızın yaptığı şekilde davranıp kendi şeyhini över.)


Sultanımız sözlerini şöyle sürdürmüştür: “Sizler; eve değil, makamıma gelmeyi münasip görüp buraya geldiniz… Bir de benim asker olmam sizleri çok hayrete düşürdü. Evet, siz de haklısınız; kâmil manada ehli hal olan rütbeli asker, tasavvuf âleminde bir tek ben varım!” Buyurduktan sonra, ziyarete gelen heyetin hem rüyalarını kendilerine anlatmış hem de rüyalarını tabir ederek müşküllerini halletmiştir. Bunun üzerine, ziyarete gelen on beş kişilik heyet, Efendimizin maneviyatına âşık olmuş, Sultanımız teklif etmeden hepsi Tariki Âli'ye intisap etmişlerdir.


Ziyarete gelen heyetin içinden biri, daha önce Diyarbekirli Şeyh Celal'e intisapladır ve Şeyh Celal'in gazabından endişe etmektedir. Sultanımız, korkmamasını; Şeyh Celal'in kendisine bir zarar veremeyeceğini söyleyip sözlerini şöyle sürdürmüştür:


“Şimdi buradan kalkınca Celal'in yanına gideceksin. Şeyh Celal'in elini öpmeden bana intisap ettiğini söyleyeceksin ve “Elinden ne geliyorsa ardına koyma yap!” diyeceksin. Celal, Mevla'nın kendisine verdiği maneviyatı, kulların hidayeti için kullanmadı. Ancak kendisine intisap etmeyenlere, kendinin aleyhinde konuşanlara zarar vererek günlerini geçirdi. Evliyaullahın görevi, ölmüş gönülleri diriltmektir. Yoldan sapanları yola getirmektir. Ümmeti, Hak ve hakikat ile tanıştırmaktır.” Buyurmuştur...


Sultanımızın Şeyh Celal’le hakkında verdiği bilgiden kısa bir özet…


Şeyh Celal, yaratılış itibarıyla ismi gibi celalli bir insandır ve küçük bir maneviyatı vardır. Bu maneviyatını da Hakk’ın emrettiği gibi kullanmadığı için; evliyaullah arasında kendisine pek de itibar edilmemektedir. Şeyh Celal, Sultanımız tarafından sert bir şekilde azarlanmıştır. Şeyh Celal, Sultanımızın azarlamasından sonra, eve kapamış, toplum içine çıkamaz olmuştur. Aleyhinde konuşanları felç etmesiyle meşhur olan Şeyh Celal, Sultanımızın uyarısından sonra bu tutumundan vazgeçmiştir…


Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğulları Es-Seyyid Muhammed Arif ve Es-Seyyid Muhammed Latif Efendinin nakilleriyle kaleme alınmıştır.


HIZIRLA YOLCULUK

bottom of page