top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

Mardinden Hatıralar 1

Sitemizin muhterem müdavimleri, bu bölümde Sahibüzzaman, Kutb-i Devran, Hıfz-ül Kur'an, Esseyyid, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri'nin Mardin hatıralarını sizlere ilk ağızdan nakledeceğiz inşallah. Sultanı Evliya, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, Derik kazasındaki askeri görevini tamamlayıp Genelkurmay Başkanlığı tarafından terfi ettirilerek, Mardin şube başkanlığına atanmıştır.


Efendi Hazretleri'ni seven Derik halkı, Mardin'e kadar refakat ederek yolcu etmişler ve Mardin'in girişinde Mardin eşrafı ile askeri erkân, büyük bir coşku ile kurbanlar keserek karşılamışlardır. Çünkü Sultanımız Mardin'de de yakından tanınmaktadır. Sebebi: Derik'te görev yaparken sık sık Mardin'e gidip gelmektedir. Bu esnada Efendimiz'in maneviyatı Mardin halkının da gönüllerini fethetmiştir. Bunun yanı sıra Sultanımız, devlete karşı ayaklanmaları, isyanları bastırmasıyla o bölgede yaşayan vatanına ve milletine bağlı insanlar tarafından da takdir toplamaktadır.


Efendi Hazretleri birçok isyanı hazırlık aşamasındayken, birçoğunu da hak ettikleri cezayı vererek bastırmıştır. O bölgede yaşayan gayri Müslim halk, dış güçlerle iş birliği yaparak devlete ve millete maddi manevi büyük zararlar vermektedir. Çünkü iç düşman her zaman dış düşmandan daha tehlikelidir ve bertaraf edilmesi daha zordur. Sultanımız'a, İstiklal Harbi'nde zor olan görev tevdi edilmiştir.


Sebebine gelince zalimin yanında mazlumun canının yanmamasıdır.

Sultanımız, İstiklal Harbi hatıralarını aktarırken görevinin çok zor ve çok dikkat gerektirdiğini; çünkü ülke büyük bir Cihan Harbi'nden çıkmış, halk yorgun ve maddeten büyük bir sefalet hüküm sürmektedir. Her evde en az bir iki şehit var, birçok ailenin de erkek nüfusu tamamen bitmiş. Geride kalan erkek nüfusun çoğu hasta ve yaşlı, birçoğu da Birinci Cihan Harbi'nde ağır yaralar almış, imkânsızlık sebebi ile doğru dürüst tedavi olamamış. Yani kısacası kâfirler hem imparatorluğu hem de bu kutsal vatan toprakları üzerinde yaşayan necip Anadolu insanını perişan, sersefil etmiştir. Bununla da kalmamışlar. İç hainlerle ülke insanının elindeki Anadolu topraklarını almaya çalışmış, alamadıkları yerlere de büyük zararlar vermişlerdir.


Sultanımız'a, Mevla'nın lütfü olan maneviyat, bu kara günlerde askeri dehası ile birleşerek ülkeye ve ülkenin necip insanlarına maddi manevi büyük hizmet etme fırsatı vermiştir Yüce Yaradan.


Tekrar Efendi Hazretleri'nin Mardin'deki ilk günlerine dönüp o günlerden hatıraları nakledeceğiz. Sultanımız Mardin'e gelmeden ikamet edeceği konak kiralanmış ve oturmaya hazır hale getirilmiştir. Efendi Hazretleri'ni karşılayan halk, hızla hane halkı ile birlikte evini yerleştirmiş ve yol yorgunu olan Efendi ve efradı ailesi erkenden istirahata çekilmiştir.


Ertesi gün Sultanımız her zaman olduğu gibi sabah namazı ile güne başlamıştır. Sabah namazını evde kılan gâh-ı Evliya, Esseyyid, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, erken saatte alaca karanlıkta şubeye gitmiştir. Nöbetçi askerler Sultanımız'ı karşılamış ve ellerini öpmüşlerdir. Çünkü Sultanımız askeri erkân içerisinde disiplini ile tanınırken askerler arasında baba olarak tanınmakta ve erat tarafından çok sevilmektedir.


Sultanımız, şubede nöbet tutan askerlere harcamak üzere harçlık vermiş ve günlerden beri ailelerinden haber alamayan askerlere ailelerinden müjdeli haberler vermiş ve maiyetindeki gariban cefakâr askerleri sevindirmiş ve gönüllerini almıştır. Sultanımız makamına geçmiş ve bir müddet önemli askeri bilgi ve belgeleri incelemiş ve mesainin başlaması ile birlikte emrindeki tüm askerleri toplamış. Onlara nasıl davranmaları gerektiğini, neleri kabul edeceğini, neleri kabul etmeyeceğini tek tek açıklamıştır. Çalışma sistemini rütbeli ve rütbesiz askerlere izah ettikten sonra, eratı göndermiş ve emrindeki subaylarla kendi makamında uzun bir toplantı yapmıştır. Kendisini yakından tanımalarını, emirlerinin dışına çıkan er ya da subay fark etmeksizin cezalandıracağını söylemiştir.


Toplantının bitiminde maiyetinde görev yapan subaylardan bir Teğmen'in odada kalmasını, diğerlerinin görevlerinin başına dönmelerini emretmiştir.

Odada kalan Teğmen merak içindedir; acaba diğerlerini gönderip kendisini niçin bekletmektedir. Efendi Hazretleri oda boşaldıktan sonra Teğmen'e dönerek:


“Evladım, dinimizde, örfümüzde, adetlerimizde ne zamandan beri alınan borç para inkâr edilir oldu? Sen bundan bir yıl önce okulu bitirdin ve ilk tayin yeri olarak bu vilayete atandın. Devletimiz sana maaşın ile birlikte imkânsızlıklara rağmen yol harcırahı da verdi ve seni bu topraklara gönderdi. Sen geldin göreve başladın ve kısa zaman önce buradan tayini çıkıp ayrılan komutanından evlenme izini istedin ve memleketine gitmek için bu vilayetten ayrılmadan önce hasbelkader tanıştığın ehli iman askere ve askerlik mesleğine derin sevgisi ve aşkı olan Mustafa isminde yaşlı bir insana durumunu anlattın. Evlenmek üzere memleketine gideceğini ama imkânlarının müsait olmadığını, kendisine borç para verip veremeyeceğini sordun. O güzel insanda üzerindeki üniformaya olan sevgi saygısından ve içindeki Allah aşkı ile vatanı milleti namusu beklediğini sandığı sana ‘Hay hay, elbette sana yardımcı olurum evladım.’ dedi. ‘Sende evini perişan etmeden ağır ağır bana ödersin.’ Dedi.


Eve gitti ve deri bir kesenin içinde sana elli tane altın getirdi ve teslim etti. ‘Sen, ben ve Allah (cc) biliyor, başkasının haberi yok hasta bir kızımla yaşlı bir hanımım var, onlara haber vermedim. Belki razı olmazlar.’ dedi. Sende teşekkür ettin. Altınları aldın ‘İnşallah mahcup olmadan sana öderim.’ dedin ve evlenmek üzere memleketine vardın. Keyif ile düğününü yaptın ve hanımına bol miktarda altın akça taktın ve izinin bitince hanımını da aldın ve bu vilayete geri döndün. Ertesi gün Mustafa Efendi'nin evine misafir olmak hanımınla onları tanıştırmak ve hanımına şehir halkından dost ahbap kazandırmak istediğin için onlara gitmek tanışmak istedin. Eşini yanına alıp Mustafa Efendi'nin oturduğu mahalleye gittin. Sana daha evvel evini tarif etmişti ve evlenip geldiğinde misafirleri olmanızı istemişti. Kapıyı çaldın ve Mustafa Efendi'nin kızı kapıyı açtı. Sende babasını sordun oda on beş gün evvel vefat ettiğini söyledi ve ağladı. O insan ağlarken sen üzülmüş gibi yaptın ve içten çok sevindin; çünkü o altınlar tamamen sana kalmıştı ve senden başka Allah (cc) biliyordu ve kendi hesabına göre Mustafa Efendi ile borçta ölmüştü. Kısa bir baş sağlığı verdin ayaküstü ve eşini de alarak eve döndün, bu borçtan hanımına da haber vermemiştin. Haber versen hanımın, ehli iman ve takva sahibi bir hatun, o borcu sana zorla da olsa ödettirirdi. Ama sen ondan da gizledin. "Bu mudur oğlum insanlık! Bu mudur iyiliğe karşı edepsizce namertlik!" demiştir. Ve çok ağır hakaretler etmiştir. 


Yaşananları Teğmen'e en ince detayı ile nakleden gâhımız, Sultanımız, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, sözlerine şöyle devam etmiştir: "Mustafa Efendi'nin yaşlı ve hasta bir hanımı, hastalıklı ve sakat bir kız çocuğu var. Mustafa Efendi'nin vefatından bir hafta sonra sandığı açtılar ve kontrol ettiler ki altınlar yerinde yoktur. 


Hanımı taziyeye gelenlerin aldığını sanarak beddualar etti. Kızı da doğru bir teşhiste bulundu ve 'Ana kimseye beddua etme, babam o altınları darda olan birine bizden habersiz ya borç verdi ya da hibe etti.' dedi. Kadın, canının acısı ile tertemiz iman ehli kocasına da ağır hakaretler etti ve, 'Senin benim durumumu bilmiyor muydu ki hepsini telef etti,' diye kocasına beddualar ediyordu. Mustafa Efendi'nin kızı da: 


'Ana, babam dürüst ve namuslu bir insandı, haramı helali bilirdi; eğer haram karışmadı ise o para bir gün bir yerden çıkar.' diyince anası da kızına dönmüş ve: 


'Çok beklersin bundan sonra ne ile hayatımızı idame ettireceğiz.' demiş ve ağlamışlardır. 'Evladım, Mustafa Efendi'nin ruhaniyeti geldi ve bu haksızlığı gidermemi benden istedi.' dedikten sonra devamla 'Şimdi eve gideceksin, hanımının boynuna düğün hediyesi olarak taktıklarını getireceksin, düğünde harcadıklarını da Mustafa Efendi'nin dediği gibi evini perişan etmeden aydan aya maaşından kesip o mazlum insanlara ödeyeceğim. Hadi eve git ve emanetleri al da gel.' diyince utancından yere geçen Teğmen: 'Kumandanım, bu söylediklerinizi ben söylerim ama hanımım inanıp altınları bana vermez.' diye karşılık verince Sultanımız 'O zaman git hanımını al ve acele makamıma getir.' diye emretmiştir. Teğmen tekrar ezilerek ve sıkılarak 'Kumandanım, eğer benim bu düşüncelerimi açıklarsanız hanımım benden ayrılır.' diyince, Sultanlar Babası sert bir ifade ile 'Oğlum, gayemiz ev yıkmak, yuva dağıtmak değil. Ben lisanı hal ile eşine anlatır ve onu ikna eder emaneti sahiplerine teslim ederim.' diyince Teğmen mahcup bir ifade ile Sultanımız'ın makamından ayrılıp eve varmış ve eşini alıp gâhımız'ın huzuruna getirmiştir. 


Gavsû'l Âzâm Sultanımız, durumu usulüne uygun izah etmiş ve o takıların emanet olduğunu izah etmiş ve borç veren insanın vefat ettiğini söylemiştir. İman ehli olan Teğmen'in hanımı durumu makul karşılamış ve emaneti Sultanımız'a teslim etmiştir ve ailesinin kendisine düğün hediyesi olarak taktıklarını da vermiştir ve Teğmen'in Mustafa Efendi'nin ailesine olan cüzi bir borcu kalmıştır. Emanetleri ve Teğmen'i yanına alan gâhımız, çarşıdan aldığı çeşitli hediyelerin ücretini de kendi cebinden karşılayarak Mustafa Efendi'nin evine varmış ve durumu izah ettikten sonra Mustafa Efendi'nin hanımına çıkışmış ve: 


'O güzel insana nasıl dilin vardı, o bedduaları ve hakaretleri ettin! O insan bir cennet beyidir, edepli ol ve rahmete intikal eden kocanın ruhundan özür, Cenab-ı Hak'tan da affı-ı mağfiret dile.' 


buyurmuş ve Mustafa Efendi'nin evinden ayrılmıştır. 


Yol boyu Teğmen'e bundan sonraki hayatını düzenli ve Hak'ın emirlerine uygun yaşamasını, kul hakkına dikkat etmesini ve fani âlemin gafletine kapılıp imanını sıkıntıya sokmamasını, helal rızkına haram katmamasını söylemiştir. Üzerindeki üniformanın hakkını vermesini ve o üniformanın çok kutsal bir üniforma olduğunu buyurmuştur. 


Efendi Hazretleri'nden ve yaşanan olaydan büyük ibret alan Teğmen, Sultanımız'a büyük bir aşkla bağlanmış ve Hak'ın emrettiği şekilde yaşamaya başlamış ve Sultanı Evliya, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri'nin tarikatına intisab etmiş ve yeni bir hayat tarzı ile yaşamaya başlamıştır. Yani derviş edebi ve hayası ile halkaya dahil olmuştur. 


SOHBETE BURADA NOKTA KOYAR GİKEN, BU SOHBETİ EN İNCE TEFERRUATI İLE BİZLERE NAKLEDEN, MERHUM MUHAMMED LATİF (LÜTFİ) EFENDİ'Yİ RAHMET, MİNNET VE ŞÜKRANLA YÂD EDERİZ. YÜCE MEVLA, ONDAN RAZI OLSUN.


© Hizirla Yolculuk 2021-2023
bottom of page