top of page
Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri

MARDİN’DEN HATIRALAR 2

Sitemizin muhterem izleyicileri, bu bölümde sizlere Sultan Arifin, Sahibüzzaman Kutb-i Devran, Hıfzül Kur’an, Esseyid Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri’nin Mardin hatıralarını nakletmeye devam edeceğiz.

Bağdat’tan Yozgat’a uzanan yılların Mardin durağında Sultanı Evliya, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, halka ve Hakk’a hizmet etmeye aralıksız devam etmektedir.


Bir yandan İstiklal Harbi için devletine hizmet ederken diğer yandan manevi çalışmalarına aralıksız devam etmektedir. Tarikat-ı Aliy’i Mardin halkına anlatmakta, halkaya yeni dervişanlar kazandırmaktadır.


Şanı Yüce Sultanımız, ömrünün tamamını insanlığa hizmet etmekle geçirmiştir. Efendi Hazretleri, ömrünü şeytanla, nefisle, münkirle, münâfıkla mücadele ederek tamamlamıştır. En zor anlarda bile Sultanımız mücadelesinden en ufak taviz vermemiştir. Efendi Hazretleri, Derik ilçesinde görev yaptığı yıllarda vazifesi gereği sık sık Mardin’e gidip geldiği için Mardin halkı tarafından yakinen tanınmaktadır ve Şahımız’ın maneviyatı halkın arasında dilden dile dolanmaktadır. Sultanımız, Mardin’e geldiğinin ilk günlerinde halk ile ve ehli küfrü umumi ile iyi münasebetler kurmuş, görevini istismar eden kamu görevlilerini önce ikaz etmiş, anlamayıp yanlış yapmaya devam edenleri de hızla görevlerinden uzaklaştırmıştır. Harp münasebeti ile Sultanımız’a geniş yetkiler verilmiştir. Her zaman olduğu gibi o zaman da görevini yapmayan, halka hizmet yerine zulüm eden kamu görevlileri bulunmaktaydı. Efendi Hazretleri’nin başarılı olması kıskanan talihsiz bürokratlar Sultanımız’ı üstlerine şikâyet etmekte ve şikâyetler de Efendi’nin şeyhlik yaptığı kamu hizmetlerini aksattığını iddia etmektedirler. Sebebine gelince, Sultanımız görev yaptığı yerlerde rüşveti, zimmeti, irtikâbı sonlandırmakta, ahlaken zayıf memurları ya pasifize etmekte ya da görevinden el çektirmektedir. Şah Evliya’nın bu mendeburların uzaklaştırılması Mardin halkı tarafından takdirle karşılanırken üstleri tarafından da olumlu karşılanmaktadır. Sultanımız: “Adaletin olduğu yerde Hak ve Hakikat tecelli eder” buyurmuştur. Efendi Hazretleri, kendi çocuklarına, mesai arkadaşlarına ve dervişlerine beytiümaale, kul hakkına ve hayvan hakkına dikkat etmelerini emretmiştir. Beytülmale ve uzaktanlara ömrünün son demine kadar amansızca mücadele etmiştir. Beytülmale ne kadar önem verdiğini önümüzdeki günlerde uzun uzun anlatacağız sizlere inşallah.


Sultanımız, tarikatın özünün tarifini buyururken ahlak güzelliğine dikkat çekmiş ve şeriatın emirlerine eksiksiz uymayı emretmiştir ve şeriatsız tarikatlara şeytanın tasarruf edeceğini söylemiştir. “Şeriatsız birini semada uçarken görürseniz vurun kanadını kırın.” buyurmuştur. Bunları anlatmadan Sultanımız’ın Mardin’deki hatıralarını anlatmak uygun olmazdı. Bir önceki sohbette bahsettiğimiz üzere alanı kul hakkı ile Mardin hatıralarını anlatmaya başladık. İnşallah bu satırları okuyan gönül erbabı anlatılan hatıralardan ders çıkarır, okuduğundan ilham alır ve kendi hayatına uygular.


Bu bölümde, Mardin’de bir müşkülüne çare bulması için Şahımız’ın yanına gelen gariban Zeynep Hanım ile Efendi’nin arasında geçen hadiseyi sizlere nakledeceğiz.


Sabah namazını kılan Sultanı Evliya, Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, evden ayrılmış ve görev yaptığı askeri birlikle vasıl olmuştur. Yanında vatani görevini yapmakta olan mazlum ve imanlı erlerin Babası ve Kumandanı olan Efendi Hazretleri, kapıdaki nöbetçi erlerin tek tek yanaklarını öpmüş ve yapmış oldukları vatan hizmetinden ötürü övgü dolu sözler sarf etmiş, daha sonra içerideki makamına geçmiştir. Askerler onu hem komutanları hem de maddi manevi babaları gibi görmektedirler. Bir kumandan asker ilişkisinin ötesinde sevmekte ve saymaktadırlar, dualarında Şah’ımıza gelecek belayı cilayı kendilerine vermesini Mevla’dan niyaz etmektedirler. Efendi Hazretleri de her defasında “Çocuklar, bu hasine duygularla ettiğiniz duayı, Mevla ikram ve ibadet olarak sizlere dünya ahiret döndürecek.” buyurmaktadır.


Kumandanlarına aşkla ve vedle bağlı olan askerler, ellerinden gelenin ötesinde Sultanımız’ın emirlerini yerine getirmektedirler. Ve huzurunu bozacak olaylara ve işlere mümkün olduğu kadar müsaade etmeyip itina göstermektedirler. Çünkü Pirimiz, mesai saatlerine bağlı kalmaksızın görev yapmaktadır. Şahımız, geceyi gündüze katarak ülkeye ve insana maddi ve manevi hizmet etmektedir. O günlerde devletimiz ve milletimiz varlık ile yokluk arasında bir konumdaydı. İmparatorluk yıkılmış, elde kalan Anadolu toprakları ve üzerinde yaşayan necip milletimiz çok zor durumdaydı. İmparatorluğu yıkan, şereften nasibini almamış kâfirler, kalan Anadolu topraklarına göz dikmiş ve ülkenin birçok yerini işgal etmiş; edemediği yerlerde de dâhili ahmaklarla iç isyanlar ve ayaklanmalar çıkartmakta, Efendi Hazretleri de bu küfrün şahanlığına olanca gücü ile göğsünü siper etmiş ve aş ile vedi ile karşı koymaktadır. Onun için kader birliği yapan askerler gece üç dört saat uykuyla kumandanlarının istirahat etmesi için lüzumsuz ziyaretlere Efendi Hazretleri’ne danışmadan gelmemektedirler.


Yukarıda verdiğimiz ön bilgilerden sonra sohbeti sizlere nakletmenin zamanı gelmiştir.


Efendi Hazretleri, makamına geçtiğinden beş dakika sonra maddeten perişan, üstü başı perişan Zeynep teyze asker kışlanın önünde belirmiş ve nöbetçi askerlerden kumandan ile kendisini görüştürmelerini istirham etmiştir. Nöbetçi askerler daha mesainin başlamadığını ve kumandanın işlerinin çok yoğun olduğunu ve kendisi ile görüşemeyeceğini söyleyip savmaya çalışmaktadırlar. Zeynep Hanım da ağlayarak ısrar etmektedir. Bu olay manen Ağamıza ayan olmuştur ve hızla makamındaki işlerini bırakarak kapıya gelmiş ve askerlere çıkmış “Neden Zeynep hanımı üzdünüz? Bu yaşlı halimde Mardin’in bir ucundan kalkmış, ta buralara kadar gecenin karanlığında gelmiş!” dedikten sonra Zeynep Hanım’ı yanına alarak makamına doğru yürümüştür ve emir erine:


“Oğlum, Zeynep bacının karnı aç ve yorgun, önce bir şeyler hazırlayın. Karnını doyursun, sonra al ve yanına getir.” Demesinden sonra, Zeynep Hanım: “Kumandan, buralara karnımı doyurmaya gelmedim, benim derdime çare bul, kurban olayım bastığın topraklara.” Diye ağlamaya başlayınca, Şahı Evliya:


“Zeynep Hatun, kafanı yorma; senin oğlundan sana haberler vereceğim, sen buraya oğlundan haber almak için geldin. Sen gelmeden Cenab-ı Hak bize oğlundan haberler verdi. Senin geleceğini haber verdi, sen kapıda kalmayasın diye bu gün daha erken geldin. Üzülme, ağlama.” buyurduktan sonra dua müşkülünü söylemeden Efendi Hazretleri giriş yapmıştır ve Zeynep Hanım, Sultanımız’ın methiyesini başkalarından duymuştur. Efendi Hazretleri’ni ilk defa görmektedir. İnsanlık için rahmet olarak gönderilen Şeyh Osman Nuri Bağdadi Hazretleri, yaşlı perişan teyzenin daha fazla ağlamasına ve üzülmesine müsaade etmemiş ve:


“Zeynep bacı, üç tane çocuğun olmuş, ikisi küçük yaşlarda vefat etmişler. En küçük oğlun bundan yirmi beş yıl önce çalışmaya gidiyorum diye evden ayrılmış ve bir daha ne görmüş ne de haber alabilmişsin. Oğlun evden ayrıldığında yirmi yaşında imiş.” deyince Zeynep Hanım ağlayarak:


“Kurban ömrümün sonuna yaklaştım. Evlat hasreti ile yanıp kavruluyorum. Acaba oğlum hayatta mı, dünya gözü ile bir daha oğlumu görebilecek miyim?” diye feryat edince:


“Ağlama, üzülme, oğlun hayatta; evlenmiş, çoluk çocuğa karışmış. Of! Oğlun ne kadar vefasız bir insanmış.” dedikten sonra “Üzülme, Cenab-ı Hak’ın yardımı ile oğlunu yirmi güne kadar buraya getireceğim. Hem oğlun hem de torunlarını ve gelinini göreceksin inşallah.” dedikten sonra “Allah, vefasız kullarını sevmez, vefasız kulların dergahı izzette kıymeti yoktur.” buyurmuştur. Zeynep Hanım, oğlunun sağ olduğuna haber alan kadın, yerini merak etmiştir. Sultanımız’a gülerek:


“Oğlun İstanbul’da zengin bir kadınla evlenmiş ve evlendiği kadına da yalan söylemiş, benim babam Mardin’in ağalarından demiş ve kandırmış. Bir müddet sonra da çocuklar olmuş, hanımı ‘Gidelim babanı, anamı görelim.’ deyince de ‘Çocuklar küçük, yollarda perişan olurlar.’ diye oyalamış. Ve günü güne eklemiş, bu güne kadar zamanı geçirmiş. İlk zamanlarda hanımı ailesinin buradaki fakrı zaruretini görüp kendisinden ayrılacağı korkusuyla.” Efendi Hazretleri elini göğsüne koyarak:


“Bu canın hatrı için, Mevla şimdi oğlunun gönlüne sizlerin sevgisini düşürdü. Yakında hasret bitecek inşallah.” buyurduktan sonra Zeynep Hanım’a vefat eden kocasından haberler vermiş ve devam ederek:


“Zeynep, kocan haramı helâl bilmeyen biriymiş, şimdi dünyada kendinin ve sizlerin boğazına geçirdiği kul hakkı ile yanıyorlardır. Allah (cc) kimseye vermesin, çok şiddetli azaba müstahak olmuş.” dedikten sonra “Sen oğluna bu yaptıklarını yasakla; içinde seni dövüyordu.” buyurmuştur ve “Sen mesul değilsin, hesabı o verecek; çünkü sen kocanın yaptıklarına karışmışsın.” Askerlere:


“Hadi oğlum, bu kadın iki gündür ağzına sudan başka bir şey koymadı.” demiş ve “Zeynep Hanım’ın karnını doyurun, yanına getirin.” dedikten sonra kendi makamına geçmiştir. Karnı doyurulan yaşlı ve dilli kadın, Efendi Hazretleri’nin huzuruna çıkartılmıştır. Sultanlar Babası Şeyh Osman Nuri Hazretleri, emir erine kadının karnı çamaşır parça vermiştir. “Zeynep Hanım’ın evi, üstü başı için istediklerini alın; yanınıza askerlerden ustalığı olan on, on beş asker alın, evin de sağlam da bir elin geçirin; oturulacak hale getirin; çünkü gurbetten misafirleri geliyor. Onlara mahcup olmasın.” dedikten sonra “Zeynep Hanım, harama büyüyen işte böyle haramla zade oluyor. Oğluna söyle, yalanı terk etsin, babasının yaptığı gibi yapıp çocuklara haram yedirmesin.” demiştir. Zeynep Hanım eğilmiş ki Sultanımız’ın ayağını öpsün, Efendi Hazretleri müsaade etmemiştir. Bir ay sonra yaşlı Zeynep Hanım, oğlu ve gelini Sultanımız’ı ziyarete gelmişlerdir. Üçü de Şahımız’a itaat etmiş ve elini öpüp huzurundan ayrılmışlardır.


BU SOHBETİ BİZLERE NAKLEDEN SULTANIMIZ’IN OĞLU MUHAMMED LATİF (LUTFİ) EFENDİ’Yİ RAHMET VE MİNNETLE YÂD EDERİZ.

bottom of page