Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri
HAZRETİ İSA MESİH PEYGAMBERİN ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİNİ “ZAMANIN GAVSI” OLARAK ÖVMESİ VE PAPAZLARIN MÜSLÜMAN OLMASI…
Sultan-ı Evliya, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, Elaziz'de askeri görevini üstün başarı ile tamamladıktan sonra; asli görevi olan irşat çalışmalarını hızlandırıp El Aziz halkına daha fazla zaman ayırmaya başlamıştır. Bir cuma günü Sultanımız; cami görevlileri ile konuşup cuma salasını kendisinin vereceğini, cuma namazını da kendisi kıldıracağını söylemiştir. Merkez Camiinin İmamı ve müezzini, Sultanımızın bu teklifini kabul etmişlerdir; çünkü Sultanımızın kıldırdığı cenaze namazında onlar da vardır ve Efendi Hazretlerini kısa da olsa manen tanıma fırsatı bulmuşlardır.
Efendi Hazretleri, sabahın erken saatlerinde sabah namazını kılmış ve tefekküre dalmıştır. Tefekkür esnasında, Mübarek Resulü Ekrem Nebiyi Muhterem Efendimizin ruhaniyeti zuhur etmiş ve Sultanımıza bugünkü cuma salasını okuyup namazı kıldırmasını emretmiştir. Resulullah Efendimiz; cuma namazından sonra bir hayli insanın Sultanımızın tarikatına intisap edeceğini haber vermiştir. Emri alan Sultanımız, şubeye gitmiş; o günkü yapılacak işleri yanındaki nöbetçi Yüzbaşı'ya emrettikten sonra Merkez Camii'ne gelmiş ve olanları cami görevlilerine söyleyince, imam da müezzin de Sultanımızın elini öpmüş ve görevlerini Sultanımıza devretmişlerdir. Efendi Hazretleri, cuma selası yaklaşana kadar camide Kur'an okumuştur. Erkenden camiye gelen El Aziz halkı, Sultanımızın ilk defa Kur'an'ın okumasını duydukları için şâd olmuşlardır. Çünkü o güne kadar böyle nurlu ve aşklı bir Kur'an duymamışlardır. Camide bulunan insanlar gözyaşları ile Sultanımızın okuduğu Kur'an'ını dinlemişlerdir. Efendi Hazretleri, Kur'an okumayı bitirince, o manevi sarhoşluktan ayılan cemaat Sultanımıza biraz daha Kur'an okumalarını rica edince, Efendimiz, daha epey bir süre El Aziz’de olacağını söyleyip sela okuyacağını belirtmiştir.
Sultanımız, cuma salasını vermek üzere caminin minaresine çıkmıştır, Davudi ve nurlu sedası ile salaya başlayınca sesinin ulaştığı her yerde, namaz kılan kılmayan her Elazizli kadın erkek; bulundukları yere sanki çakılıp sabitlenmiş gibi kalmışlardır ve gözyaşlarına boğulmuştur. Salanın bitiminde halk, salayı okuyan bu subay kim diye birbirilerine sormaya başlamışlardır. Halkın içinde Sultanımızı tanıyanlar çıkmıştır. Efendimizin, Şube Reisi olduğunu, Seyyid ve Evliyayı Kiramdan olduğunu söylemişlerdir. Çok kısa sürede camii cemaatle dolmuştur. Sultanımız ezanı okuyup bitirdikten sonra minareden inmiş ve camiinin içine gelmiştir. Başta imam ve müezzin olmak üzere cami cemaati Sultanımızın elini öpmüş şükranlarını arz etmişlerdir. Sultanımız daha sonra cuma hutbesini okumuş ve cuma namazını kıldırmak üzere mihraba geçmiş ve “Allahu Ekber” demesi ile cemaatin birçoğu cezbeye gitmiştir ve yere yığılmıştır. (Allah'ın rahmeti haddinden fazla gönüllere inmeye başlarsa kul tahammül edemez ve müstağrak bir âleme geçer. Bu halin ismine de cezbe hali denilir tasavvuf âleminde.)
Sultanımızdan başka çok az insan ayakta kalmıştır. Namazın bitimiyle birlikte; elini ayağını öpmek ve o mübarek tenine elleri değsin diye yüzlerce insan Sultanımızın üstüne kapanmıştır. Efendimiz cemaate hitaben şunları söylemiştir:
“Gidin gördüğünüz gibi söyleyin, ömrünüzde böyle bir namaz kıldınız mı?” deyince, cemaat:
“Efendi, ömrümüzde böyle bir namazı ne gördük ne duyduk.” Demişlerdir. Sultanımız:
“Cemaate, Hak tecelli ederse böyle olur; yoksa şekil namazları kılarsınız. Bedeniniz namazda gönlünüz başka yerde olur. O namaz da dergâhı izzette makbul değildir.” Buyurmuştur. Sultanımız; Ayaküstü Tarikat-ı Âli'yi anlatıp cemaati tarikatına davet etmiştir. Cemaatin tamamı Sultanımızın tarikatına intisap etmişlerdir. Kendisini nasıl görebileceklerini soran cemaate evinin adresini vermiştir ve zaman zaman da bu camiye gelerek namaz kıldıracağını ve namaz sonrası sohbet edeceğini söylemiştir. Sonra da oğulları Muhammed Arif ve Muhammed Latif ile camiden ayrılıp eve dönmüştür. Mevsim yaz, hava sıcak olduğu için Ayşe Validemiz yemekten önce Efendimize vişne şerbeti ikram etmiştir. Sultanımızın ikamet ettiği ev iki katlı bir konaktır ve cumbalı bir odası vardır. Sultanımız, odanın sedirinde camın önünde oturmaktadır ve şerbet içmektedir. Yoldan da üç tane papaz geçmekte ve kendi aralarında yüksek sesle Ermenice münakaşa etmektedirler. Sultanımız iyi derecede Ermenice bilmektedir.
Efendi Hazretleri, oğlu Muhammed Latif'i, papaz efendilerin yanına göndermiş ve kendilerini şerbet içmeye davet etmiştir. Muhammed Latif Efendi, aşağı inip papazlara kavuşana kadar papazlar evden bir hayli uzaklaşmışlardır. Papazlara kavuşan Muhammed Latif Efendi, Şube Reisi Osman Bey'in oğlu olduğunu ve babasının kendilerini şerbet içmeye davet ettiğini söylemiştir. İstiklal Harbi yakın zamanda bittiğinden; Ermenilerin İstiklal Harbi'nde ve Birinci Cihan Harbi'nde düşmanla iş birliği yaptıklarından, papazlar, bir subayın kendilerini şerbet içmeye çağırmasından çekinmişlerdir. Kısa bir tereddütten sonra kendi aralarında Ermenice bir şeyler konuşmuşlar ve davete icabet etmeye karar vermişler ve ürkerek eve doğru yürümeye başlamışlardır. Kısa zaman sonra Efendi Hazretlerinin huzuruna varmışlardır. Papazlar büyük bir panik yaşamaktadırlar. Sultanımız; gelen misafirlerini ayakta karşılamış, kendilerini Ermenice selamlamış ve Ermenice hallerini hatırlarını sorduktan sonra:
“Hava sıcak sizlere birer vişne şerbeti ikram etmek istedim.” dedikten sonra, papaz efendiler biraz rahatlamışlardır. Efendi Hazretleri ile müsafaha ettikten sonra oturmuşlardır. Bu esnada misafirlerin de vişne şerbeti gelmiştir. Papazlar vişne şerbetinden birer yudum alıp bardaklarını daha ağızlarından indirmeden Şahı Evliya söze girmiştir.
“Biraz önce kendi aranızda tartışıyordunuz ve sesiniz odadan çok rahat duyuluyordu. Ben de istemeyerek kulak misafiri oldum. Biraz önce oğlanlarımla birlikte cuma namazından gelirken Hazreti İsa ile birlikteydik. Beni ziyarete gelmişti. Şimdi; sizin aranızda tartıştığınız salâvatın doğrusunu bana okudu.” dedikten sonra İsa Aleyhisselamın Efendimize okuduğu salâvatı olduğu gibi orijinal hali ile okumuştur. Bu kelamlar karşısında şok olan papazlardan bir tanesi:
“Efendim, siz İsa Ruhullah ile görüşüyor musunuz?” deyince, Sultanımız: “Bu gözler günde yetmiş defa İsa Aleyhisselamı görmezse kör olsun! Bu kulaklar günde yetmiş defa İsa Aleyhisselamın sedasını duymazsa sağır olsun!” deyince papaz: “Üçümüzün de yaşı ellinin üzerinde, ömrümüzde bir defa olsun İsa Mesih’i rüyamızda dahi görmedik, sesini duymadık.” demiş ve ağlamışlardır. Yine aynı papaz devamla:
“Efendim, ben bizim okuduğumuz bu salâvatın doğruluğundan şüphe ediyordum. Doğrusunu araştırmak üzere Suriye'ye, İspanya’ya, Beyrut'a gittim. Maalesef oradaki papazlar da benim bildiklerimi biliyorlardı. Gönlüm tatmin olmadı, çok bilgili bir papazın Amerika'da olduğunu söylediler. Kalktım Amerika'ya gittim. Maalesef oradan da bir netice alamadım. Tanrıya şükürler olsun. Sizi karşımıza çıkarttı. Şimdi de arkadaşlarımızla bu mesele üzerine tartışıyorduk.” dedikten sonra hızla eğilerek Efendimizin ayaklarını öpmüş ve:
“Bu saatten sonra daha Hristiyan olarak hayata devam edemem. Lütfen beni İslam Dinine davet edin. Kalan ömrümü İslam üzerine geçirmek istiyorum.” Demiştir. Sultanımız da, papaz efendiyi İslam dinine davet etmiştir. Papaz, İslam dinini kabul etmiş ve Müslüman olmuştur. Efendi Hazretleri, diğer papazlara dönüp şunları söylemiştir…
“Dünyada iken, İsa Aleyhi selamın sesini duyup yüzünü görmek istiyorsanız gelin Müslüman olun demiştir.” Onlar da: “Bu nasıl olacak?” diye karşılık verince “Dayanabilirseniz zahiren İsa Aleyhisselamı göreceksiniz. Yoksa da İsa Ruhullah rüyanıza gelecek, Hazreti Meryem'le beraber.” buyurmuştur ve “İsa Aleyhisselamın ruhaniyeti şu an burada, ondan aldıklarımı sizlere söylüyorum.” deyince diğer iki papaz da, İslam dinini kabul etmiş ve Efendimizin elini öpüp kendisine biat etmişlerdir.
Papazlar Sultanımızdan bir istirhamda bulunmuşlardır. “Bizim cemaat, İslam dinine döndüğümüzü duyarlarsa bizi öldürürler. Nasıl edelim?” deyince, Efendimiz:
“Bu gece, Mübarek İsa Aleyhisselam rüyanıza gelecek ve neler yapmanız gerektiğini size emredecek.” buyurup şerbetlerini içmelerini söylemiştir. O esnada papazlardan bir tanesi:
“Efendi, hayretler içerisindeyim. Ben sanıyordum, dünyanın en büyük İslam ulemaları toplansa onlarla baş ederim. Oysa bir yudum şerbet içene kadar dinimden koptum. İslam'a geçtim.” Deyince, Sultanımız gülerek:
“Ömrünüz nafile boşa geçmiş, bundan sonra size neler neler yaşatacağım görecek ve siz de hak vereceksiniz. Buyurmuştur. Papazlar, İslam dinini kabul ettikten sonra, din değiştirmeleri münasebeti ile eski dindaşlarının içinden fanatik olanlarının hayatlarına kast edebilecekleri endişesini dile getirince, Sultanımız; papaz efendilerin kaderlerinde ecelleri ile ölümlerinin göründüğünü söylemiş ve endişelerinin yersiz olduğunu buyurup sözlerini şöyle sürdürmüştür:
“Mübarek İsa Aleyhisselam, bu gece Hazreti Meryem ile birlikte rüyanıza gelecek. Benim size söylediğimi tasdik edecek, daha ne gibi müşkülleriniz varsa sorun, sizlerin müşkülünü halledecek. Eğer İslam dinini kabul edip Hak ile tanışmasaydınız, ne bu âlemde ne de öte âlemde Hz. İsa’yı göremeyecektiniz. Dünyanızı değiştiğinizde de uygun adım Cehenneme gidecektiniz. Muhammed Aleyhisselama buğzederek cennete giremezsiniz. Kuran'ı inkâr edip cennete giremezsiniz.” buyurduktan sonra, papaz efendilerin isimlerini değiştirmiş; birinin ismini Ahmet, birinin ismini Mahmut, diğerinin ismini de Mustafa koymuştur. Yeni din kardeşlerimize erkenden eve gitmelerini, kimseye göstermeden namazlarını kılmalarını ve yatsı namazından sonra biner tane Peygamberimiz Efendimizin üstüne salâvatı şerife getirmelerini, daha sonra da sağ kollarının üzerine yatıp uyumalarını, Hazreti İsa Aleyhisselam'ın muhterem Validesi Hazreti Meryem annemizle birlikte rüyalarına teşrif edeceğini söylemiş ve misafirlerini yolcu etmek için onlarla birlikte aşağıya inmiştir. Papazlar, son defa Efendimizin elini öpmüşler ve evden ayrılmak üzere iken Sultanımız, papazlara: "Gördüklerinizi anlatmak için yarın akşam yemeğe bize davetlisiniz.” Diyerek kendilerini yolcu etmiştir.
Efendi Hazretleri bir müddet daha evde istirahat buyurduktan sonra, zahiren görev yaptığı şubeye gitmiştir. Efendimiz, askeri görevini en muhteşem şekilde yerine getirdiği için zamanının çoğunu kendisini ziyarete gelen El Aziz Halkı ile geçirmektedir. Onlara Tariki Âli'yi anlatmakta, onların müşküllerini halletmekte, rüyalarını tabir etmekte, dargın olan aileleri barıştırmaktadır. Kısaca halkın maneviyatını yükseltmek için elinden gelen yardımı yapmaktadır. Akşam saatlerinde Sultanımız eve dönmüş ve muhterem Ayşe annemize, yarın gelecek misafirler için hazırlık yapmasını emretmiştir. Yemekten sonrada eve gelen misafirleri kabul etmemelerini; çünkü İslam’a yeni intisap eden papazlar ile görüşeceğini söylemiştir. Ayşe Validemiz:
“Emredersin Efendi, ama onlar yarın burada senin huzurunda zor yemek yerler, sohbetinizi mutfaktan dinledim. İsa aleyhisselam onlara, senin maneviyatının büyüklüğünü anlatırsa sanırım manen ruhları doyar. Nefisleri gıda istemez.” Deyince, Sultanlar Babası Efendimiz tebessüm etmiş ve:
“Emmi kızı söylediklerinin hepsi doğru ama biz ev sahipliği görevimizi yerine getireceğiz.” demiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir. “Kaderleri güzelmiş bu insanların. Bugüne kadar yaptıkları boşa gitti ama gönülleri çok saf ve temiz insanlar, ben bunları inşallah kısa zamanda menzile ulaştıracağım.” Buyurmuştur. Ertesi gün Efendimiz eve erken saatlerde gelmiştir. Yapılan hazırlıkları gözden geçirmiştir. Akşam ezanı okunurken, papaz efendiler tebdili kıyafet etmiş; yani dini elbiselerinin yerine sivil elbiselerini giyinik vaziyette gelmişlerdir. Sultanımız misafirlerini kapıda karşılamıştır. Efendimizin bu yüksek tevazuu, papaz efendileri ağlatmıştır. Çünkü gece gördükleri rüya üçünü de manen sarhoş etmiştir ve karşılarında duran Zat'ın, Zamanın Sahibi olduğunu, yeryüzünde en çok sevdikleri Hazreti İsa söylemiştir. Efendimiz her ne kadar da direnmiş ise de papaz efendiler Sultanımızın her iki ayağını öpmüşler ve dakikalarca da bırakmamışlardır. Bu manevî ortamdan sonra Sultanımız misafirlerini alarak yukarıya misafir odasına çıkarmıştır ve abdestlerinin olup olmadığını sormuştur. Üçü birden: “Dün sizi yeteri kadar tanımıyorduk. Ama bu gün huzuruna nasıl abdestsiz çıkarız?” deyince, Sultanımız Akşam namazını cemaat ile kılmak üzere büyük oğlu Muhammed Arif'e kamet getirmesini emretmiştir. Papazlar İslam dininin vecibelerini bilmektedirler. Efendi Hazretlerinin imametinde akşam namazı gözyaşları arasında tamamlanmıştır ve namazın bitimi ile Sultanımız, Kur'an'dan Taha Suresi'ni okumuştur. Geceden manen dolan yeni müminler, Sultanımızın Kur'an'ı ile tamamen kendilerinden geçip gözyaşlarına boğulmuşlardır.
Sultanımız, sofranın hazırlanmasını emretmiştir. Kısa sürede sofra hazırlanmıştır ama misafirlerin değil yemek yemeye akan gözyaşlarını silmeye dahi mecalleri kalmamıştır. Sultanımız, gecenin uzun olduğunu ve validemizin kendilerine yemek yapmak için çok emek zahmet çektiğini söyleyince, içlerinden biri:
“Efendi, huzurunda nasıl böyle bir küstahlık yaparız. Hazreti İsa sizi bize öyle anlattı ki, yüzünüze bakmaya dahi hayâ ediyoruz.” Deyince, Efendimiz sofranın toplanmasını ve daha sonra yemek yiyeceklerini emretmiştir. Sofranın toplanmasından sonra Sultanımız içlerinden birinin rüyasını anlatmasını emretmiştir. Ama ağlamaktan hiçbiri rüyasını anlatamamıştır. Bunun üstüne Sultanımız:
“Rüyayı siz gördünüz ama içinde bulunduğunuz manevî halden ötürü rüyanızı anlatamayacak kadar nur ve feyiz almışsınız. Hem rüyanızı anlatayım hem de tabir edeyim.” Buyurmuştur.
Sultanımız sözlerine söyle başlamıştır:
“Buradan kalktınız ve kilisenin misafirhanesine kadar hiç konuşmadınız. İçeri girdiniz ve üçünüz de başınıza gelen bu hali tefekkür ettiniz. Epeyce bir zaman sonra Ahmet sizlere döndü ve:
“Biz bir rüya mı gördük, yoksa bu yaşadığımız bir hayal mi?” dedi. Siz de yaşadıklarımız hakikat… Asıl önemlisi gece göreceğimiz rüya… Eğer Hazreti İsa Efendimiz ile Hazreti Meryem bu gece rüyamıza gelirlerse ömrümüzün en güzel günü olacak.” dedi. Daha sonra bu gece yemek yemeden yatalım dediniz ve akşam dediklerimi yaptınız ve kimse sizi rahatsız etmesin diye de kapıyı arkadan kilitleyip erkenden yattınız. Çok kısa zaman sonra üçünüz de uyudunuz, uyku âlemi ile birlikte tıpatıp aynı rüyayı görmeye başladınız. Üçünüz de yeşilliklerin olduğu; suların ve çağlayanların aktığı bir vadide kendinizi buldunuz. Mekânı tanımıyordunuz; ama o kadar güzeldi ki o güzellik sizi mest etti ve hayranlıkla etrafı temaşa ederken vadinin üst tarafından aniden Hazreti İsa ve Hazreti Meryem teşrif ettiler. Her ikisinin başından da semaya doğru bir nur yükseliyordu. Sizler birbirinize gelenlerin Hz İsa ile Hz Meryem olduğunu söylediniz ve secdeye kapandınız. Dün size öğrettiğim salâvatı getirmeye başladınız ve kısa zaman sonra her ikisi de size yaklaştılar. Sizler sevinçle ayaklarını öptünüz ve İsa Aleyhisselam elinizden tuttu ve sizleri ayağa kaldırdı. Yakından Hz. İsa’yı gördünüz. Sizin temsili çizdiğiniz resme hiç benzemiyordu değil mi?
Hazreti İsa’nın nuru sizi sarhoş etti ve içinize baygınlık hissi geldi, zorla ayakta duruyordunuz. Hazreti İsa, beni uzun uzun size anlattı ve Zamanın Gavsûnun ben olduğumu size söyledi. “Osman'ı ne kadar severseniz, Allah da sizi o kadar sever. Allah, Osman'ın dualarını geri çevirmiyor. Allah'ın yanında çok nazlı ve kıymetli. Yeni intisap ettiğiniz İslam dinine sıkı sıkı sarılın, Muhammed Aleyhisselamın üzerine bol bol salavatı şerife getirin, Hak yol üzeresiniz. Yolunuz açık olsun. Ecelinizle öleceksiniz. Ama her şeye rağmen İslam Dinini gizli yürütün. Osman'dan azamî istifade edin. Çünkü kısa zaman sonra Elaziz’den ayrılıp İstanbul’a gideceksiniz.” dedi ve İslam’a intisabınızı tebrik etti. Son sözü de “Kardeşim Osman'a selam söyleyin.” oldu. Muhterem Validesi ile yanınızdan ayrıldı ve üç adım sonra her ikisi de kayboldu ve rüya burada bitti. Sizler uyandığınızda ayaktaydınız ve ellerinizi göğsünüze bağlamış kıyam halinde idiniz.”
Efendi Hazretleri, papazların görmüş olduğu rüyayı anlatmış. Sultanımız, rüyayı anlattıktan sonra: “Arkadaşlar, sizin gördüğünüz rüyanın tabir edilecek durumu yoktur; çünkü rüyanız gayet açık ve sarih bir rüya, Hazreti îsa ve Hazreti Meryem Hatun sizlere olduğu gibi göründüler ve yeni intisap ettiğiniz yolu tasdik ettiler ve sizlerin Hak yolda olduğunuzu sizlere müjdelediler. Bundan sonra İslam’ın emirlerine göre yaşayın ki imanınızı kurtarasınız. Mahşer günü, hem Muhammed Aleyhisselamı hem de İsa Aleyhisselamı doya doya göresiniz. Bu saat itibarı ile geçmişinize ben kefilim, gelecek de sizlerin elinde. Geçmişte Hakk’a gidiyoruz derken, delalete gidiyordunuz; fakat niyetiniz has olduğu için Resulullah Efendimiz, sizlere şefaatçi olacak inşallah. Yakın zamanda buradan ayrılacaksınız, İstanbul’a gideceksiniz. Değil İstanbul, dünyanın diğer ucuna gitseniz dahi sizlerle manen beraberiz. Çağırdığınız her yerde gelir sizlere ulaşırım, bunu da zahiren göreceksiniz. Bol bol Salavat getirin, fırsat buldukça da geçmiş namazlarınızı kaza edin. Haftanın bir gününü mutlaka oruç ile geçirin, bu halinizi üçünüzün dışında kimseye söylemeyin.” Buyurmuştur. Geceki yaşadıkları maneviyatın tesiri ile sarhoş bir halde olan papazlar, ağlayarak Sultanımızın ayaklarına kapanmışlardır ve Efendi Hazretlerine: “Sultanım, sizden önceki yaşantımız boş imiş. Kendimizi Hak yolda sanırken, delalete hizmet ediyormuşuz. Lütfen himmetinizi üzerimizden eksik etmeyin, elimizi bırakmayın.” Demişlerdir.
Sultanımız, papaz efendileri yolcu etmiş ve tayinleri çıkana kadarda sık sık kendisini ziyaret edebileceklerini söylemiştir. Evden gözyaşları arasında ayrılan papazlar, daha sonraki günlerde Efendimizi ziyaret ederek söz ve sohbetlerinden istifade etmişlerdir. Bir müddet sonra üç papazın da İstanbul’a tayinleri çıkmış, son defa Sultanımızı ziyaret etmişler ve Efendi Hazretleri'nden müsaade alarak Elaziz'den ayrılmışlardır.
Daha sonraki yıllarda Sultanımıza mektup yazarak halini hatırını sormuşlar ve Sultanımız bu âlemden ayrılana kadar zahiri temaslarını kesmemişlerdir. Kendileri de ecelleriyle vefat etmiş olan bu kardeşlerimizin ruhları şad mekânları cennet olsun inşallah.
Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğulları Es Seyyid Muhammed Arif ve Es-Seyyid Muhammed Latif Efendinin nakilleriyle kaleme alınmıştır.
HIZIRLA YOLCULUK