Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri
ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİNİN ELAZIĞ’IN BÜYÜK EVLİYASI OLARAK BİLİNEN ŞEYH KAZIM EFENDİYİ İKAZ ETMESİ VE “DERVİŞ” MAKAMINDA OLDUĞUNU KENDİSİNE HABER VERMESİ…
Sultanların Babası, Şeyhül Ekber, Gavsû'l Âzâm, Hıfzû'l Kur'an, Esseyyid, Şeyh Osman Nuri (Bağdadî) Kadesallahu Sırrıhu Hazretleri Elazığ’a geldiği günden itibaren gecesini gündüzüne katarak, devletin kaybolan otoritesini yeniden tesis etmek için olağanüstü gayret sarf etmiş, buna da muvaffak olmuştur. Beri yandan da devletin yapması gereken bina vb. yapıları; halkla iş birliği yaparak inşa etmeye çalışmıştır.
Askerlik Şubesi; hızla tamamlanmış, şube yeni binasına taşınmıştır. Binanın yapımında görev alan askerler; binanın bitimiyle birlikte ödül olarak, iki buçuk ay içinde terhis edilmişlerdir.
Münafıklar her dönemde vardır; o yıllarda Elazığ’daki münafıklar; Sultanımızı, Diyarbakır Kolordu Kumandanlığına şikâyet etmişlerdir. “Yüzlerce asker kaçağını mahkemeye sevk edip cezalandırdıktan sonra, dört yıl askerlik yapmaları gereken asker kaçaklarını iki buçuk ay gibi kısa sürede terhis etti.” Diye şikâyet etmişlerdir. Dilekçe Kolordu Kumandanının eline geçince, Kolordu Kumandanı, Sultanımıza iltifat dolu bir telgraf çekip “Osman Bey, bulunduğun her ortama güzellikler katıyorsun. Allah, Peygamber senden razı olsun. Beni dualarında unutma. Mahşer günü, Habibinin hürmetine Allah, (cc) beni seninle haşrede inşallah.” demiştir. Telgrafı alan Sultanımız duygulanmış ve “Cenab-ı Hak, ne kadar güzel kul halk etmiş. Bu güzel insanlar da olmasa bu fani dünyada yaşamak çok zor.” buyurmuştur.
Sultanımız; Cenab-ı Hak'ın, kendisine bahşettiği maneviyat sayesinde, ihbar edenlerin kimler olduğunu bildiği halde onlara maddi manevi her hangi bir zarar vermemiş, onları bağışlamıştır. Yapması gereken görevleri, sağlığını hiçe sayarak, gecesini gündüzüne katarak yerine getirmiştir.
Sultanımızın sayesinde, Elazığ’da devletin varlığı tam manasıyla yeniden hissedilmeye başlanmıştır. Bu arada Sultanımız; yavaş yavaş manevî çalışmalarına da başlamıştır. Zaman zaman esnafı, tüccarı ziyaret ederek onlarla yüz yüze sohbet etmiştir. Fakir fukara insanların ihtiyaçlarını eldeki imkânlar çerçevesinde gidermeye çalışmıştır. Askeri tabibi yanına alıp yakın köylerdeki hastaların tedavisini yaptırmış, halk ile devletin kopan irtibatını yeniden tesis etmiştir. Sultanımız; savaşlardan, fakirlikten, salgın hastalıklardan yorgun düşen gariban halkla yakın temas kurmuştur. Askerin katkılarıyla; suyu bulunmayan köylere su, yol gibi zarurî olan hizmetleri götürmüştür.
Sultanımız; bir ara Elazığ halkının çok büyük bir evliya sandığı Kazım Efendiyle bir cenaze merasiminde karşılaşmıştır. Cenaze namazını Sultanımız kıldırmıştır. Mevtanın telkinini verdikten sonra cemaatin içinde bulunan Kazım Efendi'ye hitaben:
“Kazım, bu halk senden medet ummakta, himmet talep etmekte! Söyle bakalım bu mevtanın manen durumu nedir? Dünyada altmış beş yıl kalmış ve şimdi aramızdan ayrıldı, Hakk’ın huzuruna çıktı, nelerden hesap vermekte?” deyince, Kazım Efendi önüne bakmış ve cevap verememiştir. Oradaki cemaatin yüzde sekseni Kazım Efendi'ye intisaplıdır. Sultanımız sözlerini şöyle sürdürmüştür…
“Kazım, kelâm ilmi ile Mürşidi Kâmil olunmaz! Şimdi meleklerin karşısına çıkan bu insandan ben haber vereyim. Cenab-ı Hak'ın lutfu ile bu insan, altmış beş yaşını bitirip altmış altı yaşına girmesine on beş gün kala verem hastalığından vefat etmiş. Bu insanı hayatımda hiç görmedim ve tanımam! Bu adam evli ve beş çocuk babasıymış. Çocuklarından dördü kız, biri oğlan… Dünyalık rızkı darmış. Günlük çalışıp kazandıkları ile kendisinin ve ailesinin rızkını temin ederek günlerini tamamlamış. Mevla'ya; epeyce namaz ve oruç borcu varmış. Çünkü elinin kuvveti ile çalıştığı, amelelik yaptığı için, namazlarını bir hayli ihmal etmiş, kılmamış… Ramazan aylarının çoğunda; orucunu gizli gizli yermiş ki kuvvetten düşmesin… Bundan; hanımının ve çocuklarının da haberi yoktur. Bir atı varmış ve o hayvana da pek hoş davranmamış, hayvanı zalimane bir şekilde dövermiş.” dedikten sonra “Kazım! Artık bu eksiklerinden sonra sen de güzel ahlâkından bahset.” deyince, Kazım Efendi:
“Efendi, benim manevî gözüm kulağım yok. Siz lütfedin.” Deyince, Sultanımız Kazım Efendi'ye hitaben:
“Kazım! Elazığ ve civar illerde seni rabıta eden binlerce kadın erkek insan var. Sen bunların mahşerde hesabına oturacaksın. Azrail Aleyhisselam canlarını alırken manen yanında bulunacaksın. Daralıp seni çağırdıklarında nasıl onlara kavuşacaksın? Gözün görmüyor, kulağın duymuyor!” dedikten sonra, “Ben kaldığımız yerden devam edeyim.” deyip sözlerini şöyle sürdürmüştür.
“Ölen bu insan; dedikoduyu sevmeyen, kimsenin arkasından konuşmayan, güler yüzlü, tatlı dilliymiş. Darda kalan insanlara imkânları çerçevesinde yardımcı olurmuş; yani dünyanın kirine pasına çok fazla bulaşmamış. Eksiklerini de- elini göğsüne koyarak- bu canın hürmetine, Yüce Allah (cc) bağışladı ve cennetine koydu. Yalnız ibadet eksikleri bulunduğundan ötürü cennetteki makamı düşük.” buyurmuştur. Bu konuşmaları dinleyen yaklaşık elli civarındaki cenaze cemaati, Sultanımızın maneviyatına âşık olmuşlardır.
Sultanımız, kabri selâmlayarak mezarın başından ayrılır ayrılmaz; cemaat hızla Efendi Hazretlerinin etrafını çevirmiş, kimi elini, kimi ayağını zorla öpmüştür. Sultanımızın üzerinde askeri binbaşı üniforması vardır ve içlerinden “Bir subay nasıl olur da böyle bir maneviyata sahibi olabilir?” diyerek bu duruma hayret etmişlerdir.
Kazım Efendi de, Sultanımızın elini öpmüş ve Efendi Hazretlerinden himmet talep etmiştir. Sultanımızı evinde ziyaret etmek üzere müsaade istemiştir. Sultanımız; Kazım Efendi'nin bu teklifini kabul edip kendisine şunları söylemiştir:
“Kazım, oğlum Lutfi'yi senin medresene kaydet! Kur'an ve fıkıh derslerini sen ver. Sen; ilmi ledünne vakıf değilsin, derviş mertebesindesin, rabıta makamında değilsin!” buyurmuştur. Kazım Efendi de mahcup bir ifade ile:
“Himmetine muhtacım, beni himmetinden ayırma Efendi Hazretleri… Ben de mahdumunuza elimden gelen sayı gayreti sarf edeceğim.” demiştir ve cemaatten on beş kişi, kabristanda Sultanımızdan ders alarak tarikata intisap etmişlerdir. Daha sonra Sultanımız, cemaat ile merhumun evine taziye vermeye gitmiş, taziyede Kur'an okumuş ve okuduğu Kur'an-ı Kerimle cemaati mest etmiştir. Kur’an’ı kerimin okunması bitince Kazım Efendi şunları söylemiştir:
“Ömrümde bu kadar güzel seda ile Kur'an okuyan tanımadım. Efendi, Allah sizi kem gözlerin nazarından saklasın.” demiş Sultanımızın dizini öpmüştür.
Bu olay Efendi Hazretlerinin Elazığ halkıyla manen ilk tanışmasıdır. Sultanımız; cemaatten müsaade alıp cenaze evinden ayrılarak makamına dönmüştür.
Ertesi gün; Sultanımızın göstermiş olduğu eşişiz keramet, Elazığ’da dalga dalga yayılmaya başlamıştır. Hele de büyük evliya sanılan Kazım Efendinin bir kaç defa Sultanımızın elini eteğini öpmesi, Sultanımızdan elâman dilemesi Elazığ’da çok büyük bir yankı uyandırmıştır. Çünkü Kazım Efendi, hem şeriat hem de tarikat ehli tarafından yakinen tanınıp sevilen, sayılan bir insandır. Kazım Efendinin medresesi vardır; Elazığ halkının ve çocukların eğitimine büyük emeği geçmiştir.
Kazım Efendi, kısa süre sonra Sultanımızı hanesinde ziyaret etmiş ve saygı ve hürmetlerini arz etmiştir. Sultanımız da:
“Kazım, sana mahşer yerinde sırat köprüsünün üstünde rastladım, kollarının altında iki tane koltuk değneği ile perişan halde sıratı geçmeye çalışıyordun. Ben de sana sordum, “Kazım seni dünyada iken rabıta eden binlerce derviş vardı; hani onlar nerede?” deyince Sen” Efendi, ben canımı kurtarmakta zorlanıyorum. Nerde kaldı onlar...” dedin. Elhamdülillah senin dervişlerinin de hesabına ben oturdum. Çünkü dehalet edip elâman diledin.” Buyurunca, Kazım Efendi'de ağlayarak:
“Kurban, bu gece bu söylediklerinizin tamamını Allah (cc) rüyamda bana gösterdi. Aynen buyurduğunuz gibi… Ben ve arkadaşlarım da yüce zatınızdan himmet bekliyoruz.” Demiştir.
Ertesi gün ortanca oğlu Muhammed Lâtif (Lutfi) Efendi, Kazım efendinin medresesinde Kur'an derslerine başlamıştır. Lutfi Efendi yaklaşık beş yıl boyunca, medrese tahsilini Kazım Efendi'nin yanında ikmal etmiştir. Kazım Efendi, zaman zaman Sultanımızı evinde ziyaret edip Sultanımızdan söz sohbet dinlemiştir.
Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğlu Es-Seyyid Muhammed Latif Efendinin nakilleriyle kaleme alınmıştır.
HIZIRLA YOLCULUK