Gavs’ul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin Yaşam Serüveni ve Kerametleri
ÂLEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDERİLEN PEYGAMBER EFENDİMİZİN S.A.V, ŞEYH OSMAN NURİ HAZRETLERİNİN ZİKİR HALKASINA TEŞRİFLERİ…
Sahibüzzaman, Seydül Beşer, Kutbû'l Devrân, Hıfzû'l Kur'an, Esseyyid, Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, Mardin'deki resmi görevini devrettikten sonra, evinin eşyalarını toplamış, yeni görev yeri olan Diyarbakır’a hareket etmek üzere hazırlığa başlamıştır. Mardin Şube Reisi; Sultanımızın can ve mal emniyetini sağlamak ve kendisini uğurlamak üzere on askeri yanına alarak Sultanımızın evine gelmiştir. Yanında getirdiği on asker, Diyarbakır'a kadar Sultanımıza refakat edecekler, Diyarbakır'daki ikametgâhına eşyaları yerleştirdikten sonra tekrar görev yerleri olan Mardin'e döneceklerdir.
O günkü askeri usul gereği, rütbeli bir subay bir ilden diğer ile tayin olduğu zaman Devlet, o subayın can ve mal emniyeti için yeni görev yerine varana kadar, emrine belli oranda asker tahsis etmektedir. Koruma tahsisinin nedeni, o yıllarda Devlet güçsüz duruma düşmüştür. Yıllar boyu dış güçlerle harp etmekten, askerlik yapacak insan sayısı azalmıştır. Hayatta kalanların birçoğu da ya sakat kalmış ya da çeşitli hastalıklara düçar olmuşlardır. İmparatorluk çökmüş, İslam Âlemi, kâfirler tarafından birbirine düşman edilmiştir. Bir şehirden diğerine gidene kadar dâhili vatan hainleri, cana, mala, namusa zarar vermişlerdir. Devletimiz, o yıllarda, hem düşmanla hem de dâhili vatan hainleriyle mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Sultanımızın yerine atanan Yüzbaşı, görevi devralmak üzere, Sultanımızın bulunduğu evin önüne gelmiştir. Yüzbaşı, Sultanımızın maneviyatını bildiği için kendisini saygıyla selamlamış, önünde eğilerek Sultanımızın elini öpmek istemiştir. Sultanımız, buna müsaade etmemiş, Yüzbaşı'nın gözlerinden öpüp yolcu etmeye geldiği için kendisine teşekkür etmiştir.
Efendi'nin yerine tayin edilen Yüzbaşı, kendisini zor bir görevin beklediğinin farkındadır. Son bir defa Efendi'nin yüzünü görüp duasını almak istemiştir.
“Kumandanım. Lütfen dualarınızı bizlerin üzerinden eksik etmeyin… Himmetinize muhtacım! Sizin gibi bir komutanın ve gönüller Sultanının yerine oturmak, benim için büyük bir şereftir. Ama yerinizi maddi ve manevi olarak doldurmak benim haddime değil! Halk, sizi yalnızca bir komutan olarak tanımadı, askerliğinizin yanında yüksek maneviyatınızı da tanıdı…” Demiş ve ayrılığın vermiş olduğu hüzünle ağlamıştır.
Sultanımız; Yüzbaşı arkadaşına Hak'tan ve hakikatten ayrılmamasını, makamı mevkii ne olursa olsun asayişi bozanlara müsaade etmemesini, beytül mala dikkat etmesini, yanında görev yapan subay ve erlere disiplin çerçevesi içinde şefkatli davranmasını, halkın içerisindeki imanlı necip insanlarla temasını kesmemesini söylemiştir. Yüzbaşı'nın getirdiği koruma askerlerini de Diyarbakır’a götürmeyeceğini söylemiştir.
Yüzbaşı; Efendi Hazretleri'ne yolların harami dolu olduğunu, kendisine zarar veremeseler dahi yanındaki kadın ve çoluklara zarar verebileceklerini söylemiştir. Bunun üzerine Sultanımız, Mevla'dan yol raporunu aldığını, kendisinin ve evladı iyalinin salimen Diyarbakır'a vasıl olacağını, Derik'ten gelen dervişlerin kendisine refakat edeceklerini söylemiştir. Yüzbaşıya, kışlada kalan silah arkadaşlarına selam söylemesini emretmiş. Yüzbaşının ve kendisine refakat etmeye gelen askerlerin gözlerinden öpüp kışlaya dönmelerini emretmiş, onlarla vedalaştıktan sonra Derik'den gelen erbabı gönül dervişlerle Diyarbakır’a gitmek üzere yola çıkmışlardır.
Derik'ten gelen yaklaşık elli kişilik dervişan heyetinin başını Mehmet Ağa (Mehmet Çavuş) çekmektedir. Sultanımız, gülerek: “Mehmet Ağa, Derik'ten bizimle Mardin'e geldin, şimdi de Mardin'den bizimle Diyarbekire geliyorsun. (Diyarbakır'ın o günkü ismi Diyarbekir'dir.) Allah (cc) ve Peygamber Efendimiz, İmam Ali senden razı olsun!” Deyince Mehmet Ağa ağlayarak
“Bastığın topraklara kurban olayım! Kerem eyle bu fakire! Bundan sonra Ağa kelimesini kullanma… Bu tende bu can sağ olduğu müddetçe senin kölenim ve size köle olmaya da layık değilim! Eğer müsaade ederseniz kalan ömrümü size hizmet ederek geçirmek isterim. Ne mal ne de çoluk çocuk umurumda… Ben ömrümde bir Ağa tanıdım! Hem maddi hem manevi âleminin Ağası da Bey'i de Efendisi de sizsiniz! Yalnız gönlüm alev yanıyor, büyük bir ıstırap içerisindeyim. Halim size ayandır. Çünkü zahiren bizlerden bir adım daha öteye gidiyorsunuz. Manen bizlere teveccühünüz, hiç şüphesiz dünyanın öbür ucunda da olsanız devam edecektir. Yalnız Hakk’ın nuruna boyanmış olan cemalinizden uzak kalmak, bana ölümden beter geliyor.” demiş ve hıçkırıklara boğularak ağlamıştır. Efendi'nin bindiği atın yanında yürüyen Mehmet Ağa (Mehmet Çavuş) kendinden geçmiş ve cezbe halinde yere yuvarlanmıştır. Mehmet Ağa'nın bu duygu yüklü konuşması diğer ihvanların da gözyaşına boğulmalarına sebep olmuştur. Bu maneviyat dolu hadise Mardin'in hemen çıkışında meydana gelmiştir.
Bu olay üzerine Sultanımız, atından inmiş ve yaklaşık elli kişilik derviş grubuna; ayrılığın şekli olduğunu, ölümün dahi kendilerini ayıramayacağını, bu birlikteliğin Mahşer birlikteliği olduğunu ayrılık olmadığını, aralarındaki bağın gönül bağı olduğunu, gönül bağını ölümün çözemeyeceğini, buyurduktan sonra gözyaşı döküp cezbe halinde yerde yatan Mehmet Çavuş'un elinden tutup yerden kaldırmış ve dervişanlara kol kola girmelerini emrettikten sonra “Bu topraklarda Hakk’ı zikrederek yaşadım, Hakk’ı zikrederek de bu toprakları zahiren terk edeceğim…” demiştir. Dervişane “Hay” esmasını çekmeleri komutunu vermiştir. Dervişler, Efendi Hazretleri'ni halkanın ortasına alıp “Hay” esmasını zikre başlamışlardır. Sesi güzel olan bir derviş, ayrılık üstüne bir ilahi söylemiş, o yüce Sultanın etrafında, yaklaşık bir saat boyunca ağlayarak Hakk’ı zikretmişlerdir.
Sultanımız, zikri bitirdikten sonra, Resulü Ekrem ve Nebiyi Muhterem'in halkaya teveccüh ettiğini söylemiştir.
“Bu kervanın zahiri refakatçisi sizlersiniz! Ama bu kervanı, Mardin ve civarında yatan birçok Veli ve salih amel sahibi insan yolcu ediyor! Mehmet gördüklerini anlat!” diye emredince yaşadığı manevi cezbenin sarhoşluğu içinde olan Mehmet Çavuş “Kurban konuşmaya mecalim yoktur, sayende Resullulahın mübarek cemalini görme şerefine nail oldum.” Deyince Şahı Evliya Sultan Şeyh Osman Nuri (Bağdadi) Hazretleri, “Mehmet oğul, bu halkanın, bu kervanın başı Muhammed Aleyhisselam'dır. Yolumuz direkt Hakk’a giden bir yoldur elhamdülillah! Yolumuz şeriat, tarikat, hakikat ve marifet üzere bir yoldur. Size söylediğim sözlerden ayrılmazsanız, ömrünüzün sonunda gideceğiniz yer cennettir!” Deyince Mehmet Çavuş, Efendi Hazretleri'nin sözünün arasına girip: “Kurban sizin olduğunuz her yer bize cennet! Bastığın yerlere kurban olalım! Bizim gibi eşkıyaları yanınıza aldınız, küfürden; Hak ve hakikate kavuşmamızı sağladınız! Bizlerin üzerinden dünya ahiret elinizi çekmeyin!” diyerek Efendi'ye minnet etmiştir. Sultanımız da “Mehmet, Allah'ın emirlerinin dışına çıkmayın, gerisine karışmayın!” buyurmuştur...
Makale; Gavsul-sakaleyn Es-Seyyid Şeyh Osman Nuri Hazretlerinin torunu Es-Seyyid Osman Nuri Ölmeztoprak tarafından, Şeyh Osman Hazretlerinin oğlu Es-Seyyid Muhammed Latif Efendinin nakilleriyle kaleme alınmıştır.
Hizirlayolculuk.com