top of page

İSLAM VE SANAT

İslam baştanbaşa bir estetik ve güzelliktir, bir güzel sanattır. Bunun aksini iddia edenler büyük bir yanılgı içindedirler. Örneğin Mevlana hem büyük bir İslam âlimi, hem de büyük bir sanatçıdır. Dinden sevgiyi, felsefeyi, estetiği çıkarırsanız geriye ne kalır? Ancak bugün ne yazık ki birçok yerde Kur’an’ın tanımladığı değil bazı insanların yaşadığı İslam vardır. Gerçek sanat, insanı Allah’a götüren bir yoldur. Necip Fazıl bir şiirinde “Anladım, san’at yalnız Allah’ı aramaktır, Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomaktır.” der.


Hüsnü muhafaza; güzeli koruma demektir. Sanat, yeryüzünde hüsnü muhafaza içindir. Müslümanlar tarihin hiçbir döneminde sanatın hiçbir kolundan ayrı kalmamışlardır. Camiler, minareler yapılırken mânâ yönünden en güzele götürecek şekilde tasarım yapılmıştır. Bir binayı, bir şehri güzelleştirmek, bir ruha ışık vermek neden kötü olsun ki? Bir Hadis-i Şerif’te “Allah güzeldir, güzeli sever.” Buyrulmuştur. Peygamber Efendimiz de çok zarif, çok kibar bir insandı, sanatçılara çok değer verirdi. Eşlerine “Ya Hümeyra: Ey güzel yanaklı” diye hitap etmiştir. Bir mezarın içinde gördüğü taşı sırf gözü rahatsız etmesini istemediği için çıkarttırmıştır; böylesine bir incelik, heyecan ve ruh göstermiştir.


Allah-ü Teâla, Kuran-ı Kerim’de Hazreti Musa’dan, Firavun ile konuşmaya gitmesini istediğinde “Firavunla konuşurken yumuşak ve tatlı söyle.” Buyurmuştur. Yoksa zorba bir ifadeyle, sert bir dille konuş denmemiştir. Hz. Aişe Validemiz hanımlara: “Çocuklarınıza küçükken şiir öğretiniz. Şiir, konuşmayı ve dili güzelleştirir.” diye tavsiyede bulunmuştur. Müslümanlıktan putperestlik korkusu çıkınca resime de sıcak bakılmıştır. Peygamber Efendimizin evinde üzerinde at figürü olan bir perdeden yapılmış yastık vardı. Bu perde aynı zamanda caminin girişini de örtüyordu. Sahabelerin yüzüklerinde de hayvan figürleri vardı. Mâbud haline getirmedikçe bunlarda bir sakınca görülmemiştir.


Türklerin göçebe bir topluluk olduğu, sanat birikimlerinin olmadığı iddia edilmiştir. Ancak bu doğru değildir. Bir söz vardır, “Kur’an-ı Kerim Mekke’de nâzil olmuş, İstanbul’da yazılmıştır.” diye. Türkler birçok sanat kolunda olduğu gibi hat sanatında da üstattırlar ve bu sanatın en müstesna örneklerini vermişlerdir.


Güzel deyince tek bir anlayış değil farklı farklı anlayışlar içerilmektedir. Batı sanatı dış dünyayı göründüğü gibi tuale yansıtır. Bir de Doğu sanatı vardır. Bu mistik bir sanattır. Dış dünyayla oyalanmayıp bunun arkasındaki ebedî gerçeği yakalamaya, dış dünyayı aşmaya çalışır. Soyuta yönelir. İslam sanatının meyli de bu yöndedir.


Kâinatta mevcut olan ahenk ve muazzam düzen de büyük bir güzelliktir ve sanattır. Kur’an-ı Kerim’de “Allah, yaratıcıların en güzelidir.” Buyrulmaktadır. Kimyager de bir sanatkârdır, kimyanın güzelliklerini ortaya koyar. Fizikçi, hekim, biyokimyacı, matematikçi hepsi kendine göre bir sanatı, bir muazzam yaratılışı ortaya koymaktadır.


Yeryüzündeki her şey birer ayettir aslında. Kur’an-ı Kerim’de “Allah ölçtü, bir ölçüye göre yarattı.” Buyrulmaktadır. Demek ki güzel olan şeyde bir ölçü vardır. Bir Müslüman ahlâken güzel olmalıdır, huyu, hâli, hareketleri, her şeyiyle güzel olmalıdır. Her halinde bir ölçü olmalıdır. Müslümanın giyim ve kuşamı da güzel olmalıdır. Peygamber Efendimiz bir gün kendisiyle konuşmaya gelen üstü başı sefil, dağınık bir adamı geri yollamış, ancak kendine çeki düzen verip geri gelince görüşmeyi kabul etmiş, eski halinin şeytana yakın olduğunu belirtmiştir.


Bir günebakan çiçeğinin çiçek tohumları bile bir spiral şekilde sıralanarak estetik bir güzellik oluştururlar. İşte insan da etrafındaki bütün bu güzellikleri görmeye çalışmalı, estetiğin kanunlarını keşfetmeli, güzelliklere yönelmelidir. Bütün bunların yanında insanın her şeyden önce düşüncesini güzelleştirmesi gerekir. İnsan her haliyle güzelliği yansıtmalı, Allah’a giden yolda olmalıdır. Önce geçmişi önyargısız bir şekilde incelemeli, sonra kendini yenilemelidir. İnsan cenneti sadece ahirette beklememeli, bu dünyasını da cennete çevirebilmelidir. Psikologların bir cümlesi vardır: “Yaşamak, bir sanattır.” derler. Yaşamayı sanat haline getiren şey fikirleri güzelleştirmekle başlar. Bir İslam Büyüğü “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından zevk alır.” Buyuruyor.


Önce tabiata bakalım, sonra iç dünyamıza yönelelim, kendimizi, düşüncelerimizi güzelleştirelim. İşte o zaman stresten kurtulur, hayatımızı şiir gibi sadece ahenk ve güzelliklerle doldurmuş oluruz. Allah bunu cümlemize nasip etsin...

SABRİ TANDOĞAN

Yargıtay Emekli Hâkimi

Opr. Dr. Hüseyin Münir Derman’ın Talebesi

bottom of page