DİLENCİLER VE DİLENCİLİK ÜZERİNE…
Dilenciler aslında yoksul olmadığı halde kendisini yoksul göstermek suretiyle imkânı olanlardan sözle, yazıyla, davranışlarıyla para veya eşya isteyen kimselerdir. Bunlar istekte bulunduğu kişilerin duygularını sömürmek yoluyla amaçlarına ulaşmak isterler. Bazen o kadar ısrarla isterler ki insanlar ya utanarak, ya usanarak, hiç de gönüllü olmadan para veya eşya verirler.
Zaman zaman hepimizi daraltıp, bunaltan sokak dilencilerinin bir kısmının fiziksel özürlü oluşu dilenme işini başarıyla yürütmelerinde önemli bir rol oynamaktadır. Bu yüzden bazı dilenciler özürlü rolünü oynarlar. İki gözü de körmüş, kolu, bacağı sakatmış gibi davranırlar. Bir kısım dilenciler de fiziksel özürlü eşini veya çocuğunu aracı olarak kullanmakta, bazıları bir başka rol yapan dilenciyi yanlarına alarak insanların yardım etme duygularını sömürmektedirler. Sokaklar ve caddeler, cami önleri ve mezarlıklar, tren istasyonları, otogarlar ve otobüs durakları, evler ve işyerleri, üst veya altgeçitler dilenmenin mekânlarını oluşturmaktadır. Dilenciler bazen doğrudan para veya eşya isteyerek dilenmekte, bazen verilen herhangi bir şeyi reddetmeyerek bunu da kâr saymaktadırlar. Dilencilerin, dilenmelerinin nedenini işsizlik, yoksuzluk, hastalık, sakatlık, yolda kalma gibi gerekçelere dayandırmalarına rağmen birçoğu hiç ihtiyacı olmadığı halde dilenciliği bir meslek olarak algılıyor, kolay para kazanmanın bir yolu olarak görüyorlar. Orta Anadolu’daki bir vilayetimizin bir köyünde bütün erkeklerin dilenciliği meslek haline getirdikleri bilinmektedir. Dilenmeye gitmeyi “kâra gitmek”, dilencilikten evlerine dönmeyi ise “kârdan gelmek” olarak ifade etmektedirler. Yasal düzenlemelerin olmaması dilenciliğin devam etmesinde önemli bir faktördür. Belediyeler “kaldırım işgaliye cezası” uygulayıp yerleşim merkezinin dışına çıkarmaktan başka bir önlem alamamaktadır. Bu tür cezalarla sorunun önüne geçilemiyor ki… Çözüm için eğitimle beraber yasal düzenlemelere kadar uzanan geniş yelpazeli düzenleme ve uygulamalara kadar gitmek gerekir.
Peygamber Efendimiz SAV, “Dilenmekte ısrar etmeyiniz. Allah’a yemin ederim ki sizden biri benden bir şey ister de hoşuma gitmemesine rağmen bir şey koparırsa verdiğim malın bereketini görmez.” Buyuruyor. Öyle insanlarla karşılaşırız ki adeta insanın yakasına yapışır, ısrarla bir şeyler isterler, az çok bir şey almadan asla bırakıp gitmezler. Hadis-i Şerifte bu tür zorlamalar özellikle yasaklanmıştır. Israrla dilenerek elde edilen malın da kimseye faydası olmayacağı açıkça ifade edilmiştir. Burada İmam Ahmet İbni Hanbel’in duası ne kadar anlamlıdır: “Allah’ım, yüzümü Senden başkasına secde etmekten koruduğun gibi Senden başkasından bir şey istemekten de koru.” Malını çoğaltmak için dilenmek kıyamet gününde dilenci için yüz karası olacaktır. Üç beş kuruş için yüzsuyu dökmeyi göze alan kimse, kendi şeref ve haysiyetini ayaklar altına almış olur, ahirette de herhangi bir değeri olmaz. Peygamber Efendimiz SAV Buyuruyor ki: “Kim ihtiyaç içine düşer de bunu insanlara açarsa ihtiyacı kapanmaz. Kim de ihtiyacını Allah’a arz ederse Allah’ın hemen veya ileride o kimseye rızık vermesi umulur.”
Utandığı için iffetli davranarak kimseye el açmayan fakirler üstün nitelikli insanlardır. Yıllardır düşünürüm: “İhtiyaç sahibi dilenciler için, dilenciliğe zorlanan çocuklar ve sokak çocukları için merkezler kurulsa, bir kısmında barındırılsalar, bir kısmında kendilerine uygun görülen el sanatları öğretilip uygulaması yaptırılsa, bir kısmında onların eğitimi için özel filmler gösterilse, özel piyesler oynansa… Özellikle akşam yemeklerinden sonra bazı aydın kimseler getirilip moral verici, hayatı ve insanları tanımaya yönelik konuşmalar yaptırılsa… Sonra onlar istidatlarına göre müzikle, resimle, edebiyat ve şiirle güzel sanatlara yöneltilse… Bunların hiç de masraflı olacağını sanmıyorum. Yeter ki ilgili kurumlar inançla, aşkla meselenin üstüne eğilsinler. Bu şekilde büyük bir toplumsal yara daha en güzel bir şekilde kapanmış olacaktır.
SABRİ TANDOĞAN
Yargıtay Emekli Hâkimi
Opr. Dr. Münir Derman’ın Talebesi