top of page

Ricalül gayp Evliyası, Yedilerin Reisi Lâdikli Ahmet Ağa’nın Sırları…

Göklerin ve Yerin Komutanı Hıdır Aleyhi selamın Ricalül Gayp Evliyası Yedilerin Reisi Lâdikli Ahmet Ağa ve Ricalül Gayp erenleriyle birlikte Kore Savaşına Katılması…

Konyalı Hacı Halis Kestane Efendi, askerlik yaptığı İstanbul Uçaksavar Tugayından, gönüllü olarak savaşmak için Kore’ye gider. Kore cephesinde Çin ve Rus askerleriyle savaşırlarken, ansızın göğün ve yerin komutanı Hıdır Aleyhi selam, Yedilerin Reisi Lâdikli Ahmet Ağa ve ricalül gayp erenleri ellerindeki kılıçlarla ortaya çıkarlar… Çin ve Rus askerlerinin içine dalıp gök ekin gibi onları biçerler… Kore savaşına katılan Haci Halis Kestane Efendi bu olayı şöyle anlatıyor…


Hıdır aleyhi selamın İstanbul’da gelip benimle görüşmesinden sonra, askerlik yaptığım İstanbul Orhaniye Uçaksavar Tugayı'ndan dağıtımım Kore’ye çıktı. Birleşmiş Milletler Karargâhına katılmak üzere, Türk Tugayıyla birlikte Kore'ye gittim. İki yıl boyunca, cephenin ileri hattında Kızıl Rus ve Çin ordusu ile savaştık.


Bir gece; yine cephede iken, gece saat bir sıralarında düşman taarruza başladı. Ben, cephede piyadenin savunmasıyla görevli zırhlı birliklerde görev yapıyordum. Bizim Türk askerinin bulunduğu mevziler, düz bir arazide idi. Bizim solumuzda İngilizler, sağımızda da Kore'nin kendi askerleri vardı.


Çinliler, İngilizlerin bulunduğu mevkie taarruza başlattılar. İngilizlerin bu taarruza karşılık vermeyip bulundukları cepheden geri çekilmesiyle, bizim sol kanadımızdan boşluk oluştu ve Çin askerleri aniden bizi çember içine aldılar. Bizim sağ kanadımızda bulunan Kore askerleri de geriye çekilmişlerdi. Çin askerleri, bu boşluktan istifade edip kafeste keklik misali, bizi tamamen çember içine aldılar. Çinliler; Türk Tugayı’nın tamamını değil, Tugay mevcudunun üçte birini çember içine almışlardı. Çembere alınan Türk askeri, ileri kademede görev yapan askeri birlikti. Çin askerleri, bizi çember içine aldıktan sonra, bize karşı silah kullanmadılar. Bizi cephe gerisinde bırakıp ileri taarruza devam ettiler.


Bu arada, çember içinde ne kadar Türk askeri varsa bir araya toplandık. Bize nereden bir imdat gelecek, diye bekleyip o gece, çember içinde sabahladık. Gündüz de, öğlen ve ikindi arasına kadar çember içinde bekledik.


İkindi vakti, Kore saatiyle saat 15.00 sıralarında, bizim gerimizdeki Ateş İdare tarafından bize doğru bir helikopterin geldiğini gördük. Bizim bulunduğumuz yere 50 metre kala, bir kişi helikopterden paraşütle atladı ve yanımıza geldi. Gelen kişi, Tugay Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcı Paşaydı.


Tugay Komutanımız Tahsin Paşa bize şöyle bir konuşma yaptı:


“Merhaba benim kahraman askerim! Size beni kavuşturan Mevlam’a şükürler olsun! Evlatlarım! Şimdi beni iyi dinleyin! Burada bulunan asker, tugay mevcudumuzun 3’te 1’i kadardır ama şu anda ben de buradayım! Türk Tugayının tümünü ben temsil ediyorum! Onun için, Kore'de bulunan Türk askerinin tamamı, burada kabul edilir! Şimdi size soruyorum:


“Türk Tugayı Kore’de esir düşmüş diye mi? Yoksa Türk Tugayı topyekûn Şehid olmuş diye mi tarihe yazılmak istersiniz?” Dedi.


Askerler, hep bir ağızdan:


“Şehit olmak isteriz, esir olmak istemeyiz!” diye bağırdık.


Tahsin Paşa askere olan güvenini bildirip “Şerefli Türk Milletinin aziz evlatları! Ben de sizlerden bunu beklerdim! Allah bizimle beraberdir!” Dedi ve “Süngü tak! Hücum!” emrini verdi.


Hep birlikte süngü takıp; Allah, Allah!” sedalarıyla düşmana hücum ettik.


Tugay Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcı Paşa, askerin iki metre kadar önünde, bizzat düşmana süngü vuruyordu. Tuğgeneral Tahsin Yazıcı Paşa, süngüsüne taktığı Çin ve Rus askerlerini; sanki hiç ağırlığı olmayan bir saman çuvalı gibi omzunun üzerinden geriye atıyordu. Bizler de Tahsin Paşanın ardındanAllah Allah!” naralarıyla süngü hücumunda ileri atıldık…


Bu arada tuhaf şeyler olmaya başladı. Tahsin Paşa'nın ve bizlerin elinde, süngü vuracak kâfir asker kalmamıştı. Daha biz Çin askerlerine yetişip süngü vurmadan, Çin askerinin cesetlerini ayaklarımızın altında çiğneniyor halde buluyorduk.


Bu acayip Hadise'ye şöyle tanık oldum…


Bizim az ilerimizde, özel manevi kıyafetleri ve ellerindeki kılıçlarıyla, Üstadım Hıdır Aleyhi selamı, Lâdikli Hacı Ahmet Ağa’yı ve kendileri gibi daha birçok manevi erenleri gördüm. Bizim Türk askerlerinin önündelerdi, Çin ve Moskof askerlerine kılıç sallıyor ve kâfir askerini kırıp geçiriyorlardı, bize süngü vuracak asker bırakmıyorlardı…


İşte bunlar, Ricalül Gayp Divan ehli velileri, Allah'ın manevi orduları… O gün, Allah'ın manevi askerleri yetişip Türk askerlerini muhasaradan, o korkunç çemberin içinden kurtardılar. O manevi ordular, Allah'ın askerleridir. O gün var oldukları gibi, bugün de varlar… Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. O Rical-İ Gayb Divan Erleri, her zaman, Müslüman askerlerin yanında olacaklardır inşallah…


Seyyid Muhammed Necmeddin

Hizirlayolculuk.com

bottom of page