top of page

Behlül-Divane Görünümlü Rical’ül Gayb Evliyası Malatyalı Haceli Baba

Malatya; bağrında nice evliyaları barındıran gizemli bir şehirdir. Belki kayısısından, belki havasından, belki de suyundandır bilinmez. Bundan dolayıdır ki Malatya insanı bir başkadır. Malatya’yı gizemli yapan şeyse Eskimalatya/Battalgazi ilçesinde, üç milyonu aşkın şehidi sinesinde barındırması, bu şehitlere, her biri sıra dağlar gibi gizemli evliyaların ve seyyidlerin eşlik etmesi… Anadolu’da, sinesinde en fazla şehit barındıran kent Malatya’dır. İslamiyet’in kabulüyle birlikte 10. Yüzyıldan itibaren bu beldede, İslam askerleriyle küffarlar arasında savaşlar olmuştur. Bu savaşlar neticesinde üç milyonu aşkın şehit Malatya/Battalgazi toprağında yatmaktadır. Anadolu’ya Selçuklu mimarisiyle yapılan ilk cami de Eskimalatya/Battalgazi’deki Ulu Camii’dir. Seyyid Battal Gazinin, cesareti, yiğitliği, zekâsı, korkusuzluğu adeta Malatyalıların karakteristik, simgesel bir özelliği olmuştur… Malatya insanı, Malatya halkı bir başka güzel…


İslam dünyasının, hatta Malatyalıların dahi ayrımında olmadığı, dünyada çok az evliyanın bildiği bir sır vardır bu kutsal topraklarda. Gelmiş geçmiş bütün ricalül gayp adamlarının bir araya geldiği, istişare ettiği, manevi karar aldığı belde, Malatya Battalgazi-Orduzu arasındaki bir mekândır. Battalgazi, Toygar köyünün belli bir kesiti de söz konusu mekâna dâhildir. Bu mekânda, gece yarısı, olağanüstü ruhani haller zuhur eder. Ricalül gayp evliyaları ruhaniyatlarıyla akın akın bu mekâna gelirler. Kırklara karışmak isteyen nice ricalül gayplar, bu mekâna gelmiş, gönüllerini Hakk’a vererek O’nu anmışlar, ricalül gayplar içine girmeye çalışmışlardır.


İstanbul’da yaşayan Şeyh Mahmut Efendi, Malatya’nın bu sırrını bilen dünyadaki nadir evliyalardan biridir. Şeyh Mahmut Efendi’nin Kırklara karışması için görevlendirdiği Malatya Battalgazi’ye gönderdiği bir sofiyle yıllar önce bu mekânda karşılaşmıştım. O sofi, İstanbul’dan gelip Malatya/ Battalgazi’ye yerleşmişti. Şeyh Mahmut Efendi’nin emriyle, söz konusu mekânda, geceleri Allah’ı anarak ricalül gayplarla irtibat kurup kırklar içine girmeye çalışıyordu. Kendisiyle, zaman zaman sohbet etmişliğimiz olmuştur, bizi çok severdi. Bize, bazı olağanüstü haller yaşadığını, ricalül gayplarla, şühedalar ile irtibata geçtiğini söyledi. Kalp gözü açıldığı için şehre pek uğramadığını, yalnızca banyo ihtiyacı için Malatya’ya gittiğini, insanları farklı hayvan suretlerinde gördüğünü, buna tahammül edemediğini bize söylemişti. Kırklara karıştı mı, karışmadı mı? Bu, ilahi bir sır olarak bizde kalmalıdır. Şeyh Mahmut Efendi’nin, kırklara karışması için Malatya Battalgazi’ye gönderdiği sofi kimdir, nerelidir, ismi nadir, ne iş yapar? Bu soruların cevabını kesinlikle vermeyeceğiz ve bu bilgiler, kesinlikle bizimle mezara girecektir.


Malatya’ya defaten gittim. Söz konusu Battalgazi/Toygar/Orduzu üçgeninde, yıllarca gece yarısı dua etmişliğimiz çok olmuştur… Oradaki ruhani havayı, Allah’ın tecellisini hiçbir yerde görmedim… Anlatılması imkânsız bir şey… Resmen buut değişiyor, kendinizi bambaşka bir evren içinde buluyorsunuz… Ne gam ne keder, hiçbir tasa kalmıyor o mekânda… Hele de Allah’ın aşkı ve yakınlığı… Resmen mucize bir şey…


Malatya’da bulunduğum bir gece yarısı, Battalgazi Toygar’a gidip o ıssız mekânda çok kuvvetli bir sedayla ezan okuma hissiyatı bizde egemen oldu. Arkadaşın arabasıyla söz konusu mekâna geldik. Saat gece 12. 30 sularıydı… Yer gök ruhaniyat yağıyordu sanki. İki arkadaşa “Buradan sakın ayrılmayın.” dedim ve elime bir ağaç dalı alıp Ayetel Kürsü okuyarak onları daire içine aldım. Sonra yanlarından ayrılıp kendilerinden beş yüz metre kadar ilerideki bir mekâna geldim. Şiddetli bir ses tonuyla ezan okumaya başladım. Bu ses, kesinlikle bize ait değildi, dehşetli bir ezandı. Ezanın ortasına gelince şiddetli bir bağırma ve figan oldu… Bu ses dünyadaki hiçbir hayvanın ve varlığın sesi değildi… Korkunç ve ürperticiydi… Ezan bitince arkadaşların yanına döndüm. O bağırma sesinin korkusundan beti benizleri sararmıştı… “Biz ömrümüzde böyle bir çığlık, böyle bir figan sesi duymadık. Bu ses dünyadaki hiçbir hayvana, hiçbir varlığa, canlıya ait değildi. Bu çığlığın, sedanın sırrı neydi?” diye sordular. Cinni-şeytanların çığlığıdır belki diyerek tebessüm edip konuyu kapattım.


Makalemizin konusu Eski Malatyalı Hacı Ali Baba namında bir veli. Babasının adı Bayram. 1911 yılında Eski Malatya’da doğmuş. 1974 yılında Eski Malatya’da ölmüş. Kendisi Battalgazi Sıptırız mezarlığında meftun.


Ricalül gayplar içinde üç tür veli vardır. Bir gurup, veli olarak görünür, bir gurup meczup, bir gurup da günahkâr zındık olarak görünür. Hacı Ali Baba ricalül gayp velisidir ve kırklardandır. Gayp âlemi, şühada âlemi, berzah âlemiyle dünya arasında bir köprü vazifesi görmüş, kırklar içinde ruhani görev yapmış bir velidir. Esrarlı bir ledün ilmine sahiptir. Tayyı zaman, tayyı mekân yapabilen bir evliyadır. Ricalül gaypların Divan ehlindendir. Divan toplantılarına katılmıştır. Tayyı zamanla dünyanın pek çok noktasında, kırklar toplantısına iştirak etmiştir. Aile yakınları bu yönünü bilmemektedir. Hacı Ali Baba’nın bu manevi özelliği, Malatyalılar tarafından da pek de bilinmez. Malatyalılar, kendini behlül-divane olarak tanıyıp sevmişler. Kendisine, neden Behlül-divane demişler? Çünkü Hacı Ali Baba, kırklardan olduğunu halktan saklamak için bayanların giydiği entari giymektedir. Bu, onun perdesidir. Yerel Malatya şivesiyle, konuşmuş, çoğu zaman insanlara takılıp onlara espri yapmıştır. Hacali Baba, kendisiyle diyalog kuran insanlara yer yer komik cevaplar verirmiş. Yaz kış, yağmur-çamur, hep yalınayak gezmiş, çorap ve ayakkabı giymemiştir. Kendisine “Haceli Baba, neden ayakkabı giymiyorsun?” diye soranlara “Allah’ın verdiği ayağı eskittik mi ki ayakkabı giyelim.” diye cevap verirmiş.


Eski Malatya’da yolun bir kenarında oturur, yoldan geçen arabalara bakarmış. Behlül-divaneyi çok seven şoförler, onu görünce saygılı bir şekilde durur, entarisinin cebine para bırakırlarmış. Haceli kesinlikle paraya elini sürmez, parayı eline almazmış. Haceli’yi görüp de durmayan şoförlerden pek çokları kaza yapmışlar. Bundan dolayıdır ki şoförler, Hacaliye büyük saygı gösterip para verme yolunu seçmişlerdir. Aslında Haceli’nin yaptığı iş, o beldeye felaket, bela gelmesin diye para almaktan başka bir şey değildir. Çünkü Haceli bir dilenci değildir. Emek sarf etmeden, çalışmadan para kazanan kimseler için Malatyalılar bu yöreye özgü bir deyimi literatüre kazandırmışlar. “Sende Haceli şansı var.” Haceli, entarisinin cebine konan paralara elini sürmeden bir yakınına verir, geçimini de böyle sağlarmış.


Eski Malatya’daki bütün sokak köpekleri ona olağanüstü saygı göstermektedirler. Nereye gitse köpekler hep çevresindeler. Herhangi bir yerde durduğunda köpekler de durmakta, Haceli Baba yürüyünce onlar da yürümekteler. Bu sır, hiçbir zaman anlaşılamayacak bir gizemi bünyesinde barındırmaktadır. Her sabah aile fertleri, bir ibadet gibi Haceli Babanın kollarına girip kendisini ana caddeye getirmekteler… Geçen arabalardan hangisine el etmişse; şoförler hemen arabayı durdurup Haceli’nin yanına koşarak saygıyla para verirler. Çünkü el ettiği zaman durmayan şoförlerin, kesinlikle başlarına iyi şeyler gelmemiştir, çoğunlukla aynı gün içinde kaza yapmışlardır.


Haceli Baba, dışıyla halka meczup, behlül görünen; ama aslında meczup ve behlül-divane olmayan bir ricalül gayp evliyasıdır. Kendisi kırklardandır.


Haceli Baba’nın üzerinde korkunç ve ilahi bir heybet hali var. Bakışlarına tahammül etmek, onunla göz göze gelmek her babayiğidin harcı değildir. Onunla konuşanlar, korkudan gözlerini sağa-sola çevirip kendisiyle diyalog kurma yolunu seçmişlerdir. Halka, pek çok kerametler söyleyip, onlara yol göstermiştir…


İşin en doğrusunu; yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah bilir.


Hacı Ali Baba’nın bütün ricalül gayp evliyaların ruhu için el-Fatiha


Seyyid Muhammed Necmeddin

Hizirlayolculuk.com

bottom of page