Nakşibendi yolculuğunda on bir adım: Nazar ber kadem sırları
Nakşibendi tarikatının en önemli düsturlarından birisi de, “Nazar ber kadem” pratiğidir. Nazar ber kadem, “Ayağının ucuna bakarak yürümek” anlamına gelir. Nazar ber kadem, yalnızca ayağının ucuna bakarak yürümek ve harama bakmamakla mı ilgilidir? Bizce pek de öyle görünmüyor… Bu sözün, birçok havas derinliği var…
İnsanlar vardır, konuştukları zaman yalan söylerler, yalan söylemeyi zekilik sanırlar, gıybet ederler, ikiyüzlülük yaparlar, faiz yerler, haram işlere dalarlar, televizyon karşısında ömür tüketirler, kalpleri dünya sevgisiyle dopdoludur, ortaya karışık boş boş konuşup dururlar. Böylesi insanların yüzüne bakan sufilere, onların hallerinden yansımalar olur. Böylelerinin özlerindeki kötülük, yüzlerine yansıdığından, onların yüzüne bakanlara da o hallerden istenmedik yansımlar olur. Buna bağlı olarak da bir bakmışsınız namazdan, zikirden soğumaya yüz tutmuşsunuz… Namazlar kaçıyor, günlük virtleriniz kaçıyor, zikir size oldukça ağır getiriliyor ve Allah’ı zikriniz durma noktasına gelmiş, zikirden de hiçbir haz alamıyorsunuz… Her geçen gün, manevi olarak bir gül gibi sararıp soluyorsunuz… Bu durumlar, sizin arkadaş tercihinize bağlı olarak ortaya çıkan doğal sonuçlar… Böylesi kişilerle arkadaş olmanın bedelini feci bir şekilde ödüyorsunuz… Yani, “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” hadisi şerifinin sırrı açığa çıkıyor, olup biten bu… Kendileriyle arkadaş olup konuştuğunuz, yüzüne baktığınız böylesi kişiler, sizi adım adım felakete sürüklerler… Onların boş konuşmaları, hatta Kur’an okurkenki sesleri dahi helak edicidir, yüzlerine bakmak da öyle… Böyleleriyle aranıza mesafe koymadıkça, kendileriyle arkadaşlığı sonlandırmadıkça, ne zikredebilirsiniz ne de zikrin hazzını alabilirsiniz… Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir? Eşimiz, yol arkadaşlarımız için de mi bunlar geçerli? Tabii ki de öyle… Bunlar, bir nazar ber kadem sırrıdır…
Nazar ber kademin diğer bir havassı; dedikoducu, yalancı, faizci, ikiyüzlü, dünyayı amaç edinip kalbine doldurmuş, fesat, boş boş konuşan ve emsali kişilerin yemeklerini yememek, bir şeylerini içmemekle ilgili... Her insanın ruhani hali; bir enerji şeklinde Allah tarafından yiyeceğine, içeceğine yansıtılır… Bu, kesindir. Nas suresinde zikredilen “Hannas” cinleri, böylesi berbat kimselerin yemeğine ve içeceğine ortak olurlar, zararlı bir enerji halinde o yiyecek ve içeceklere kümelenirler, böylesi kişilerin yemeğini yiyenlerin, bir şeylerini içenlerin bedenlerine geçerler. Buna bağlı olarak da, o kişilerde namazdan ve zikirden soğuma, zikirden haz alamama, dedikodu yapma, gıybet etme, sapkın şehvet fikirleri, zina etme isteği, intihar düşüncesi, dini kutsal değerlere sövme, Allah’ı inkâr fikri ve benzeri haller baş gösterir… Artık o sufi, kendinden başka biri olmuştur… Yiyecekle beraber bedene geçen Hannas cinleri, bir süre sonra kalbe yerleşirler ve o sufiye vesvese verip bu yolla kendisini yönetmeye başlarlar. Çok dindar, iffetli, namuslu bir sufi, bir bakmışsınız müstehcen film izleme bağımlısı olmuş, tavla oynamaya başlamış, korkunç derecede yalan söylüyor ve buna benzer pek çok berbat iş yapmakta… Kendisine hiçbir nasihat kâr etmemekte… Bildiğini okumaya devam etmekte… Bu haller, berbat kişilerin yemeğini yiyip bir şeylerini içmeye bağlı olarak ortaya çıkan hallerdir… Bundan dolayıdır ki herkesin yemeği yenmez, bir şeyleri içilmez… Yemene içmene çok dikkat et, bunlar bir nazar ber kadem sırrıdır…
Nazar ber kademin başka bir havassı, dünyadaki kimi hoşa gitmeyen hadiselere bakıp da kendi kendini yiyip bitirmeyi ve bir nevi kadere itirazı terk etmekle ilgili… Depremler olur, yangınlar olur, seller olur, savaşlar olur, zulümler olur, haksızlıklar olur, hastalıklar olur, boşanmalar olur, aldatmalar olur, insanlar ölür ve daha binlerce şey… Bu hadiselere bakıp da haşa Allah’tan daha merhametli olmaya kalkışıp yükün altına girme… Aksi takdirde o yükün altında kalıp helak olursun. Bil ki dünyadaki hayırlar ve şerler, yalnızca Allah’tandır ve âlemleri yalnızca Allah, idare etmektedir, sen idare edemezsin, buna gücün yetmez… Şu dünya hayatında Allah’ın dilemediği hiçbir şey olmaz, Allah dilemezse yaprak dahi kıpırdamaz. Allah’ın işine karışma, dünya olaylarının içine girme, bunları pencereden seyret… Kim bilir ne hikmeti vardır o hadiselerin? Hem şu dünya hayatı tümüyle bir sınav değil mi? Allah, şerlerle, zulümlerle, haksızlıklarla olduğu gibi; hayırlarla da sınav yapmaktadır. Allah’ın işine karışma… Sen kulluğunu yapmaya bak… Bu, bir nazar ber kadem sırrıdır…
Nazar ber kademin diğer bir havassı; başkalarına verilen nimetlere bakıp onları kendi hayatıyla kıyaslayarak mutsuz olmakla ilgili… Sana verilenlere şükret, Allah’ın taksimine razı ol, kanaat et, huzuru bul… Şunu iyi bil ki varlıklı olmak, mutlu olmanın bir gerekçesi değil... Nice varlıklı kişiler var ki Allah kendilerine mutluluk hissi vermemiş, üzerlerine yağmur gibi hüzünler yağmakta, varlık içinde, elem verici huzursuz bir hayat yaşamaktalar… Öyle fakir insanlar da vardır ki Allah onlara gönül huzuru vermiş, kanaat etme hazzını bağışlamış ve Allah, his dünyalarında kendilerini mutlu ve huzurlu kılmış... Sen Allah’a talip ol, bu yolla huzuru ara ve rahat et…
Nazar ber kademin bir başka havassı; kendi nefsini bırakıp da sufisim yollarında vazife yapan kişileri - velileri, salihleri –iç dünyada gıybet edip çekiştirmekle ilgili… Sufisim yollarında her biat alan, sufi olmuyor; çünkü sufilik ulu bir nimettir ve yalnızca zaman sınavından yüzakıyla çıkanlar sufi adını almayı hak ediyorlar. Bil ki velayet yollarında, çok büyük sırlar saklı… Latif ve Habir olan Allah; her şeyden hakkıyla haberdardır ve O, her şeyi hakkıyla gözeten yegâne Rakib’dir... Bir veliden, salihten biat alıp sonra da şu ya da bu nedenle onu kalben çekiştirip gıybet eden çakma sufiler, âlemlerin Rabbi olan Allah’ın çıkaracağı bir fitneyle, söz konusu veliyle mutlaka karşı karşıya getirilirler. Bu, kaçınılmaz bir sondur… Buna bağlı olarak da o veliyle aralarında tartışma çıkar ve ikiyüzlü o sufi, bunun bedelini yoldan atılarak öder… Bunu Allah yapar… Böylesi anlarda, ikiyüzlü sufilerin kalplerinde gizleyip durdukları düşüncelerini Allah kendi dilleriyle açığa çıkarır ve bu sözleri, o veli kuluna da işittirir… Biat aldığı kişiyi kalben gıybet edip eleştiren hiçbir ikiyüzlü çakma sufi yoktur ki Allah tarafından biat aldığı insanla karşı karşıya getirilmemiş olsun ve o kişi önünde sonunda sufisim yolundan atılmış olmasın. Şayet zahirde bu hadiseler olmamışsa bu defa batında bu gerçekleşir, Allah böylesi ikiyüzlü sufilere, manevi yolun ihvanı olarak ölmeyi kesinlikle nasip etmez… Bu, yüce bir nazar ber kadem sırrıdır…
Nazar ber kademin diğer bir havassı; gözle görülen nesnede, Allah’ın isimlerinin tecelli kudretini görüp bunları tefekkür etmekle ilgili… Gözle görülen hiçbir şey yoktur ki Allah’ın esmalarının tecellisinin dışında kalmış olsun… Gözle görülen ve görülmeyen her şey Allah’ın esmalarının tecelli kudretinden kusursuz birer yansımadır. Nazarını, Allah’ın esmalarının dünyadaki tecellisine yönlendir, Onun eşsiz yaratma kudretine bak, Allah’ın büyüklüğüne hayran kalıp O’nu tefekkür et… Şunu iyi bil ki dünya hayatında neyi çok seviyorsan ve neden çok hoşlanıyorsun bunu Allah’ı düşünmeden yapınca o bir azaba dönüşür ve onları kaybedersin… Bu, bir nazar ber kadem sırrıdır… Bu gül ne kadar güzel böyle deme, Allah bu gülü ne kadar güzel yaratmış diyerek gülü sev… Ne güzel işim, eşim, çocuklarım var, deme; Allah bana ne güzel bir eş, iş ve çocuk vermiş hamdolsun diyerek onları sev… Böylesi sevmeler bil ki hem şükürdür hem de tefekkür sevabı kazandırır… Neyi ki Allah’ı düşünmeden seviyorsun ve neden ki Allah’ı düşünmeden çok hoşlanıyorsun Allah onları sana sınav kılar, sevip seveceğine bin pişman eder…
Nazar ber kademin bir başka havassı; seyri sülükte- kalben Allah’a ruhani yolculukta- elde edilen velayet nimetlerini kesinlikle yeterli görmeyip daha fazlasını istemeyle ilgili... Nakşibendi tarikatında sufilerin hedefi, manevi zirvelerin ötesine ulaşmak olmalıdır. Bu, Nakşibendi yolunun çok önemli bir prensibidir… Manevi mertebeleri geçmek için bolca Allah’ı zikretmek Nakşibendilikte temel amaçtır… Bir sufi ki, biat aldığı veliyi, mürşidini manevi olarak geçmeyi amaç edinmemiş, kendine verilen manevi hallere kanaat edip bunlarla yetiniyor, o sufi hem çok zayıftır hem de bu tutumundan dolayı evliyalar nezdinde oldukça sevimsizdir. Sufi, kendisine verilen hiçbir manevi mertebeyi kesinlikle yeterli görmemeli, gözü sürekli hep daha yükseklerde olmalıdır… Çünkü manevi ihsanların bir sonu bir hududu yoktur… Biat alıp da manen yerinde sayan, kendine verilen sufi payesiyle yetinip buna kanaat eden sufilere hiçbir Nakşibendi evliyası manevi olarak yatırım yapmaz. Böylesi sufiler, hep yerlerinde sayarlar. Bu, kesindir… Nakşibendi silsilesindeki evliyaların hoşlanmadıkları sufiler, zikirden yana zayıf olan ve yerinde sayanlardır. Böyleleri, önünde sonunda yere çakılıp manevi olarak telef olma riski altındalar…
Nakşibendilik yolunda Allah’ı zikretmeden yana çok azla yetinmek, kesinlikle söz konusu değildir, aksine, her geçen gün bir diğer günden daha fazla zikir yapmak için sufiler çabalamalı… Zikirle gelen manevi hallerle ve mertebelerle kesinlikle yetinmemeli, sürekli olarak hep daha fazlasını istemelidir… Bu tutum, Nakşibendilik yolunda çok yüce bir nazar ber kadem sırrıdır… Söylediklerimizin en doğrusunu, âlemlerin Rabbi olan Allah bilir…
Ferhat Saul Aaron
Hizirlayolculuk.com