top of page

FARZ NAMAZLARINI KILMAYAN MÜSLÜMANLAR VE SON NEFESTE İMANSIZ OLARAK GİDİP CEHENNEMDE EBEDİ YANMANIN KUANTUM DOLANIKLIĞI…

“Ömür bahçesinin gülü solmadan
Uyan gel gözlerim gafletten uyan
Ecel bir gün bize ‘haydi’ demeden
Uyan gel gözlerim gafletten uyan…”

-Yunus Emre


Günümüzde; sessiz sedasız, tıpkı öldürücü bir virüs gibi “farz namazlarını kılmama fitnesi”, bütün toplumu hızla kuşatmakta… Beş kişilik bir ailede namaz kılan kişi sayısı bazen bir, bazen de iki kişi… On üç, on sekiz yaş aralığında; namaz kılan gençlerin oranı yüzde bir bile değil… Namaz kılmama fitnesi, bütün İslam toplumunu temelden sarsıyor…


Günümüzde; hayat şartlarından dolayı aileler, çocuklarına iyi bir iş olanağı sağlamak için onların eğitim-öğretimlerine çok büyük bir önem veriyorlar. Aileler; kariyerleri için çocuklarını kurstan kursa koşturuyorlar. Hafta sonları, çocuklarını dersanelere gönderiyorlar. Kişisel gelişimleri için de bale, müzik, spor gibi atölye dersleri aldırıyorlar… Ailelerin yaptığı hata ne? Allah’ı, din gününü, İslam’ı, Peygamber Efendimizi (sav) çocuklarına anlatmamak… Bütün güçleriyle; yalnızca iyi bir kariyer için çocuklarını dünya hayatına yönlendirmek… Amacı, yalnızca dünyayla sınırlı tutmak…


Üç bin kişilik ilköğretim okulunda, namaz kılan çocukların sayısı yirmiyi geçmez… Sosyal medyanın özendirmesiyle, çocuklar ve gençler şehvetlerinin peşinde koşarak günlerini geçiriyorlar. Ergen olan bir çocuk; ibadetten yana artık kendi kararlarını kendisi verebilmelidir. Aileler; çocuklara, dinlerini, namaz kılmalarının neden gerekli olduğunu anlatmalılar. Kız erkek fark etmeksizin Cuma namazına çocuklarını götürüp onları namaz kılmaya özendirmeliler. Aileler; çocuklarını tehdit edip zorla namaz kıldırma hatasına düşmemeliler. Anne-baba baskısıyla namaz kılan bir çocuğun veya gencin namazı batıldır. Böylesi namazın; kılana da kıldırana da hiçbir katkısı yoktur… Çünkü namaz; anne-baba korkusuyla değil; yalnızca Allah’ın rızası için, içten gelerek, özgür bir iradeyle kılınır… Anne-babalar; namaz kılmayan çocuklarına baskı yapmamalı, onları kesinlikle dövmemeli, dışlamamalı, sabırla, namaz kılmaları için Allah’a dua edip sevgi, saygı dolu nasihatler etmeliler... Çünkü anne-babalar, çocuklarına hidayet veremezler, hidayet vermek; yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur…


Yalnızca ergenler, gençler mi namaz kılmıyorlar? Hayır! Orta yaşlılar ve yaşlılar da çoğunlukla farz namazlarını kılmıyorlar. Bunlardan birçokları da Cuma namazına gitmekle yetiniyorlar… Kimileri de farz namazları kılmayıp Ramazanlarda sünnet olan teravih namazlarını cemaatle kılıyorlar. Ne garip?!


Peki, farz namazlarını kılmayanlara, ölüm anında ve ölüm sonrasında ne olacak? Hemen söyleyelim: Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın farz kıldığı namazları kılmayan kimseler, “imansız olarak ölmek” ve ebedi olarak Cehennemde yanmak riskinin Kuantum dolanıklığıyla karşı karşıyalar… Son nefeslerinde imansız gidenlerin kahır çoğunluğu namaz kılmayanlardan oluşmakta… Farz namazlarını kılmayan kimseler, Allah tarafından; şiddetli bir azapla helak edilecekler… Şehvetlerinin peşinden koşup namaz kılmadıkları için de Cehennem azabının elli tonu ile yüzleşecekler. Helak edici, çok korkunç ateş çukurlarının içine atılacaklar… Namaz kılmamak; hakikat noktasında azgınlıktır, sapıklıktır ve yüce Allah’a isyandır… Farz namazlarını kılmayan kimselerin, ölüm anında imansız gitmeleri, Allah tarafından çetin bir azapla helak edilmeleri, Cehennem azabı görmeleri kaçınılmaz bir son… Bunun istisnası yoktur! Nasihat tutan kimseler için sözlerimiz; Kuran hakikati, Kuran nasihatidir…


“Ama onlardan sonra öyle kötü bir nesil geldi ki, namazı terk ettiler ve şehvetlerinin ardına düştüler. Bunlar, helâk çukuruna düşerek yaptıkları bu azgınlıkların cezasını göreceklerdir” (Meryem suresi, 59. Ayet).


Cennet ehli kimseler; Cehennemde şiddetli azap görenlere, bu azabın nedenini sorduklarında onlar, dünyada iken namaz kılanlardan olmadıklarını söylerler ve çok büyük bir pişmanlık duyarlar; ama her şey için çok geçtir artık… Pişmanlıkları, kendilerine hiçbir katkı sağlamaz…


“Onlar da şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik” (Bakara suresi, 45. Ayet).


Namaz kılarken, kimin huzurunda olduklarını unutup babalarından atalarından gördükleri gibi, içtenlikten yoksun, baştan savma namaz kılan kimselere yazıklar olmuştur… Gafletle namaz kılınmaz… Namaza; gereken özen gösterilmeli… Laubali bir tutumla, esneye esneye namaz kılınmaz… Kimin huzurunda rükû ve secde ettiğinin ayrımında ol…


“Yazıklar olsun şöyle namaz kılanlara ki onlar namazlarını gafletle kılar, ona gereken önemi vermezler” (Mâûn suresi, 4.,5. Ayetler).


İnsanların namaz kılmama nedeni; şeytanın Âdem aleyhi selama secde etmeme ayetinin sırrında saklı… Âlemlerin Rabbi olan Allah; kendi ruhundan Âdem Aleyhi selama üflediğinde, Âdeme secde etmelerini meleklere emreder. Allah; ruhuyla Âdem aleyhi selama üflediğinde, şeytan hariç tüm melekler, Âdeme secde ederler… Şeytan, kendini Âdemden daha üstün görüp büyüklük tasladığı için, Âdem’e secde etmez; bu tutumundan dolayı da kâfir olur.


“Meleklere “Âdem’e secde edin!” dediğimizde İblîs dışındakiler derhal secdeye kapandı. İblîs ise direnerek bundan kaçındı, kibirlendi ve kâfirlerden oldu” (Bakara / 34. Ayet).


Her insanda; istisnasız olarak, olanca gücüyle kötülüğü, sapıklığı emreden, Allah’a düşman ve asi bir nefsi emmare vardır. Bu nefis, öz olarak kâfirdir, münafıktır… Bedeninde hayat sürdüğü insanı Cehenneme sürüklemekle görevlidir. Şeytan nasıl ki Âdem’e secde etmediyse aynen öyle de nefsi emmare dahi Âlemlerin Rabbi olan Allah’a secde etmekten nefret edip büyüklük taslamaktadır; bundan dolayı da Allah’a rükû ve secde edip namaz kılmaz… İnsanların namaz kılmamaları; nefsi emmarenin tutumundan kaynaklanmakta… Âdem’e secde etmeyen şeytan, bu itaatsizliğinin bedelini kâfir olarak ödedi ve ebedi olarak Cehennemi boyladı… Farz namazlarını kılmayan kimselerin de şeytan gibi kâfir olup ebedi olarak Cehenneme gitme riski var… Namaz kılmamak, kâfirlik sıfatıdır. Allah’ın emrettiği farz namazını kılmayan kimselere; son nefeslerinde imanla ölüp gitmek nasip olmaz… Bundan tereddüdünüz mü var? Öyleyse deneyin ve görün…


Namaz kılmayan kimselere nefis ve şeytan şöyle vesvese verir: “Nasıl olsa Allah’a iman edenler; Cehennemde günahları kadar yandıktan sonra Cennete gidecekler. Namaz kılma… Allah’ın rahmeti büyüktür, senin kalbin temiz… Yaşın genç, ileride kılarsın…”


Nefislerin ve şeytanların böylesi vesveseleri Kuran hakikatiyle bağdaşmıyor… Ademe secde etmeyen şeytan ebedi olarak kâfir olurken Allah’a secde, rüku edip namaz kılmayan kimselerin hali nasıl olur?, varın bunu siz kıyas edin… İşin bir de şöyle bir yönü var:


Ölüm anında ötelere imansız giden kimselere kurtuluş yoktur… Onların Cehennemden çıkmaları da kesinlikle söz konusu değildir. Allah’a rükû ve secde edip namaz kılmayan kimseler arasında, son nefesinde imanla ölen bir kimse yok… Farz namazlarını kılmayan kimseler; ölüm anında imansız giderler ve Cehennem kuyularına fırlatılırlar… İmansız ölen bir kimseye de Cehennemden çıkış yoktur, onlara şefaat hakkı da yoktur… Son nefeslerinde imansız olarak ölen kimseler; ebedi olarak Cehennemliktirler…


Cehennemden; Peygamber Efendimizin (sav) evliyaların şefaati ile kurtarılacak olan Müslümanlar; yalnızca son nefeslerinde imanla ölen kimselerdir. Ötelere imansız giden Müslümanlara Peygamber Efendimizin (sav) evliyaların şefaati, Allah’ın bağışı, söz konusu değildir… Son nefeslerinde imansız giden Müslümanlar; kâfir hükmünde olduklarından, ebedi olarak cehennemliktirler. Böyleleri için şefaat yoktur ve Cehennemden çıkmaları da söz konusu değildir. Farz namazlarını kılmayan Müslümanlar; son nefeslerinde imansız gidiyorlar… Onlar hakkında şefaat da bağış da yoktur… Şu yeryüzünde en büyük, en değerli, en faziletli olan şey; farz namazlarını kılmaktır…


Namaz kılmak insana çok çetin ve ağır gelir. Bunun da belli başlı nedenleri vardır. İşte bunlardan bazıları…


  • Namaz kılmak nefislere çok ağır gelir; çünkü nefsi emmare ruhani öz olarak hem kâfirdir hem de münafıktır, bundan dolayı da Allah’a rükû ve secde etmekten şiddetle ve kesinlikle nefret eder… Tıpkı, Âdem aleyhi selama secde etmeyen şeytan gibi…

  • Namazda Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın zat ve sıfat nurları tecelli eder, namaz kılan bir kimsenin nefsi emmaresi, bu nurlardan şiddetle rahatsız olur; çünkü bu nurlar, nefsi emmareye ait kötü sıfatları yakıp kül etmektedir. Nefis; bu nurları kaldıramadığı için namazı hızlı hızlı kılıp kendini rahatsız eden bu nurlardan hemen kurtulmaya çalışır… Baştan savma, hızlı hızlı namaz kılmanın sırrı da budur.

  • *Zikir yoluyla nefsi emmare mertebelerini geçip velayeti elde eden velilere, Salihlere, Sıddıklara namaz kılmak zor gelmez… Velilerin, Salihlerin, Sıddıkların dışındaki Müslümanlara namaz kılmak; kesinlikle zorlardan da zor gelir… Namaz kılmanın çok çetin ve zor olması, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın bir sınavıdır… Şayet namaz kılmak; Allah tarafından kolay kılınsaydı, namaz kılmanın sınav değeri de kalmazdı… Namaz kılmak; kâfir nefsi emmareyle çok büyük bir cihattır… Bu cihat, ömür boyu sürer…


Sual “Âlemlerin Rabbi olan Allah, bir gün içinde, kaç rekât farz namazı kılmamızı emretmiştir?” Sabah namazı 2, öğlen 4, ikindi 4, akşam 3, yatsı 4, Cuma namazı 2 rekât farz namazı kılmamızı emretmiştir. Vaktinde bu namazları kılmak, bütün Müslümanlar üzerine faz kılınmıştır.


Bağlı bir soru “Gün içinde; yalnızca farz namazlarını kılan kimseler, Allah’ın emrini yerine getirmiş olurlar mı? Evet. Vaktinde; yalnızca farz namazlarını kılan Müslümanlar Allah’ın farz kıldığı namaz sorumluluklarını kesinlikle yerine getirmiş olurlar…


Sual “Vakit namazlarında, sünnet namazı kılmayanları; Allah hesaba çeker mi?”  Hayır. Çünkü vakit namazlarının sünneti diye bir namaz yoktur; o vakitlerde kılınan “nafile sünnet namazlar” vardır.


Niyet ettim; sabah namazının sünnetini, öğlen namazının ilk ve son sünnetini, ikindi namazının sünnetini, akşam namazının sünnetini, yatsı namazının ilk sünnetini, son sünnetini, yatsı namazının vitrini kılmaya, şeklinde bir niyet yoktur. Çünkü bu namazlar, farz namazlardan bağımsız, sünnet olan nafile namazlardır. Teravih namazı da öyle… Sünnet olan nafile namazlarını kılmak; tamamen gönüllük esasına dayalıdır… Allah’ın farz kıldığı bir ibadet değildir… Nafile namazları kılan kimseler; ek sevap alırlar, kılmayanlar da bu sevaplardan mahrum kalırlar… Hepsi bu kadar… Gün boyu; istediğiniz kadar, istediğiniz vakitte, nafile sünnet namazları kılabilirsiniz…


Şayet farz namazlarından önce ve sonra sünnet olan nafile namazlarını kılmak istiyorsanız, bu namazlarda doğru niyet şu şekildedir: “Niyet ettim Allah rızası için sünnet olan nafile namazı kılmaya…”


Günümüzde; sünnet olan nafile namazlar; farz namazlarının olmazsa olmazı kabul edildiğinden, namaz kılmak insanlara çok zor geliyor… Bundan dolayı da insanlar; namaz kılmayı terk ediyorlar. Temel sorun kimi mollaların şöylesi bir çıkarımıdır:


“Allah’ın farz kıldığı namazların dışındaki nafile namazları da kılmazsanız namazınız kabul olmaz!” Böylesi bir iddianın sahibi olan kimse anında kâfir olur! Bu tarz düşünceler küfürdür, insanı iman dairesinin dışına çıkarır… Ey cahil! Sen Allah mı oldun ki -haşa- sünnet namaz kılmayanın farz namazı kabul olmaz diyorsun?!


Hakikat şudur ki Allah katında, nafile sünnet namazlar; farz namazlarının olmazsa olmazı değildir. Farz namazlarını kılan bir Müslüman, Allah’ın emrini kesinlikle yerine getirmiş olur. Nafile olan sünnet namazlarını kılmamak; yalnızca ek sevaptan insanı mahrum eder…


Örneğin, Ramazan orucu tutmak her Müslüman üzerine farzdır. Peygamber Efendimiz (sav) Ramazan orucunun dışında Pazartesi, Perşembe günlerinde genellikle nafile oruç tutmuştur. Sair günlerde de tuttuğu nafile oruçlar olmuştur. Nafile oruç tutan ek sevap kazanır, tutmayan sevap kazanmaz… Ramazan orucunu tutan bir Müslümana “İlla nafile oruçları da tutacaksın, aksi takdirde Ramazan orucun kabul olmaz!” diyemezsiniz. Derseniz anında kâfir olursunuz… 


Müslümanlara Ramazan orucunu tutmak farzdır. Diğer oruçlar da nafile ibadet hükmündedir. İsteyen nafile oruç tutar, isteyen tutmaz… İşte sünnet olan nafile namazları kılmak da böyledir… Farz namazlarını kıldıktan sonra isteyen nafile namazlarını kılar istemeyen kılmaz… Takat getiren farz namazlarının yanında bütün nafile namazları kılar; takat getiremeyen yalnızca farzları kılar… Nafile ibadet yapmak, tamamen gönüllülük esasına dayalıdır…


Peygamber Efendimiz (sav); bizim yaptığımız gibi ezan okununca sünnet olan nafile namazları, hemen arka arkaya kılmamış… Vakitlere yayarak, sünnet olan nafile namazları çoğunlukla evinde kılmış… Farz namazlarını da cemaatle mescitte kılmış… Biz nasıl yapıyoruz?.. Arka arkaya bütün nafile namazları kılıyoruz…


Namaz kılmak; veliler, Salihler hariç; Allah tarafından herkese çok zor ve çetin kılınmış. Şayet farz namazlarını kılan bir kimseye “Nafile olan sünnet namazlarını da kılacaksın, aksi takdirde namazın kabul olmaz!” derseniz, insanlar namaz kılmayı tümüyle terk ederler… Bunun vebali de bu sözleri söyleyen softa, cahil kimselerin boynuna olur…


Önerim, sünnetten mahrum olmamak için, farz namazlarını kılmanın yanı sıra; nafile sünnet ibadet sevabından da mahrum kalmamak adına, sabah namazından önce iki rekât, akşam namazından sonra iki rekât sünnet olan nafile namazlara devam etmeniz… Böylece, nafile ibadetlerin sevabından da mahrum kalmamış olursunuz…


Bir sual: “Namaz kılmak bana çok ağır geliyor. Yalnızca farz namazlarını kılsam Allah’a kulluk borcumu ödemiş olur muyum?” Nafile sünnet namazlarını inkâr etmemek şartıyla evet… Allah’ın farz kıldığı namaz borcunu kesinlikle ödemiş olursun…


“Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Doğrusu namaz çok ağır ve çetin bir iştir. Ancak o, Allah’a duyduğu derin saygıdan kalbi ürperenlere ağır gelmez” (Bakara suresi, 45. Ayet).


Namazda kıble neresidir? Şeklinde bir sual hatıra gelebilir. Âlemlerin Rabbi olan Allah, bir sınav gereği kıbleyi değiştirmiştir. Allah; Peygamber Efendimiz (sav) devrinde ilk önce Kâbe’ye, daha sonra da Kudüs’teki Beyt-i Makdis’e yönelerek namaz kılmayı emretmiş… Kıblenin değiştirilmesi Allah’ın bir sınavıdır… Âlemlerin Rabbi olan Allah, daha sonra kıbleyi yeniden değiştirip Kâbe yapmıştır. Müslümanlar; Kıyamete kadar Kâbe’ye yönelerek namaz kılmakla mükelleftir… Namazda kıble, Kâbe’dir…


“Böylece sizi, bütün insanlara şâhit ve örnek olasınız, Peygamber de size şâhit ve örnek olsun diye dengeli mutedil bir ümmet kıldık. Senin daha önce de yöneldiğin Kâbe’yi yeniden kıble yapmamızın sebebi, Peygamber’e uyanları, ökçesi üzerinde tekrar eski dinlerine dönecek olanlardan ayırmak içindir. Kıblenin değiştirilmesi, Allah’ın doğru yola ilettiklerinden başkalarına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı, önceden Beyt-i Makdis’e yönelerek kıldığınız namazları zayi etmeyecektir. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir” (Bakara Suresi, 145. Ayet).


“Resulüm! Biz, kıbleyle alakalı vahiy ümidiyle yüzünü sık sık göğe doğru çevirip durduğunu elbette görüyoruz. Şimdi seni razı olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Bundan böyle namazda yüzünü Mescid-i Harâm’a doğru çevir. Ey Müminler! Siz de nerede olursanız olun, namaz kılarken yüzünüzü o yöne çevirin. Kendilerine kitap verilenler, bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah, onların yaptıklarından habersiz değildir” (Bakara Suresi, 144. Ayet).


Âlemlerin Rabbi olan Allah’a, nasıl namaz kılınır? Peygamber Efendimizin (sav) öğrettiği gibi farz namazlarının rekât sayısına uyarak, rükû ve secde yaparak, namazda okunması gerekli olan sure ve duaları okuyarak… Bunlar yeterli mi? Hayır! Bütün bu şartların dışında; namazda Allah’ın huzurunda saygıyla el bağlayıp rükû ve secde etmek şarttır…


“Namazları, özellikle orta namazı vaktinde, eksiksiz ve şartlarına uygun olarak kılmaya devam edin. Allah’ın huzurunda derin bir saygıyla el bağlayıp divan durun” (Bakara suresi, 238. Ayet).


Sual “Herhangi bir tehlike ve korku anında, farz olan namazlar; yürürken ya da binek hayvanı veya araç üzerinde kılınabilir mi?” Evet. Yürürken kılınan namazın rükû ve secdesi simgesel ve hayalidir. Emniyete kavuştuktan sonra, namazların şartlarına uygun olarak rükû ve secde ederek namazların kılınması şarttır. Aksi takdirde o namaz, kabul olmaz…


“Eğer bir korku ve tehlike söz konusu olursa namazınızı yürürken veya binek üzerinde kılabilirsiniz. Emniyete kavuştuğunuzda ise, bilmediklerinizi size öğrettiği şekilde Allah’ı zikredin; namazı şartlarına uygun olarak kılın” (Bakara suresi, 239.Ayet).


Sual “Sefere çıkıldığında, kâfirlerin fenalık yapma ihtimalinin olduğu durumlarda, dört rekât olan farz namazları iki rekât kılınabilir mi?” Evet. Böyle yapmakta herhangi bir sakınca yoktur… Böylesi durumlarda dört rekât olan farz namazları, iki rekât olarak kılınabilir…


“Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda üzerinize bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır” (Nisa suresi, 101.Ayet).


Sual “Kuranı Kerimde, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın emrettiği abdest nasıl alınır?” Sayı verilmeksizin, yüzü yıkamak, dirseklere kadar elleri ve kolları yıkamak, başı meshetmek, topuklara kadar ayakları yıkamaktan ibarettir… Kuranı Kerimde Allah’ın emrettiği abdest alma şekli böyledir… Azaları üçer defa yıkamak, ağıza, buruna su vermek, kulakların ardını meshetmek Peygamber Efendimizin (sav) abdestteki sünnet uygulamasıdır… Her iki şekilde de namaz abdesti sahihtir…


Ameliyat olan, yoğum bakım hastaları, ağır hasta olanlar; yolcular, tuvalet sonrasında yakınlarda su bulamayanlar, cinsel ilişkiye girdikten sonra su bulamayanlar toprakla teyemmüm ederek abdest alabilirler. Teyemmüm abdesti; temiz bir toprağa elleri sürdükten sonra yüzü ve kolları dirseklere kadar meshederek yapılır…


“Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve kollarınızı yıkayın, başınıza meshedin ve topuklara kadar da ayaklarınızı yıkayın! Eğer cünüp iseniz güzelce yıkanıp temizlenin. Şayet hasta veya yolcu olursanız yahut biriniz tuvaletten gelirse ya da eşlerinizle cinsî münasebette bulunur da, abdest veya gusül almanız gereken böyle durumlarda su bulamazsanız, o zaman temiz toprağa ellerinizi sürüp onunla yüzlerinizi ve dirseklere kadar kollarınızı meshedin. Bu tür emirlerle Allah size güçlük çıkarmak istemez; bilakis şükredesiniz diye sizi tertemiz kılmak ve size olan nimetini tamamlamak ister” (Maide suresi, 6.Ayet).


Gecenin bir yarısında kalkıp teheccüd namazı kılmak; yalnızca Peygamber Efendimize (sav) özgüdür… Çünkü Peygamber Efendimize (sav) vadedilen Makamı Mahmud’a erişmesi; Peygamber Efendimize (sav) özgü olan teheccüd namazını kılmasıyla mümkün olacaktır… Aksi takdirde Peygamber Efendimizin (sav) o makama erişmesi olası değildir… Dileyen Müslümanlar da teheccüd namazını tabii ki kılabilirler…


“Gecenin bir kısmında uyanıp sana mahsus bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl. Böyle yaptığın takdirde umulur ki Rabbin seni Makâm-ı Mahmûd’a eriştirir” (İsra Suresi, 79. Ayet).


Sual “Namaz kılarken hangi ses tonuyla süreleri okumak gerekir?” Sesi fazla yükseltmeden, büsbütün de sesi kısmadan, orta bir ses tınısıyla namaz dualarını okumak Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın emridir…


“De ki: “İster Allah diyerek, isterse Rahmân diyerek yalvarın. Hangisiyle yalvarırsanız olur; çünkü en güzel isimler O’nundur.” Sen de namazında, niyâzında sesini fazla yükseltme, büsbütün de kısma, ikisi arasında orta bir yol tut”(İsra suresi, 110. Ayet).


Sual “Namaz kılmak insanı günahlardan korur mu?” Hem evet hem de hayır… Namaz kılan insan Allah’a iman etmiş, emirlerini yerine getiren bir kimse demektir. Namaz kılmak; insanı hayâsızca işler yapmaktan, dinin ve aklın kabul etmeyeceği her türlü bozuk itikattan muhafaza eder… Ama buradan şu mana da çıkmaz: Namaz kılan günah işlemez… Namaz; yalnızca hakkıyla namaz kılan kimseleri günahlardan ve bozuk itikattan korur… Hakkıyla namaz kılabilmek de peygamberlere, Salihlere, Sıddıklara, Evliyalara özgü… Namaz, hakkıyla namaz kılmayan kimseleri günahlardan korumaz…


“Resulüm! Sana kitaptan ne vahyediliyorsa onu okuyup başkalarına da anlat. Namazı da dosdoğru kıl! Çünkü bütün şartlarına riayet edilerek hakkiyle kılınan namaz, insanı her türlü hayâsızlıktan, dinin ve aklın kabul etmediği şeylerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek ise en büyük ibadettir. Allah, bütün yaptıklarınızı bilir” (Ankebût suresi, 45. Ayet).


Allah’a iman edip Salih ameller işleyenlere, farz namazları dosdoğru kılıp zekâtı verenlere Allah, Cennet yurdunda sonsuz nimetler verir ve ötelerde onlar için hiçbir korku ve üzüntü yoktur…


“İman edip Salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılıp zekâtı verenler yok mu, işte onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar asla üzülmeyeceklerdir” (Bakara suresi, 277. Ayet).


Münafıklar; gün boyu, Allah’ı ve din gününü hatırlarına getirmezler. Söz verir sözlerinde durmazlar, yemin eder, yeminlerinden dönerler ve emanete ihanet ederler… Onlar, olanca güçleriyle dünyayı ele geçirmeye çalışırlar. Tek amaçları vardır: Servet üstüne servet katmak… Münafıklar; namaz kılmaya isteksiz olur, üşenerek namaza yönelirler, içtenlikten yoksun bir şekilde, dostlar alışverişte görsün hesabıyla, namazlarını hep baştan savma kılarlar…


“Münafıklar, kendilerince güya Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar. Oysa Allah, onların hilelerini sürekli kendi başlarına çeviriyor. Onlar namaza kalktıklarında tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı da pek az hatırlarına getirirler” (Nisâ / 142. Ayet).


Sual “Bayan ve erkek münafıklar, sonuçta Müslüman insanlar… Namazlarını kılar, oruçlarını tutarlar… Münafıklar ölüm anında imanla gidecekler mi? Münafıklar, Cehennemde günahları kadar yandıktan sonra Cennete girebilirler mi?” Kesinlikle hayır! Münafık mührü yiyen Müslüman bayan ve erkekler; son nefeslerinde kesinlikle imansız giderler… Sonsuza kadar da kâfirlerle birlikte Cehennemde azap görürler… Münafık Müslümanlara ebedi olarak Cehennemden çıkış yoktur, bu net ve kesin bir bilgidir.


Kuranı Kerim üzerine yemin edip sonra da yeminlerinden dönen Müslümanlar “Nur topu gibi münafık” olurlar. Kuranı Kerim üzerine yemin edip sonra da bu yeminden dönmenin karşılığı: Tescilli münafık mührü yemektir, çok tehlikelidir… Çünkü bu yeminde Allah’ın kutsal kitabını kendi yalanlarına şahit tutmak söz konusu… Herhangi bir şey hususunda, kendi özgür iradesiyle Allah’ı şahit gösterip Kuran üzerine yemin ettikten sonra; yeminlerinden dönen kimseler; çoklu, katmerli, asimetrik münafıktırlar… Kuranı Kerim üzerine yemin edip yemininden dönen Müslüman münafıkları, Âlemlerin Rabbi olan Allah, ebedi olarak lanetler…


“Allah erkek münafıklara da, kadın münafıklara da ve inkârcılara da; içinde ebedi kalmak üzere cehennem ateşini vadetmiştir. Bu onlara yeterlidir. Allah onları lanetlemiştir ve onlar için sürekli bir azap vardır” (Tevbe suresi, 68. Ayet).


Sual “Müminlerin dostu kimdir?” Allah’a, Peygamber Efendimize (sav) tam boyun eğip namazı dost doğru kılan ve zekâtını veren Müminlerdir… Bu vasıfları taşımayan kimseleri dost edinmek iki cihanda insanı hüsrana uğratır…


“Sizin dostunuz ancak Allah, O’nun Peygamberi, bir de Allah’a tam boyun eğerek namazı dosdoğru kılan ve zekâtı veren müminlerdir” (Mâide / 55. Ayet).


Sual “Şeytan insanı zikirden ve namazdan alıkoyar mı?” Evet. Şeytan, zikir yaptırmamak ve namaz kıldırmamak için olanca gücüyle vesvese verir. Çokça zikir yapmanın, namaz kılmanın önündeki en büyük engel şeytandır. Şeytan, insanoğlunun azılı düşmanıdır. İnsanın kendi nefsi emmaresi de şeytan gibi çokça zikir yapmayı, namaz kılmayı olanca gücüyle engellemeye çalışan, şeytanla işbirliği yapan azılı bir düşmandır…


“Hiç şüphesiz şeytan içki ve kumar yoluyla sizin aranıza ancak düşmanlık ve kin bırakmak, sizi Allah’ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz, değil mi” (Mâide suresi, 91. Ayet)?


Sual “Farz namazlarını kılmayan kimseler, Allah’a karşı gelmiş mi oluyorlar?” Evet… İstisnasız olarak farz namazlarını kılmayan kimseler, Allah’a karşı gelip emrine isyan etmiş oluyorlar… Allah’a karşı gelen kimseler de Kıyametten sonra kâfirlerle, Cehennem ehli kimselerle Allah’ın huzurunda toplanıp çetin bir hesaba çekilecekler… Sonra da Cehenneme…


“Namazı dosdoğru kılın ve Allah’a karşı gelmekten sakının” diye emredildi. O Allah ki, sonunda O’nun huzurunda toplanacaksınız”(En'âm suresi, 72. Ayet).


Sual “Farz namazlarını dosdoğru kılan, iyiliği tavsiye eden, kötülükten sakındıran, zekâtı verip Allah’a ve Resulüne itaat eden bayanlar, Mümin erkeklerin dostu olabilir mi?” Evet. Bu özellikleri taşıyan bayanlarla erkekler dost olabilirler ve olmalılar da… Çünkü böylesi bir dostluk, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın muradıdır… Böylesi bayan ve erkek dostlar, Allah’ın Mahşer gününde kendilerine Rahman sıfatıyla merhamet edeceği kimselerdirler. Söz konusu vasıfları üzerlerinde taşıyan Mümin bayanlar ve Mümin erkekler birbirlerinin dostudurlar. Bayanların ve erkelerin birbirlerinin dostu olamayacaklarını ön görmek, küfür bataklığına saplanmış yobaz, softa cahil molla kimselere özgüdür...


“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostu ve yardımcısıdırlar. İyiliği emir ve tavsiye eder, kötülüklerin önünü almaya çalışırlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resul’üne itaat ederler. İşte onlar, kendilerine Allah’ın merhametle muamele edeceği seçkin kimselerdir. Şüphesiz ki Allah, kudreti daima üstün gelen, her işi ve hükmü hikmetli ve sağlam olandır” (Tevbe suresi, 71. Ayet).


Sual “Farz namazlarını kılmayanlar, Allah’a asi mi oluyorlar?” Evet… Allah’ın emrettiği farz namazlarını kılmayan kimseler; Allah’a kulluk etmeyip O’nun emrine isyan edip başkaldırmış asi kimseler olurlar…


Allah’tan başka ilah yoktur. Allah’a kul olmak en yüce ihsandır… Namaz kılmayan kimseler, kesinlikle Allah’ın kulu olamazlar; onlar, olsalar olsalar Allah’ın mahlûku olurlar! Allah’a kul olmayanların sonu, şeytanlarla, kâfirlerle birlikte ebedi olarak Cehennem ateşinde yanmaktır…


“Şüphesiz ben Allah’ım. Benden başka ilâh yoktur. Öyleyse yalnız bana kulluk et, beni anmak için de namaz kıl” (Tâ-Hâ suresi, 14. Ayet).


Sual “Dünya işlerinin çokluğu; Allah’ı çokça zikretmemek, namaz kılmamak için bir mazeret olabilir mi?” Hayır. Dünya işleri hiçbir zaman bitmez, biter gibi olsa da nefis ve şeytan, sürekli olarak kendilerine yeni işler bulur…


Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın övgüyle “O erler ki…” diye bahsettiği kulları da dünya işleriyle yoğun uğraş veriyorlar. Ama onlar, çoğu kimselerin yaptığı gibi dünya işlerini mazeret gösterip zikri ve namazı terk etmiyorlar. Onlar; Mahşer gününe, kalplerin korkudan halden hale girip dehşetten donakalacağı bir güne gönülden iman etmiş kimseler... Bunun içindir ki “O erleri” ne dünya işi ne ticaret ne de aile ve çocuklar Allah’ı çokça zikretmekten, farz namazlarını kılmaktan kesinlikle alıkoyamaz…


“O erler ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah’ı zikretmekten, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekâtı vermekten alıkoyabilir. Onlar, kalplerin halden hâle girip alt üst olacağı ve gözlerin dehşetten donakalacağı bir günden korkarlar”(Nûr sure, 37. Ayet).


Müslümanlar, ömürleri boyunca ümit ve korku arasında kalıp Âlemlerin Rabbi olan Allah’a saygıyla ibadet etmeliler… Ancak, ömür boyu düzenli olarak farz ibadetlerini yapmak; son nefeste imanla ölüp Cennete gitmenin kesinlikle garantisi değildir… Nice İslam âlimleri, keramet sahibi büyük veliler, son nefeslerinde imansız olarak gitmişler… Bu, neden böyle olmuş? Çünkü ilimleriyle, manevi makamlarıyla kibirlenip, böbürlenip, üstünlük taslayıp kendilerini beğendikleri ve amellerine güvendikleri için…


İnsan; Âlemlerin Rabbi olan Allah karşısında “aczini” bilmeli, ilmine, soyuna sopuna, velayetine, ibadetine, takvasına kesinlikle güvenmemelidir… Kim olursa olsunlar, ne kadar âlim ve takva sahibi olursa olsunlar Allah’ın rahmeti olmadan hiç kimse imanla bu dünyadan göçüp Cennete giremez… İstisnasız olarak herkes Allah’ın sonsuz merhametine ve bağışlamasına muhtaç… Peygamberler de mi? Evet, peygamberler de… Bu manada bir hadis…


“Hiç kimse kendi ameliyle cennete girmez.” “Sen de mi ya Resulallah!”  “Evet, ben de… Meğerki Rabbim beni rahmetinin kucağına almış olsun” (Buharî, Rikak, 18; Müslim, Münafikîn, 71-73).


Farz namazlarını kılmayan kimselerin “la ilahe illallah” sözleri yalnızca dildedir. Namaz kılmayan kimselerin Allah’a imanları yarımdır. Yarım iman da iman değildir… Gönülden “La ilahe illallah” diyen bir Müslümanın Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın emrettiği farzları kesinlikle yerine getirmesi şarttır… Farz namazlarını kılmayan kimseleri; son nefeslerinde imansız olarak ölmenin, ebedi olarak Cehennemde yanmanın kuantum dolanıklığı takip ediyor… Allah, böylesi bir akıbetten bütün Müminleri muhafaza buyursun…


Anne-babaların gözüne girmek, velilerin, âlimlerin, sosyal çevrenin takdirini kazanmak için kılınan namazların tümü batıldır, boştur, yok hükmündedir… Çünkü namaz; gönülden gelerek, kulluk bilinciyle, özgür iradeyle; yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah için kılınır…


Anlattıklarımızın en doğrusunu; yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah bilir…


FERHAT SAUL AARON

Hızırla Yolculuk

bottom of page