top of page

Mürşitleri Hayatta Olmayan Sufiler ve Kendilik Cesaretinin Karşısındaki Engeller…

Ben kavramı için pek çok tanımlar yapılagelmiş… Ben kimdir? Benin dünyasında neler var? Sosyal hayatta herhangi bir kişiyle iletişim kurulduğunda, bu iletişim yalnızca “ben ve o” arasında mı gerçekleşiyor? Benin kapsamı içinde neler var? Ben, özne olarak bir kişiyi temsil etmez; çünkü o benin toprağa dal budak salmış fıtrat kökleri olur… Beğeniler, tutkular, hevesler, yönelimler, hoşlanmalar, duygu durumları, kırgınlıklar, inançlar, öfkeler ve buna benzer daha yüzlerce şey… Öyleyse “ben-o” iletişiminde yüzlerce “ben-o” parçacığı var… Ben ve o, birbirinden oldukça farklılar… Anlaşmazlıkların temelinde dahi bu farklılıklar önemli bir etken… Buradan bakıldığında “ben”in yüzlerce farklı unsurdan meydana gelen bir bileşen olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz…


Her insan doğduğu coğrafyanın kültürel rengine boyanır. Ergenlikle başlayan ben yolculuğunda, değişim ve öz kimlik edinme arayışları, ileri yaşlara değin süregider. İşin başında; kızlar, anneleri; erkekler, babaları gibi olmayı isterler. Bu durum, zaman içinde “kendi olabilme” savaşımına dönüşür. Yani, yeni bir kimlik arayışı ortaya çıkar. Kızlar annelerini, erkekler de babalarını geçip kendileri olmak isterler. İlkokul 2., 3. Sınıfta okuyan çocuklara “Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz?” şeklinde bir sual soranız, çocukların büyük çoğunluğu “Öğretmen olmak istiyorum.” derler. Bazıları da anne-babalarının kendileri için ön gördüğü kariyeri dillendirirler. Örneğin doktor, mühendis, avukat olmak gibi…


Aslında her çocuk, ayrı bir dünyadır ve her çocuk doğuştan bazı yeteneklerle dünyaya gelir… Kimlik edinme arayışında önemli olan, anne-babanın ön gördüğü kişi olmak değil, kendisi olabilmektir… Kendi olabilme çabasında “tutkular ve hevesler” insana yön bulduran pusula gibidirler… Önemli olan tutku ve heveslerin yönünü iyiye, güzele, ahlaki olana doğru çevirebilmek…


Sufisim yolculuğu bir topluluk içinde gerçekleşir… Bu yolculuk için mürşidin hakiki olması şarttır. Evliya, veli, mürşit, insanı kâmil, şeyh denen kişilerin özellikleri nedir? (Sahte, yetkisiz mürşitler kapsam dışıdır.) Diğer bir söylemle şeyhleri bizlerden farklı kılan şey ne? Hakiki şeyhler, silsilesi hak olan bir tarikata girip bir mürşit rehberliğinde seyri süluğunu (kalpte ruhani yolculuk yaparak nefis mertebesini geçmek…) tamamlayarak veli olmuş, şeyhi tarafından irşat edilip sufi eğitmeni olarak vazifelendirilmiş ledün ilmine sahip rehberdir. Hakiki mürşitlerin bazı özellikleri…


  1. Kuran ve sünnet çizgisinde, şeriatın emirlerine uygun düşen bir hayat yaşarlar, sufilere de bunu önerirler..

  2. Kalp gözleri açıktır, ledün ilmine sahiptirler.

  3. Zor durumda olan müritlerine manen erişirler.

  4. Kaplten sorulan suallere cevap verirler.

  5. Kendilerine talebe olan sufilerden maddi bir menfaat ummazlar.

  6. Sufilerin maddi-manevi müşküllerini halletmede dualarıyla vesile olur, sorunları ortadan kaldırırlar.

  7. Sufilerin seyri süluklarında kendilerine rehber olurlar.

  8. Ölüm anında, kabir sorgusunda, mahşerde dervişlerin imanına erişir, onları yalnız bırakmazlar. Ve buna benzer daha yüzlerce şey…


Her tarikatın bir beni vardır. Bu ben, toprağa dal budak salmış binlerce kökten oluşur. Sufiler de bu benden beslenirler. A ve B tarikatı üzerinden bunu örnekleyelim: A ve B tarikatı Kadiri- Nakşi geleneğinden gelen iki farklı tarikat olsun. Her iki tarikatın da silsilesi ve mürşitleri hak… A tarikatının mürşidi gerçek bir gavs… B tarikatının mürşidi de kutup mertebesinde hakiki bir mürşit… A ve B tarikatındaki mürşitlerin her ikisi de hayatta değiller. A ve B tarikatına girmek isteyenlere yolun yetkili sufileri ders tarif ediyorlar. Böylece sufinin nefes kesen ilahi yolculuğu başlıyor…


A ve B tarikatının önde gelen sufileri yoldaki insanları cesaretlendirmek, yola bağlılıklarını pekiştirmek için işin başında genellikle şunları söylüyorlar:


  1. Zor durumda, şeyhten medet isteyen sufiler müşküllerinden kurtulurlar.

  2. Vefat etmiş bir şeyh, kınından çıkmış kılıç gibidir, çok daha seri erişir.

  3. Maddi- manevi darda kaldığınızda şeyhten medet isteyin, işleriniz hemen hallolur.

  4. Şeyhler, ölüm anında, kabirde, mahşerde imanınıza erişirler ve sizi asla yalnız bırakmazlar. Ve buna benzer daha yüzlerce hikâye…


A ve B Tarikatına giren sufiler, buna benzer hikâyelerle büyürler. A ve B tarikatında, mürşitlerin menkıbeleri, büyüklükleri, yücelikleri günaşırı anlatılıp durur… Böylece, sufilerin yola bağlılıkları pekiştirilir… Derken A ve B tarikatındaki sufiler pek çok maddi- manevi güçlükle baş başa kalmaya başlarlar. Kendilerine öğretildiği gibi hemen şeyhlerinden medet isterler… Aman Allah’ım! Bu da ne öyle! Durumda hiçbir değişiklik yok?! Aksine sorun daha da karmaşık bir hal aldı! Buna benzer tatsızlıklar, tekrar tekrar yaşanmaya başlanınca “sufilerde duygu durum zehirlenmesinin, duyarsızlıkların, umutsuzluğun, psikolojik yıkımların” patlak vermesi kaçınılmaz bir son olur… Buna bağlı olarak da sufiler, yola ve mürşide olan inançlarını kaybedip birer birer yoldan uzaklaşmaya başlarlar. Yola devam eden sufiler de umutsuz, çaresiz, isteksiz, tükenmiş, psikolojik yıkım içinde sufilik yolculuğunu sürdürürler.


Bunu birkaç örnekle somutlayalım: X sufisi maddi olarak borç bataklığına saplanmış. İşleri yolunda gitmiyor. Y sufisi, evlenmek için çırpınıp duruyor… X ve Y sufileri mürşitlerinden medet istiyorlar. X sufisinin işi her geçen gün daha da berbat oluyor. Y sufisi kiminle evlenmeye karar verse araya bir fitne giriyor ve evlenemiyor. Yıllar, perişanlık içinde böylece geçip gidiyor… Bu örnekleri çoğaltmak mümkün; ancak gereksiz…


Burada, tarikat beninde çok büyük bir sorun var… Tarikatın boyasıyla boyanmış sufilerin, kendi benliklerini oluşturamamış olmaları bu yıkımda çok büyük bir etken… A ve B tarikatında yola biat veren sufiler, işin başında çok büyük hata yapıyorlar… Sorunun da bizzat gerekçesi oluyorlar… Bu sorun nasıl giderilebilir? Gayet basit… Yola biat veren yetkili sufiler yola girmeye gönüllü olan insanlara şöyle demeliler…


  1. Silsilemiz ve mürşitlerimiz haktır; ancak mürşitler hayatta olmadığı için maddi-manevi her soruna erişemezler, erişme, Allah’ın iznine bağlı…

  2. Mürşitler hayatta olsalardı maddi- manevi sorunlar için dua ederlerdi ve o sorunlardan Allah’ın izniyle kurtulurdunuz; ama mürşitler hayatta olmadığı için maddi- manevi sorunlardan kurtulmanız Allah’ın iznine kalmış, Allah, izin verirse kurtulursunuz, izin vermezse kendi kaderinizle baş başa kalırsınız.

  3. Mürşitlerin sufileri manen yetiştirmelerinde, ölüm anında, kabirde, mahşerde yardıma gelmelerinde hiçbir engel yoktur… Çalışmanız ölçüsünce, sizi manen yetiştirirler…

  4. Hayatta olmayan bir mürşidin maddi-manevi yardımdan yana eli kolu bağlıdır, hayatta oldukları gibi tasarruf edemezler…


A ve B tarikatında yola biat veren sufiler, yola biat edecek olan insanlara, işin başında bunları söyleseler, yola girecek olan sufiler ileriki yaşamlarında hayal kırıklığına uğramazlar… Kendi benlerinin temelini atarlar, toprağa daha sağlam kök salarlar, hayat sorunlarıyla baş etmeden yana kendi kararlarını kendileri verebilme erdemine erişirler… Ama maalesef mürşidi batında kalmış tarikatlarda işler böyle yürümüyor…


Mürşitleri batında kalmış sufilere önerim, kendilik cesaretinin önündeki engelleri aşmaları, maddi- manevi sorunların üstesinden gelebilmeden yana kendi kararlarını verebilmeleri… Aksi takdirde psikolojik yıkım, kaçınılmaz bir son olur… Mürşidi hayatta olmayan sufilerin alınyazıları maalesef böyle… Dünya işlerinden yana sorunların üstesinden gelmek kahır çoğunlukla yol sufilerine düşüyor… Mürşidi batında kalmış sufilere hiç mi maddi sorunlar için yardım gelmez? Tabii ki de gelir… Bunların binlerce örneği var… Ama bu, çok düşük bir olasılık… Umarım o şanslı kişi de siz olursunuz… Şayet, tadımlık da olsa bu manevi yardımlar olmasaydı, mürşitleri batında kalmış sufilerin yola olan inanç ve güvenleri tamamen sarsılırdı… Sufiler, maddi sorunların çözümü için, batında kalmış mürşitlere bel bağlamamalı… Manevi yardımdan yana ne umutlu ne de umutsuz olmalı… Allah dilerse olur, dilemezse olmaz… Hayat, boydan boya asimetrik bir sınav… Mürşitleri batında kalmış sufiler, kendilik cesaretinin önündeki engeli kaldırmalı ve kendi beni olmalı…


Anlattıklarımızın en iyisini; yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah bilir…


Ferhat Saul Aaron

Hizirlayolculuk.com

bottom of page