Keramet
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile...
Üstün Kerametler Hakkında
Mevcudiyet: Ya Allah'ın (CC) varlığı gibi varlığı zorunlu olur ya da Allah'a (CC) ortak koşmak gibi varlığı mümkün olmaz ya da tüm varlıklar gibi varlığı mümkün olur. İşte bu mümkün olmayan varlığın içine doğa girer ki, bu doğayı aşmak, mümkün olmayan doğanın yani tabiatın gereğidir.
Atılan asânın yılana dönüşmesi; parçalanmış ve birbirinden uzak yerlere dağılmış kuşların parçalarının toplanması ve ruhlarının geri getirilmesi; ölen bir kimsenin yüz yıl sonra dirilmesi; Eshab-ı Kehf'de olduğu gibi, insanın bir mağarada sağ salim üç yüz yıl kalması; bir kimsenin balinanın karnında bir süre kalması; insanın, mal ve mülkü ile birlikte rüzgarla bir yerden başka bir yere taşınması; bir kraliçenin tahtının bütünüyle Yemen'deki Sebe kentinden Kudüs'e nakledilmesi; Resulullah'ın (SAV) bizzat cismiyle Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya ve oradan da Sidretül-Münteha'ya yükselmesi; Nuh Tufanı, bir yerin altının üstüne gelmesi veya getirilmesi; Kâbe'de, intikam almak üzere kuşların gagalarında taş taşıyarak gönderilmesi; Allah'ın (CC) selamı üzerine olsun, kundakta bir bebeğin konuşması; denizin yarılması ile insanların geçmesi; şeytanların ve cinlerin insanların hükmü altına girmesi gibi birçok mucize vardır.
Bu mucizeleri peygamberler gösterir. Evliyaların da bu mucizelere benzer kerametler göstermesi mümkündür ve bu, Yüce Allah'ın (CC) evliyalarına bir ikramıdır. Kerametlerde, evliyaların ne öğrenmek ne de öğretmek gibi bir iddia ve davası yoktur. Bazen iradeleri dışında kerametler görülür, bunda kendilerine çizilen sınırı aşma yoktur. Çünkü bir velinin kerameti, kendi Peygamberinin mucizesi olup, kemale erenin kendisine uyduğu Peygamberinin kemalindendir. Bir velinin kerameti, sözleri, davranışları, fiil ve amelleri ve hali, kendi Peygamberine tabii olup, O'nun risaletinin bir ispatıdır. Peygamberler, mucizelerini göstermekle mükelleftir. Zira peygamber, insanları aydınlatmak, ilahi buyrukları insanlara bildirmek ve peygamberlik delilini ispat etmek için mucize gösterir. Bundan sonra kılıçların parıltısı ile süngü ve mızraklar gelir.
Keramet ise mucize gibi zorunlu değildir, nadiren görülür. İnsanlar, keramet gücünü, nadir bulunan bir şey gibi ve her zaman gösterilmesi ve yapılması imkansız bir şey olarak kabul ederler. Veli, kerameti, kendisi için bir imtihan veya sınama olarak kabul eder; kendini beğendirmek ve büyük göstermekten korktuğu için ve Allah'tan (CC) utandığı için, keramet göstermekten çekinir. Veli, hiçbir zaman Peygamberinin şeriatına aykırı bir iddiada bulunmaz. Sözün kısası, Yüce Rahman'ın (CC) arşını kalbine sığdıran mümin, kalbinin bu maddi alemden daha geniş ve büyük olduğunu düşünür. Zira kalp; ruh, düşünce, bilgi ve aklın yeridir.
Bu kadarla yetinelim. Daha çok bilgi isteyenler daha çok okumalıdır.