Son dönemde intihar vakaları çok arttı. Bu konu hakkında bizleri aydınlatırsanız çok sevinirim. Toplum olarak neleri atlıyoruz? Şimdiden çok teşekkür ederim. –V, Gülnihal
“Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabip
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır…”
-Fuzuli
Kıyametten yüzyıllar önce, Kıyametin iz ve işaretleri açığa çıkmaya başlar. Zina yaygınlaşır, insanlar arasındaki sevgi saygı bağları ortadan kalkar, insanlar Allah’ı unutup tümüyle dünyayı amaç edinirler, fakir, dul, yetim gözetilmez… İnsanlar, servet üstüne servet katmanın peşinden koşarlar… Kulluk, ibadet, zikir çok geri planda kalır ve buna benzer daha yüzlerce şey…
Kıyametten önce; vefat eden gerçek insanı kâmillerin yerleri boş kalır. Onların yerlerini sahte şeyhler, halifeler alırlar… Manevi sütun hükmünde olan hakiki evliyalar birer birer yıkılırlar. Allah’ın gerçek velileri sırra çekilirler, onları Hıdır aleyhi selamdan başka tanıyan olmaz…
Bütün bunlara bakarak insanlığı; çok çetin, zorlu, sınavla dolu günlerin beklediğini söyleyebiliriz. Bu çağ, fitneler çağıdır... Fitneler çağında neler olur? Bazılarını sıralayalım…
1.Aile içi huzursuzlukların, geçimsizliklerin patlak vermesi, boşanmaların artması,
2.Maddi imkânların yerinde olmasına karşın, insanların bunalım ve depresyona girip hayattan zevk alamamaları,
3.Terör olaylarının artması,
4.Deprem, göçük, sel felaketi, yangın gibi doğal afetlerin artması,
5.Ülkeler arasındaki gerilim ve çekişmelerin artması,
6.Hayat pahalılığının ülkeleri kasıp kavurması,
7.Akrabalar arasındaki sevgi, saygı bağının ortadan kalkması,
8.Savaşların patlak vermesi,
9.Rüşvetin, adam kayırmanın yaygınlaşması,
10.İffetli, namuslu insanların sayısının azalması,
11.Suların çekilmesi, kuraklıkların patlak vermesi,
12.İklim değişikliğine bağlı kimi olumsuzlukların artması,
13.Cinayetlerin çoğalması,
14.Zenginle fakir arasındaki gelir farkının iyice atması; buna bağlı olarak da hırsızlık ve yağmalama olaylarının patlak vermesi,
14.Samimi arkadaşlığın, dostluğun ortadan kalkması ve yerini çıkar ilişkisine bırakması,
15.Hiç kimsesin bir başkasının derdi ve sorunuyla candan ilgilenmemesi,
16.Bazı beldelerin yere batması,
17.Tusunamilerin artması,
18.Çocukların anne-babaya asi olmaları,
19.Şiddetli kasırgaların, yıldırımların beldeleri perişan etmesi,
20.Salgın hastalıkların her yeri istila etmesi,
21.İntiharların artması ve buna benzer daha yüzlerce şey…
“Ne kadar memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edeceğiz, ya da şiddetli bir azapla cezalandıracağız. İşte bu, Kitap’ta yazılmış bulunuyor” (İsrâ Suresi 58. Ayet).
Bu çağ, Kıyamet öncesinde her yeri istila edecek olan “fitneler” çağıdır. Böylesi bir zamanda, nereye giderseniz gidiniz, size fitne bulaşır ve bundan büyük zarar görürsünüz. Ricalül gayb velileri, Allah onlardan razı olsun, bundan dolayıdır ki tamamen sırra çekilip kapandılar… Çünkü onlar, Ayet ve hadislerin ışığında hareket eden gizemli bir topluluk… İşlerine güçlerine baktıktan sonra hemen evlerine dönüyorlar, evlerinde oturuyorlar… Zorunlu olmadıkça da dışarıya çıkmıyorlar, kimseyle de görüşmüyorlar… İstiğfar, zikir, ibadet, dua ile meşgul oluyorlar. Fitneler çağı bunu gerekli kılıyor.
“Fitne zamanında evinizde oturun, günahlarınıza tövbe edin, dilinizi tutun, kendi işinize bakın, başkalarının işine karışmayın” (Nesai, Ebu Davud).
Âlemlerin Rabbi olan Allah, ülkelere beldelere azap indiriyor. Maddeler halinde sıraladığımız musibetler herkesi istila ediyor. Buna bağlı olarak da hayat anlamını yitirir duruma geliyor ve insanlar yaşamlarına son veriyorlar… Ahir zaman fitneleri kitapta yazılı olan kaderler silsilesindendir. Zaman, Ashabı Kehf gibi gözden kaybolup eve sığınma zamanıdır.
“Yakında büyük fitneler olacak, o fitnelerde oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden, yürüyenler koşanlardan, daha hayırlı olacaklar. Kim o fitne içinde bulunmuş olursa ondan uzak dursun. O zaman bir iltica yeri, sığınacak mekân bulursa ona sığınsın” (Sahihu’l-Buhari VIII, 92; Tefriru’l-Kurani’l-Azim II, 43; Sunenu İbn-i Mace, II, 3961).
Ahir zaman fitnelerinin baş döndürücü gelişmelerinden dolayı kimi insanlar, hayatlarına son verme yolunu seçiyorlar. Oysa ölüp gitmek, intihar eden kimseler için bir kurtuluş değildir; tam aksine sonsuz ve çetin bir azabın başlangıcıdır. İntihar eden kimseler, kesinlikle imansız giderler ve ebedi olarak cehennemde azap görürler… İntihar vakalarının artması, “ahir zaman fitnelerinden” kaynaklanmaktadır…
“Her kim kendini bir dağdan aşağı atıp intihar ederse bu kimse cehennem ateşi içinde ebedî olarak kendisini yüksekten aşağıya bırakır olacaktır. Her kim zehir yudumlar da kendisini öldürürse o kimse de zehri elinde, cehennem ateşi içinde ebedî o zehri içer olacaktır. Her kim de kendisini kesici ve delici bir aletle öldürürse, o da kullandığı aleti kendi karnına vurur ve yarar hâlde ebedî cehennem ateşinde kalacaktır” (Buhârî, Tıp, 56).
Zaman, eve kapanma, kimsenin işine karışmama; istiğfar, zikir, şükür, dua etme zamanıdır. Zaman, zorunlu olmadıkça evden dışarı çıkmama zamanıdır. Özellikle de geceleri…
Şu fitneler çağında insanlar; içten, samimi, güvenilir, merhametli, şefkatli, vefalı, candan, hakiki bir insan bulamadıklarından bunalıma düşüyorlar… Nereye giderlerse gitsinler, hep nankörlükle karşılaşıyorlar. Böyle de sürüp gidecek… Çünkü insani bütün özellikleri bünyelerinde barındıran tek bir topluluk kaldı: Veliler. Allah bütün velileri Aziz ismiyle aziz kılsın, onları candan seven insanları da ahir zaman fitnelerinden muhafaza buyursun…
Âlemlerin Rabbi olan Allah, şu fitneler çağında bütün insanlığı çok çetin bir sınavdan geçiriyor. Müminlere düşen şey, bu fitne çağında evde oturmak, kimsenin işine karışmamak, istiğfar, ibadet, zikir, dua ile meşgul olmaktır. Başa gelen her türden bela, musibet ve çile için de sabretmektir.
“Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele” (Bakara Suresi, 155. Ayet).
Ahir zaman fitneler çağındaki bunalımlarından kurtulmanın en etkili çözüm yollarından biri de Allah’ın dostu olan velileri sevmektir. Çünkü gönülden sevgi, merhamet, candanlık; yalnızca hakiki velilerin sinesinde kaldı… Velilerin dışında, kiminle arkadaş, dost olursanız olunuz, karşılığında her zaman nankörlük görür hayal kırıklığına uğrarsınız. Allah’ın velilerini sevmek; ahir zaman fitnelerinden kurtulup huzur bulmanın en kestirme yolu... Şayet, hayatta olan bir veli bulamıyorsanız, evliya türbelerini ziyaret etmeniz önerilir.
Bir veli, veli olduğunu kesinlikle söylemez. Böylesi bir durumda bir kimsenin veli olduğunu nasıl anlayabilirsiniz? Velilerin ilahi iz ve işaretlerinden bazıları şunlardır:
Sesi insana huzur verir, konuşması insanı sıkmaz… Kalpler; çok büyük bir sevgiyle ona doğru çekilir. Yanlarında oturduğunuzda; tanımsız bir enerji yoğunluğu bedeninizi sarar ve bu enerji, bütün bedende hissedilir. Kendisinin yanından ayrılmak istenilmez… Ne kadar bunalımda olursanız olun, onların yanında bunalımlar üzerinizden kalkar ve kendinizi güvende hissedersiniz. Veliden uzaklarda da olsanız onun sevgisi, gün boyu sizi yoklar, kalpler, büyük bir sevgiyle ona doğru çekilir… Bütün bunlar, o kimsenin veli olduğunu çok güçlü kanıtlarıdır…
Veliler; sonsuz aşk yolunun yolcularıdırlar. Velilerin aşkı, kışa dönmüş hayatı bahara; bunalım, çaresizlik, tükenmişlik duygu durumlarını, bahar aydınlığında mutluluk ve huzura dönüştürür… Allah’ın velisine âşık olan kimseler; ilahi aşkın binbir tonuyla kuşatılırlar ve bu aşkla yanarak kül olurlar… Velilere âşık olan kimselerde, aşk hissinden başka bir şey kalmaz… Buna bağlı olarak da hayat cennete dönüşür. Bu neden böyle olur? Çünkü velilerin kalbi Allah aşkına bir aynadır ve veliler için iki cihanda da korku yoktur da ondan…
Velayet, tarikat yolculuğunda Allah’a götüren en kestirme yol; bir veliye âşık olmaktır. Böylesi bir aşk; elli yıl boyunca, her gün, düzenli olarak on bin defa Allah’ı zikretmenin getireceği makam ve derecelerden çok daha büyük ihsanlar getirir… Hem de bir yıl geçmeden… Şartı: Velinin de kendisine âşık olan kişiyi büyük bir aşkla seviyor olması… Aksi takdirde tek taraflı aşk, âşık olana hiç bir katkı sağlamaz…
Veliler; kimi ne ölçüde seveceklerini Allah tarafından kalplerinde bulurlar ve ona göre severler… Onlar, yalnızca Allah’ın sevdirmesiyle severler, kendiliklerinden herhangi bir kimseyi sevmezler… Velayette bu pratiğin adı: Birlikte aşk ateşine yanıp kül olmaktır… Tasavvufta bu sevme pratiğine “Fenafi Şeyh” makamı denir… Yani şeyhin aşkıyla, bir nevi onda yok olmak… Aslında, tasavvuf, velayet, tarikat yolculuğu; yalnızca sevgiden, aşktan ibarettir… Sevmeye, âşık olmaya istidadı olmayan kimseler; ömür boyu uğraş verseler dahi bir arpa boyu yol alamazlar…
“İyi biliniz ki, Allah’ın velilerine hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de”( Yûnus Suresi 62. Ayet).
Anlattıklarımızın en doğrusunu; yalnızca Âlemlerin Rabbi olan Allah bilir.
SÜREYYA HADİ ÜLKER
Hızırla Yolculuk